Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi

Onlar için ödül arsızı desem acaba abartmış mı olurum? Gün geçmiyor ki onlarla ilgili bir ödül haberi gelmesin.
 Katıldıkları her festival, yarışma, fuar ve etkinlikte illa ödül alacaklar. Bide öyle ellerini havaya kaldırıp poz vermiyorlar mı objektiflere!

Boy boy resimleri çıkıyor gazetelerde her daim, kendi çıkardıkları gazeteyi ise hiç söylemiyorum artık. Yakında ayrı bir ödül sayfası vermeye başlarlar. Haydi, “Zaten işleri bu, onlar almayacak da kim alacak?” diyerek bir de nazar boncuğu takalım.

Selçuk İletişim’den bahsediyorum. Ucundan kenarından da olsa ben de İletişim Fakültesinin bir üyesi sayılırım artık. Aldıkları ödüllerle ben de övünebilirim.

Selçuk İletişim, özellikle Konya yerel medyası için büyük bir şans bence. Elbette, bu şans karşılıklı. Ancak, alanında yetişmiş, genç, dinamik ve istekli öğrenciler okullarında aldıkları eğitimi, uygulama alanı bulmuş oluyorlar. Ulusal basında da önemli görevlere gelmiş, yetenekli ve başarılı çocuklar da var elbet.

Basın yayın kuruluşlarının, buradaki öğrencilere gereken destek ve ilgiyi gösterdiklerine de inanmak isterim. İletişim, ederi, fiziki bir ölçü aracı ile ölçülemeyecek bir alan. Özel yetenekler ve güçlü bir altyapı istiyor. Bu nedenle, medya sahiplerinin daha hassas olmaları gerekmekte değil mi sizce? Sanırım bu konu özel ve derin bir konu.

İletişim Fakülteleri, çok önemli bir görevi ifa etmek durumundalar. Gelişen ve değişen dünyada “medya” tek başına gücü ifade etmektedir. Bu güç, mümeyyiz vasıflı insanların elinde olmalı.

Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin, sahip oldukları en büyük şanslardan biri de sanırım hocalarıdır. Yüksek lisansımı tamamlayıncaya kadar yaklaşık üç yıl aralarında bulunma şansım oldu. Mütevazı ancak tesir gücü yüksek bir potansiyel var şüphesiz.

Hocaların gayreti ve çalışma isteği gözden kaçmıyor. Bu gayret öğrenciler için en büyük itici güç olmalı. Hoşgörü ve yardımcı olma arzusu, fakültedeki birlik ve özgür ortamı da besleyip büyütmüş. Hocamın odasında ders yaparken, odaya giren Öğrencilerin tavır ve davranışlarındaki rahatlıktan bunu sezmek mümkün oluyor.

 Her biri kendi alanında ve kendine özgü duruşuyla çevresine pozitif elektrik veren hocalar var. Doç. Dr. Mustafa Şeker Hocamın sakin ve abartıdan uzak duruşu unutulmazdı. Ayrıca, ders anlatım tarzı da unutulmazdı benim için. Sınıfa girer, eline hatırı sayılır hacimde bir kitabı alır, bir parmağını sayfaların arasına koyar ve başlar konuşmaya. O kitabı o derste bitirir. Yani bir dönem boyunca okunacak kitap Mustafa Hocanın anlatımıyla özetlenir, biter.

Doç. Dr. Bünyamin Ayhan Hoca’nın, mütebessim yüzü ve cüsseli bedeni kalır hafızanızda. Konuşması ve sıkça öğrencisine şaka yollu takılması, aradaki sıcaklığı arttırmaya yeter. Çalışmayan öğrenciyi de sevmez, bunu da açıkça belli eder. Çünkü kendisi pek boş durmayı sevmez.

 Doç. Dr. Ayhan Selçuk Hocamız, tam bir dil ve ifade ustasıdır. Beyefendiliğini, nezaketi ve kibarlığı tamamlar. İletişimde dilin önemi ve kuvveti onun diliyle daha net anlaşılır sanırım. İnsan onun yanında, her duruma ait bir atasözü duyabilir, ayrıca darbı mesel nevinden hatırı sayılır bir hazineye sahiptir.

İbrahim Toruk, Bilal Arık, Hakan Yılmaz ve diğerleri düşünce dünyama kısa sürede çok şey kazandırdılar. Aynı duyguyu diğer öğrenci arkadaşlarımın da tattığını umuyorum.

Ellbet benim için çok daha değerli ve özel bir yeri olan Doç. Dr. Caner Arabacı Hocamı da unutmamak lazımdır. Ona dair duygu ve düşüncelerimi ise bir sonraki yazımda ifade etmeyi düşünmekteyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hakan Bahçeci Arşivi