
HZ. MUHAMMEDİN YAŞAM ÖYKÜSÜ UMRUMDADIR
Bugünlerde, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle yurdun dört bir yanında kutlamalar yapılıyor. Kişisel olarak, O’nu tanıdıkça daha çok sevdiğimin farkına vardım. Zaten sağlığında O’nu tanıyanların pek çoğu ortak bir kanıda buluşuyordu: “O’nu ilk kez görenler (heybeti ve güzelliği karşısında) biraz çekinir, ancak kendisiyle iletişime geçtiklerinde çok severlerdi.”
İnsan bazen durup istemdışı olarak, “Sahiden de yeryüzünde bu denli güzel bir insan yaşamış olabilir mi? İnsanlar O’nunla konuşma ve o’na dokunma onuruna erişmiş olabilir mi? Yoksa O, birazdan uyandığımızda eşsiz güzellikte bir anı olarak ardımızda kalacak tatlı bir rüyadan mı ibaretti?” diye sormadan edemiyor. Evet, son günlerde yerkürenin gördüğü ve göreceği bütün insanların en güzeli ve en tatlısının yaşamöyküsüne ilişkin pek çok söz söyleniyor. Ben ise, bu vesileyle kimi ilahiyatçıların O Yeryüzünün Seçkini’nin gerçek imajının zedelenmesini sonuç veren bazı mesnetsiz görüş ve tutumları ile ilgili birkaç söz söylemeyi yeğledim. Türkiye’de sayısı az, ancak sesi çok çıkan bir güruhun uzunca bir süredir Hadis’e karşı açık bir savaş yürüttüğü bilinmektedir; fakat ne yazık ki, Müslümanların buna yeteri kadar duyarlı davrandığını söylemek mümkün değildir. Hz. Muhammed’in Hadisleri, O’nun yaşamöyküsüdür. Bu açıdan, her kimden gelirse gelsin, Hadis’e karşı takınılan bu türlü tavırlar doğrudan doğruya
Hz. Muhammed’e gelince… Bilindiği gibi, bizzat Hz. Muhammed'in sağlığında ezberlenmiş ve ayrıca bazı metal ve deri parçaları üzerine özenle kaydedilmiş olan sayısız Hadis “beşinci halife” diye ün salmış olan Ömer Bin Abdülaziz zamanında bizzat kendisinin “Hadislerin zayi olmasından endişe ediyorum.” diyerek vermiş olduğu emirle birlikte başta İmam-ı Zühri olmak üzere pek çok yetkin İslam bilgini tarafından derlenmeye başlamış ve böylece bilinen bütün Hadisler bir araya getirilerek daha düzenli ve sıkı bir biçimde yeni baştan kitaplaştırılmıştır. O dönemde kaydedilmiş olan tüm hadislerin senetleri (ravi zinciri), en küçük bir kuşkuya meydan vermeyecek derecede sağlamdır ve bütün o raviler kesinlikle güvenilir kimseler olmakla birlikte aynı zamanda Hz. Muhammed’in üslubuna tam olarak vakıf kimselerdir. Bu durum, örneğin William Shakespeare’in bütün eserlerini büyük bir istek ve dikkatle okumuş olan bir okuyucunun bir yerde duyduğu veya okuduğu herhangi bir cümlenin ona ait olup olmadığını kestirebilme becerisine benzer bir ehliyettir. Ayrıca bu insanlar Güllerin Efendisi’nin “Benim söylemediğim bir sözü bana atfederek nakleden kimse, cehennemdeki yerini hazırlasın!” uyarısı nedeniyle, herhangi bir Hadis’in doğruluğuna tanıklık ederken korkudan kızarıp bozarıyor ve tir tir titriyorlardı. Dediğimiz gibi, O güzel insan milattan önce de değil, milattan sonra yedinci yüzyılda yaşamış ve yalnızca fiziksel özellikleri değil, aynı zamanda tüm yaşamöyküsü yazı ile ayrıntılı bir biçimde kayıt altına alınmış biridir. Başka bir deyişle, tarih O’nun kadar sevilmiş ve yaşamöyküsü O’nun kadar iyi korunmuş ikinci bir lidere tanıklık etmiş değildir. Vefatının ardından O’nun saç ve sakalının her bir telini bile kutsal birer emanet olarak günümüze kadar taşımış olan Müslümanların, O’nun her biri pırlanta değerindeki sözlerini kaydedip koruyarak taşımamış olması düşünülebilir mi? Hem sonra, her zaman dediğimiz gibi, Yüce Sultan’ın tüm insanlıkla “sevgilim” diyerek tanıştırdığı en seçkin kulunun yaşamöyküsünün zayi edilmesine seyirci kalacak kadar vefasız olması mümkün müdür? Bu yüzden, üstelik de ortalıkta “ilahiyatçı” kimliği altında dolaşan bazılarının O’na (O’nun yüce gönlüne ve affına sığınarak söylüyorum.) mağara devrinde yaşamış bir adam gibi davranmaları insanın fena halde gücüne gidiyor! Bu insanların O’nun sözlerini inkar etmeden ya da onlara şüphe bulaştırmadan önce başlarını avuçlarının içine alıp milyon kere düşünmeleri ve insaf etmeleri gerekmiyor mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.