ÇOK BAĞIRANIN SONU!

 

“1960 darbesi ve sonrasında işlenen “büyük günah”tan bu yana sistemin üzerine piton gibi çöreklenip elinde mermisi ağzına verilmiş silahıyla sözde demokratik düzenin kuralları uyarınca halkın seçtiği iktidarların başında dikilip duran başat bürokratik kurumun başındaki şahıs tutuklanıp cezaevine gönderildiği gün, halk iradesinin üzerindeki çok görünmeyen, ama yaygın karabasan etkisi ile herkesin çok iyi hissettiği bu garip varlık ilk kez yara bere içinde yere serilmiş ve yüzündeki maske indirilmiştir. Görünüşe bakılırsa, dışarıda basın ordusu önünde ağzını şişire şişire sıraladığı pek makul masumiyet cümleleri savcıya pek işlememiş. Çünkü elde aleyhinde teşekkül edip birikmiş çok fazla kanıt olduğu söyleniyor.

Her şeyden önce, bu şahsın neden o kadar konuştuğunu, neden o kadar çok bağırdığını anlamakta hep zorluk çektiğimi itiraf etmek isterim. Yürürlükteki anayasaya göre hükümete pek bağlı olmasa da gelinen demokratik olgunluk düzeyinde en azından nezaketen susmayı bilmesi gereken bir bürokratın her gün kalabalık bir medya ordusunu karşısında toplayıp ona buna bağırıp çağırması, hakaretler ve tehditler savurması, gerçekten tahammül edilebilir bir manzara değildi. Geçenlerde bazı gazetelerde o dönemde başbakanı da tehdit ettiği yönünde kimi haberlere rastladığım zaman şaşırmamış, ama hayli üzülmüştüm. Çünkü ülkenin yarısının oyunu alarak seçilmiş bir başbakanı tehdit etmeden önce biraz durup, kendisini o makama kimin seçtiğini düşünmeliydi. Biz başbakanı seçtik, başbakan da onu tayin etti. Burada düşüncesizlik, saygısızlık, nankörlük, cahillik, bağnazlık gibi kötülüklerin hepsi cirit atıyor besbelli…

Öte yandan itiraf etmek gerekir ki, şu haliyle takdire değer bir hizmette bulunmuştur. Kendisinden sonrakilere “çok konuşanın akibeti” konulu etkili bir ders vermiş olduğundan, haleflerinin susmayı daha güvenli bulduğu anlaşılıyor. Sanırım başına gelenlerden sonra çok konuşmanın çok şey anlatmak anlamına gelmediğini en iyi anlayan kendisi olmuştur.

Böylelikle bugün o kontrolsüz gücün hukukun kontrolü altına alınmaya başladığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Olması gereken olmaktadır. Demokrasi, kontrol edemediği hiçbir gücü kabul etmez.

Gerilim filmlerindeki “kötü adam” sonunda etkisiz hale getirilip yere yığıldıktan kısa bir süre sonra biraz kendine gelip toparlanır ve iyilere karşı son bir hamle yapar. Bugün yere yuvarlanmış inleyen o vesayet yaratığının son hamlesine fırsat vermeden son darbeyi indirmek gerekmektedir. Ancak o zaman beyin ölümü gerçekleşip “ex” olacak ve kabus sona erip herkes derin bir “Oh!” çekecektir. Hiç kuşku yok ki, o son darbe “yeni anayasa”dan gelecektir.

Yeni anayasaya herkes katkı sunmalı ve bir an önce yapılmalıdır.   

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi