Bu mudur Müslümanın imajı?

 

                 Eğer İslamiyet’e ilgi duyuyorsanız ve birazcık gözlemci duyarlılığına sahipseniz, televizyonlarda dini konularda konuşmalar yapmak üzere davet edilen kimselerde atmış yaşından gün almış olma, ablak yüzlü ve makul derecede sakallı olma özellikleri aranıyormuş gibi bir izlenime kapılmış olmanız normal sayılır. Bizim alışa geldiğimiz, “dini anlatan alim kişi” prototipi budur. İnsan zihni kendisine sunulan veriler ekseninde hükme vardığına göre, toplumun bilinçaltında oluşan bu tiplemede olağandışı bir şey olduğu söylenemez.

Bu iş için seçilen insanların tercih edilme nedenini merak edenler olabilir. Yıl hesabına göre yaşlı kimselerin İslami konularda kafa yormaya gençlere oranla daha fazla vakit ayırmış oldukları, ayrıca daha deneyimli oldukları düşünülüyor olabilir; ancak bir konuyu derinlikli ve doğruca kavramak için yaştan daha fazlasına gereksinimiz olduğunu düşünüyorum. Hayat, böyle bir şeydir…

Ne var ki, burada benim takıldığım başka bir sorun var: İmaj sorunu… Eğer konuştuğunuz ortamda dışsal imajınız insanların genel beğenileri ile örtüşüyorsa, yani insanlar size belirgin bir hayranlıkla bakıyorlarsa, verdiğiniz bütün mesajlara edilgence maruz kalacaklardır. Hatta yanlış bir şey söylediğiniz zaman bile, sizi sorgulamak yerine, ortaya attığınız saçmalığa hikmetli gerekçeler uydurma görevini yerine getirmek üzere kafa yoracaklardır. Kötü bir fiziksel imajla konuştuğunuz zaman ise, mümkünse sizi dinlemeye, değilse anlattığınız doğrulara kolayca itiraz etmeye hazır bekleyeceklerdir.

Yıllar önce akraba ziyareti için bir otobüste aynı koltuğu paylaştığım otuzlu yaşlarında, iyi giyimli, eğitimli olduğu anlaşılan ve son zamanlarda bir de İngilizce öğrenmeye merak sarmış bir beyle Çanakkale’ye yaptığım yolculuk sırasında, hemen yan tarafımdaki koltukta oturan genç bir Alman çift birden bire oturdukları koltukta hoplayarak çığlıklar atmaya başlamış, bütün yolcular panik halinde adeta ayağa fırlamış, doğal olarak bu ayarsız bağırışmadan rahatsız olmuşlardı. Yanımda oturan pek bilgiç yol arkadaşım hemen kalktı ve serinkanlılıkla duruma el koydu. Yani bir yerden uçarak gelip Alman konuklarımızı korkudan havaya hoplatan fındık büyüklüğündeki adını bilmediğim kara böceği eliyle tutup aldı ve camdan dışarıya fırlattı. Sonra da bana dönüp:

“Aslında bunların böcekten korkmaları çok bilgili olmalarından kaynaklanıyor. Biz neden korkmuyoruz? Çünkü o böceğin verebileceği zararları bilmeyen cahil insanlarız” diyerek süper bir durum tahlili yaptı.

Manzaraya bakar mısınız? Güzel yurdumun güzel insanı Avrupalılar karşısında o denli aşağılık duygusuna saplanmış ki, küçük bir böceği görünce bütün otobüsün yüreğini ağzına getirecek kadar bağıran bir çifti kutsamak için neler uyduruyor! O da haklı ama; insan birine hayranlık duyunca hatalarına sevimli açıklamalar getirir. Sevmek, gözlerimize en büyük hale büyüsünü yapar…

Güzel bir tipiniz veya imajınız yoksa, sevilmek için umudunuzu kesmek zorunda değilsiniz. Daha önemli bir koz vereyim size: Sürekli pozitif bir tutum izleyen ve sorun çözen kişi olmak… Bu imajı kazanmak için, bir kişisel gelişim veya NLP seminerine gitmenize gerek olacağını sanmam. Bence, özel tasarım bir insan olan Hz. Muhammed’i doğru anlayın yeter… Sizin açınızdan bu sorunun yanıtı acele bir “evet!” olabilir; ama bence o kadar aceleci olmayın. O’nu, sıfır noktasından başlayarak ve davranışları üzerinde gerçek bir entelektüel sezgisi ile düşünerek bir daha okuyun. Karşınıza çıkacak olağanüstü insan figürü karşısında büyük bir hayranlıkla eğilmekten kendinizi alamayacak ve O’nu hatırlayışınızda rahatça ağlamak için kendinize kuytu yerler arayacaksınız…

Konuyu fazla dağıtmadan şunu kaydedelim: Televizyon ekranlarında konuşmalar yapan kişiler sizinle yüz yüze iletişim kuramayacağı için, onların davranışlarından çok sözlerinden etkilenebiliriz; ancak kanımca bu klasik tipleme devam ettiği sürece, söz konusu etki de sınırlı kalacaktır. Demek istediğim, daha genç ve farklı yüzlerin öne çıkarılması gerekiyor. İletişim bilimlerinde kullanılan önemli bir kalıp vardır: Araç, mesajın kendisidir. Açımlamak gerekirse, mesajı ileten araç (bu bir şahıs da olabilir) çoğu zaman bizzat mesajın kendisi olarak algılandığı için çok önemlidir.

Peki İslamiyet hakkında konuşması için televizyona çıkarılan bu beylerin kullandıkları dil ve imajın verdikleri mesajı ne denli etkileyebileceği konusunda ciddi bir bilgisi veya kaygısı var mıdır sizce? Sanmıyorum. Sanki gösterişsiz giyinmek İslam’ın emriymiş gibi giyimine dikkat etmeyen, genellikle sakallı, ablak yüzlü, nazal “n”, boğazın ta derinlerinden gelen kalın “k”, “iye” şeklinde çıkan “e” ile ve enikonu bollaştırılmış bir ağız (aksan) la hayli irtifa kaybetmiş bir konuşma biçimiyle toplumun karşısına çıkan klişeleşmiş tiplemeye bakarsanız, iyi niyetli ve iyimser olmak için çok çaba harcamanız gerekir. Bu mudur Müslüman’ın imajı?!

Önyargıları yıkmanın kolay olmadığını bilirim. Düşünen birinin onlara ve onları sürdüren gelenekçi kafaya tahammül etmesinin zorluğunu daha iyi bilirim. Bazı kimseler pek günaha girmezler, ama önlerine çıkan herkesi günaha sokarlar…   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi