CENNET NASIL BİR YERDİR? (1)

Baştan söyleyelim ki, cennet insanın hayal gücünün çok ötesindedir. Güllerin Efendisi’nin Allah’a hamd ederken sarf ettiği nadide sözlerden biri şudur: “Allah’ım! Sen’i doksan dokuz isminle sena ederim ve daha bilmediğim nice isimlerinle sena ederim.” Demek oluyor ki, Allah’ın bize henüz bildirilmemiş olan pek çok ismi (niteliği) daha vardır. Yeryüzü Allah’ın yalnızca doksan dokuz isminin belirli oranda yansımaları ile bu denli güzel bir mekâna dönüşüyorsa, bilmediğimiz diğer binlerce isminin yansımaları, ürün ve yapıtları ile cennet kim bilir ne kadar renkli ve görkemli bir evrene dönüşmüştür! İnsan aklının ve imgeleminin, dünyada iken o düşsel güzellikteki evreni canlandırması sıfır olasılıktır; ancak bir sonraki bölümde daha ayrıntılı değineceğimiz üzere, insanlara bir parça fikir vermesi amacıyla cennetteki pek çok varlığın ve nimetin yalın izdüşümleri (veya gölgeleri) dünyevi yaşamın, ondaki varlıkların, nesnelerin içine ve dışına kodlanmış bulunmaktadır. Ya da tersinden bakarak şöyle söyleyebiliriz: Dünyadaki güzel olan her bir şey, cennetteki kaç kat olduğunu hayal bile edemeyeceğimiz derecede geliştirilmiş asıl versiyonlarının silik birer gölgesi ya da fotokopisi gibidir. O yüzden, buradan itibaren aşkın, ancak kesin olarak cismani (somut) olan o dünya ve yaşamla ilgili yapacağımız tüm çıkarımlar, yalnızca onu akla yakınlaştırmaya yönelik yorumlar olacaktır.

Önemli olan diğer bir nokta ise, dediğimiz gibi, cennetin insan doğasının mutluluk haritasına göre tasarlanmış olmasıdır.

Kuşbakışı ile izlediğimizde, cenneti anlatan ayetlerde en çok tekrarlanan öğeleri berrak bir şekilde görebiliriz. Bunlardan en çok tekrar edileni, çoklukla “ırmaklar”, bazı yerlerde ise “pınarlar” şeklinde geçen “su” öğesidir. Bunun yalnızca kitabın sahibi Allah tarafından bilinen birçok nedeni olmakla birlikte, benim söylemek istediğim şudur: Su, hayatın ana maddesi ve sembolüdür. Örneğin bitki örtüsü gibi, hayatın devam ve estetiğinde başrol oynayan tüm unsurların oluşum, gelişim ve devamını sağlayan temel unsurdur. Bu yüzden, Allah’ın “hay” isminin muhafazası ve tecellisidir.

Su, her türlü güzelliğin, huzurun ve arınmanın kaynağıdır. Dolayısıyla, gerçek yaşam diye tanımlanan Selam Ülkesi’nde en fazla sudan söz edilmiş olması, oldukça anlaşılır bir durumdur.

Sahih kayıtlardan “mevcut veya hazır” olduğunu anladığımız cennetteki diğer öğelerin en azından bir kısmını seçip çıkaracak olursak, kabaca şunları söylemek olası görünmektedir:

a. Olumsuz duygu ve düşüncelerden arınma. Kitap’ta geçen “Selam Yurdu” deyiminin yaptığı çağrışımlara tam bir koşutluk içinde, cennete girmeden önce, o dupduru dünyaya uyum için kişinin başta günahları olmak üzere, kin, nefret, haset, hırs, kıskançlık, usanç gibi bütün kötü duyguların kirlerinden bir şekilde arınması gerektiği açıkça anlaşılmaktadır.

b. Harikalar Diyarı. Cennet, bir harikalar ülkesidir. Orada, görenlere hayretler içinde istemdışı çığlıklar attıracak kadar mükemmel olmayan herhangi bir yapı, varlık, zevk ve eğlence yoktur. Orada her nereye bakılsa, hayrete düşüren görkemli bir saltanat ve şiirsel bir hayranlıkla birlikte romantik duygular uyandıran eşsiz güzellikler görülecektir.

c. Sürprizler Diyarı. Yukarıda kıyısına dokunup geçtiğimiz, özgünlük halini bir parça açımlamak gerekirse, cennetin aslını ve çoğunu oluşturan nesne ve zevklerin daha önce hiç görülmemiş, duyulmamış ve hayal sınırlarına girmemiş olan sürprizler niteliğinde olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Demek oluyor ki, aslında cennette karşılaşacağımız sayısız güzelliklerin, zevklerin, eğlencelerin ezici bir çoğunluğu henüz hakkında hiçbir fikir sahibi olmadığımız şeyler olacaktır. Tıpkı hayatında hiç araba görmemiş birinin bir gün bir yerde ona sahip olup kullanması gibi…

. . Yukarıda kıyısına dokunup geçtiğimiz, özgünlük halini bir parça açımlamak gerekirse, cennetin aslını ve çoğunu oluşturan nesne ve zevklerin daha önce hiç görülmemiş, duyulmamış ve hayal sınırlarına girmemiş olan sürprizler niteliğinde olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Demek oluyor ki, aslında cennette karşılaşacağımız sayısız güzelliklerin, zevklerin, eğlencelerin ezici bir çoğunluğu henüz hakkında hiçbir fikir sahibi olmadığımız şeyler olacaktır. Tıpkı hayatında hiç araba görmemiş birinin bir gün bir yerde ona sahip olup kullanması gibi…

d. Güvenlik ve garanti duygusu. İnsanlar, cennette sıcacık bir güvenlik duygusu içinde olacaktır. Yalnızca kendi içlerinden (bıkkınlık, üzüntü, stres, korku, kaygı) veya etraftan gelebilecek herhangi bir tehlike olasılığına karşı değil, aynı zamanda kavuştukları sonsuz nimetlerin bir daha ellerinden alınmayacağı ile ilgili olarak tam bir güvenlik duygusu içinde olacaklardır. İnsanlar büyük bir nimete kavuştukları zaman, hem onu kaybetme korkusuna, hem de onu koruma telaşına düşerler. Bu, çok stresli bir şeydir; oysa o görkemli dünyaya ilk adımlarını attıkları anlardan itibaren bizzat Merhamet Sahibi Ezel ve Ebed Sultanı tarafından cennet halkına bir daha asla ölmeyecekleri ve bağışlanmış olan o ışıltılı yaşamın bir daha ellerinden alınmayacağı teminatı verilerek olası tüm endişeleri bertaraf edilmiş, böylelikle tüm kaygılara veda ederek gönül huzuru içinde yeni yaşamlarına başlamış olacaklardır.

e. Yaşamın ve gençliğin sonsuzluğu. İnsanlar, geçici bir yerleşim birimi olduğunu kesin olarak bildikleri dünyada bile olabildiğince uzun yaşamak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Ayrıca televizyonlarda paparazzi programlarına ve gazetelerin magazin sayfalarına bakanlar, özellikle bayanların vücut ve yüzlerinde ortaya çıkan tipik yaşlanma belirtilerinden kurtulmak veya onları azaltmak için estetik cerrahların kapısında sabahladıklarını çok iyi bilirler. Aslında bunlar, insan doğasının değişmeyen temel yasası olan “sonsuz bir yaşam” ve “sonsuz bir gençlik” arzusunun dışavurumlarıdır; oysa cennette sonsuzca genç kalınacak bir yaşam vaad edilmektedir. Çünkü gençlik, mutluluğun en önemli koşullarından biridir. İnsan gençlik döneminde diğer insanlara ve olaylara kuşkulardan oldukça uzak baktığı ve hayal dünyası çok aktif olduğu için, gördüğü, duyduğu ve yaşadığı her şeyin düşsel bir tadı vardır. O yıllarda yaşanan bütün hazlar ve mutluluklar, çok daha canlı, çok daha saf ve kusursuzdur; oysa kişi yaşlılığa eriştiğinde çok şey değişmiş olur. Örneğin edindiği bir dolu deneyimin etkisi altında konuştuğu herkese, yaşadığı her olaya daha şüpheci ve sorgulayan gözlerle bakmaya başlar. Geçmişten sürekli yaptığı olumsuz bilgi ve deneyim transferleri nedeniyle, en mutlu anları bile berbat olma tehlikesi altındadır. Hayatında “lekesiz” denebilecek mutluluk anlarının nesli tükenme riskiyle karşı karşıyadır. Bu zevk azalımına neden olan şeylerden diğeri ise, metabolizmanın eskimiş olmasıdır. Vücut zaten normal yaşamsal işlevlerini yerine getirmekte zorluk çeker, hastalıklar ve arızalarla boğuşur, yenilen ve içilen hiçbir şeyden yeteri kadar zevk alamaz ve sonrasında sindiremediği için o da çoğu kez bir işkenceye dönüşür. Yaşlı bir insanın ayaklarının önüne öteden beri düşlediği her şey serilmiş olsa, gördükleri ona üzüntüden başka bir şey veremez. Yaşlanmış, çökmüş bedenine inatçı bir karşıtlık halinde şaşırtıcı derecede zinde içgüdüleri dimdik ayakta durduğundan dolayı, o anda duyacağı acının gençliğinde çok arzuladığı halde bir türlü sahip olamadığı şeyler karşısında duyduğu acıdan hiçbir farkı olmayacaktır. İşte insan, cennete yaşlılığın pek hazin belirti ve zorluklarından arındırılmış olarak girecek ve orada yaşayacağı her şeyden derinlemesine, katıksız, üstelik düşsel boyutları olan zevkler alacaktır.

f. Yüce Dost’u görmek. Orada insanı bekleyen en büyük mutluluk, kendisini cehennemden azat edip cennetini nasip ederek iki önemli iyilikle sevindiren Şan Sahibi Sultan’ı görecek olmasıdır. Güllerin Efendisi’nin anlatımıyla, O’nun kelimeleri çaresiz bırakan güzelliğini temaşa ettiği anlarda geçici olarak cennetin diğer tüm nimetlerinden kopan insan, o görkemli güzelliğin etkisiyle evine döndüğünde, ailesi onun eskisinden çok daha güzel ve parıltılı göründüğünü fark ederek hayretler içinde, “Ne oldu sana? Daha güzel görünüyorsun!” diyeceklerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi