Özgürlük ve barış,tüm insanların, özlemi olacak yarınlarda, diyen Ali Rıza Binboğa’yı hatırlayanınız var mı, 80 öncesini hatırlarsanız mutlaka onu bilirsiniz.Kayserili idi kendisi,birde kardeşi vardı,adı Süleyman.Biz yetmiş sekizli kuşağın genç idealist askeri öğrencileri iken,Süleyman Binboğa bizim dönemin bölük eğitim yedek subayı idi. Davudi bir sesi vardı.Eğitim ve yürüyüş talimlerinde,astsubay aday marşını önce kendi davudi sesiyle yetmişli yılların sisli ve nemli eylül sabahlarında tempo ile bizim astsubay aday öğrenci bölüğüne söyletirdi. Ağabeyi gibi berrak net bir sesi yoktu.Ağırbaşlı bir kişi idi.Çok kıymetli insanların elinde eğitilip yetiştirildik, bizim kuşak yani yetmişsekizliler.Bizden 10 yıl önceki kuşak olan atmışsekizliler siyasetin ve her iki ihtilal girişiminin-1971 ve 1980-tohumlarını atan bir gençlik hareketi idi.Kar fırtına bora sükûn bulacak, sana yıldırımlar sana yıldırımlar selam duracak, diye başlayan aday marşını İzmir Gaziemir Hava Teknik Okulunun yemyeşil çam ağaçlarının altında cıvıl cıvıl öten kuş sesleri eşliğinde gür bir sesle hep beraber öğrenci alayı ile söylerdik. Eylül ve Mart ayları gelirken ben nedense hep yağmur ve nemli havaları hatırlarım. İzmir özellikle Gaziemir bana yağmuru ve yeşilliği anımsatır. Eylülden Nisana kadar hep yağmur yağardı Gaziemir semalarından yeryüzüne. Gaziemir’i bol yağmur bol güneş eşliğinde süpangle tatlısı ve vali kebabının izlerinde hatırlarım. Hafızamda kalan birkaç isim yanında silueti bugün dahi gözümün önünde olan ama isimlerini unuttuğum insanların bizim için gerçekten çok ayrı birer yeri ve önemi vardı.
Bir cayro lakaplı asteğmenimiz vardı. Nurettin Asteğmen. Ona niçin cayro lakabı takıldı bilmiyoruz,hiçte merak etmemiştik,herkes onu lakabı ile anardı.Sabah içtimalarında, muhabere elektronik okuluna derse gitmeden önce, bizi sıraya dizer, Bölük Komutanımız Hava Piyade Yüzbaşı Necati Özçelik’in dikte ettirdiği emir ve talimatları bize hafifleterek tebliğ ederdi. İyi ve insan evladı güngörmüş bir kişi idi kendisi. Sanıyorum İzmir Bursa taraflarından evladı fatihan aslından olsa gerekti.
Necati Yüzbaşımız bizim bölüğün bir baba idolü idi.Özellikle bizim muhabere birinci bölüğünün üzerinde çok hakkı vardır. Bir baba şefkat ve merhameti ile yatakhanemizden yemekhanemize kılık kıyafetimizden her şeyimize kadar bizimle ilgilenir idi. Şimdi nerde ne yapar, sağ mı vefat etti mi bilmiyorum, ama bizler onu çok sever sayar, ona bir laf getirtmemek için azami özen gösterirdik. Bir örgenci komuttan ilişkisinden ziyade ciddi sağlam bir baba oğul yaklaşımında birbirimizi anlar ve severdik.
İlk treni çomaklı da ilk uçağı da Gaziemir Hava Meydanında görmüş idim. İlk patlıcan musakkayı da yine İzmir Konakta yemiş, tadına hayran kalmıştım. Daha sonraki yıllarda, lisan eğitimi almak için geldiğim Hava Lisan Okulunda akşamları ve öğlenleri yediğimiz vali kebabı tavsiye edeceğim yemekler arasında ilk sıralardadır. Yemekten söz açılmışken, fuar girişi civarında sabahın ilk ışıkları ile beraber İzmir’e dışarıdan yoldan gelen yolcuların içtikleri bir kelle paça çorbası vardı, şimdi o çorbaları ve çorbacıları bulmak çok zor.Modern matemetik dersinin müfredata ilk konduğu dönemde,İzmirde kurs almaya gelen bizim lisenin matematikçisi Mevlüt Küçük Bahçıvan hocamın tavsiyesi ile içmiştik.Oda çok kaliteli bir matematikçi idi.Karatahta önünde tebeşir sesleri Elvis Presleyin rok’n rol sesleri gibi tempo ve süreklilik arz ederdi.Onun hızına yetişemezdik.Mevlüt hocamızın kulakları çınlasın.
İzmir depremlerle birlikte yaşamaya alışkın bir şehir. İzmir yıllarımda benim hatırladığım en az dört büyük defalarca da küçük ölçekli deprem yaşadım. İzmir çok da sıcak ve nemli bir yer. Eğer yolunuz haziran temmuz dönemine denk gelirse İzmir’e en az günde üç defa kıyafet değiştirip duş alma gereksinimi duyarsınız. Bizim dönemin lisan okulu hocası, Amerikalı “natıve speaker” yani doğal konuşmacı papaz Bernard Thomas, sempatik bir zenci idi. Hiç bir zaman asli görevi olan papaz kimliğini deklere etmezdi. Elvis Presley ile adeta özleşmiş bir arkadaşımız onun gerçek kimliğini bir konuşma esnasında deşifre etmiş bunun üzerine sanıyorum bir daha mr.Thomas’ı görememiş idik.
Sanıyorum ilk körfez krizi sıralarında İzmir’e gelen dönemin Amerikan Devlet Başkanı ile Merhum Özal’ın yaptıkları ikili görüşmeyi tercüme eden,İzmir Hava Lisan Okulundan bizim hocamız idi. Elvis Presley, ne hikmettir bilmiyorum, Türkiye’de en çok sevilen Amerikalılar arasında yer alır. Arif İhsan Kavaklı arkadaşımız da Elvis hayranları içinde belki de en önemlilerinden biri idi. Bir sanat veya siyaset adamının idol derecesinde sevilip benimsenmesi alınan hayat tarzı ve yetiştirilme kültürü ile alakalıdır. Çocukluk ve gençlik dönemlerimizin idolleri hep olmuş ve bizler hep onlar gibi olmaya onlar gibi yürümeye onlar gibi giyinmeye özenmiş değil miyiz. İhsanın Elvis hayranlığını böyle görmek lazım. İhsan Kavaklı hala Elvisin şarkılarını söylemeye onun arşivini saklamaya sanıyorum devam ediyor. Google arama motorundan ögrendigim kadarıyla hala Elvis hayranları fan kulubünün aktif üyesi imiş. Hatta geçen yıllarda ulusal bir kanalda da Elvis’in mini bir şovunu izlemiştik kendisinden.
Bugünkü yazımda dağları delip bulutları yere indirmeden ahkâm ve kelek kesmeden bir sohbet havasında, nenehatun parkına yağan yağmurları penceremden izlerken birden bu yazı benden sadır oldu. Ne yapalım her zaman siyasi analiz ve yorum yanında böyle anılar da gerekiyormuş.
Bizim dönemde birlikte olduğumuz ve bugün ebediyete intikal eden tüm büyüklerime ve arkadaşlarıma Allahtan rahmet ve mağfiret diliyor,sağ olanlara selam ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.