BİR EVİN IŞIĞI

    Bir gece yarısı büyük bir ormanın derinliklerinde mahsur kalmış bir adamın halini düşünün. Ağaçların, boyuna ulaşan türlü türlü çalıların, otların arasından el yordamıyla bata çıka ilerlemeye çalışıyor. Etrafını iyi göremediği için yıldızlara bakarak yönünü bulmaya çabalarken, örneğin bir yılan veya benzeri bir böcek tarafından ısırılmaktan, ölüp herkesten uzakta vahşi hayvanlara yem olmaktan korkuyor, acıkıyor, susuyor, inliyor, homurdanıyor, sızlanıyor, küfürler savuruyor, ağlıyor, belki zaman zaman üşümeden veya ürküntüden titriyor. Bu arada, ağaçların budakları, çalılar, dikenler, vücudunu ve yüzünü kanatıyor… Açlıktan, susuzluktan, korkudan ve öfkeden delirecek hale geliyor, yüz ifadesi yabanileşiyor; ama her şeye karşın olanca gücüyle çırpınarak, inatla direnerek ilerlemeyi sürdürüyor.

    Böylece saatler geçiyor…

Nihayet uzaklardaki bir evin ışıklarını gördüğü anda, o ana dek çektiği bütün acılarını unutuveriyor.

    Bir yapıtında Anthon Pavlovic Chekhov’un da kullanmış olduğu bu benzetme, yaşamın pek çok yerinde içine düştüğümüz garip bir ruh halidir. Pek mantıklı olmasa da, hem kendimiz hem de başkaları için hoş bir yanılsamadır.

    Yıllarca hapis yatmış birini düşünün. Aklı, dışarıya çıktığı andan itibaren tüm yaşadıklarını keyifle anlatılması gereken tatlı bir maceraya dönüştürmez mi?

    Uzun zaman gecesini gündüzüne katarak üniversite sınavına hazırlanmış biri, istediği bölümü kazandığını öğrendiği andan itibaren, çektiği onca zahmet ve sıkıntıları görmezden gelmeye başlamaz mı?

    Bize çok acılar çektirmiş olan birinden günün birinde bir tek tatlı söz, bir tek gülümseyiş gördüğümüz vakit, yaptığı tüm fenalıkları unutmaya ve bağışlamaya meyletmeye başladığımız olmadı mı hiç? Olmuştur elbet… Ve olacaktır… Çünkü biz insanız ve insanları genellikle akılları değil, duyguları yönetir…

    Biraz tuhaf görünebilir; fakat bunları anlatmam saf romantik bir yaşanmışlıkla değil, Anayasa Mahkemesi’nin meşhur anayasa değişiklik paketi ile ilgili almış olduğu son kararla ilgilidir. Demokrasinin iyi bir şey olduğunu en acı deneyimlerden geçerek tahsil eden ve bu yüzden çok daha demokrat olduğunu rahatça söyleyebileceğim İslami çevrelerin yüreğindeki kırgınlıklar, şimdi yerini yavaş yavaş ılımlı ve dingin duygulara terk ediyor… 12 Eylül 2010 sonrasında, daha tarafsız, daha güvenilir bir yargı sisteminin oluşacağı konusunda iyimser ve umutlu görünüyorlar. Yapılacak yargısal reformun, en azından geniş çaplı bir değişimle birlikte Büyük Türkiye’ye giden yolu dikenlerden, budaklardan, barikatlardan temizleyip açacağına inanıyorlar.

    Çünkü sorun, kavga ve gürültü istemiyorlar.

    Ben kendi adıma, yüksek mahkemeye minnet ve şükranlarımı sunuyorum.

    Daha önceki yazılarımdan birinde, bu paketin bir gün CHP’ye de lazım olacağını söylemiştim. Buraya tekrar yazıyorum: “Paket referandumdan en az % 60 ile geçecek ve o günden sonra AYM ve HSYK’yı gerici emelleri uğrunda kullanamayacağını görecek olan bu parti, kendince “bağımsız yargı” kavramı üzerinde ilk kez kafa yormaya başlayacaktır.

    Bu bağlamda gerçek demokratlarla aralarında hiçbir zaman kapanmayacak olan uçurum şudur ki, onların bağımsız yargıdan anladığı şey, halka rağmen kendileri gibi imtiyazlı sınıfları, monşerleri memnun eden kararlar veren yargıdır. Onlar halka gitmek, halka danışmak istemezler. Önce mahkemeye koşarlar, mahkemeden ümitleri kesilince de, işte böyle hakla gitmeye mecbur olurlar.

    Ben ex yoldaşlarıma derim ki, kısa bir süre öncesinde sabahın köründe gözlerinin çapağını silerek mahkeme yollarına düşenlerin başında kendini halkçı olarak tanıtan Kemal efendi yok muydu? “Halkçıyım.” diyor; ama mecbur kalmadıkça halka hiçbir şeyi danışmıyor. Yani bu işte kararı siz vermeyesiniz diye önce mahkemeye koşmuş, oradan sonuç alamayınca dönüp sizden yardım istemeye mahkum olmuştur.

    Görmek o kadar zor mudur ki, bu moşerlerin gözünde sizin iradeniz zurnanın zırt dediği yerdir…

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi