
Ali Demirayak
Babanızın partisine gelin
Yayınlanma:
Gerçeklerin ebediyen gizli kalmama gibi bir özelliği vardır.
Yıllardır yalan yanlış bilgilerle doldurulan Cumhuriyet nesli; ara, ara bazı gerçekleri öğrenmeye
başladı.
başladı.
Bazı alıntılarla sizlere sunacağım bu yazı, onlardan biri olacak.
DSP ve CHP’de siyaset yapmış, eski dış işleri bakanı, İsmail Cem'in Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi
adlı kitabı ve Hürriyet Gazetesi'nin yıllar önce yayınladığı bazı haber ve yazıları, Zaman yazarı Ali
Ünal, bu iki kaynaktan çok önemli bilgiler derlemiş.
adlı kitabı ve Hürriyet Gazetesi'nin yıllar önce yayınladığı bazı haber ve yazıları, Zaman yazarı Ali
Ünal, bu iki kaynaktan çok önemli bilgiler derlemiş.
Bunlardan bizim okurların da haberinin olması gerekir. Görelim bakalım, tek parti CHP Türkiye’sinin
verileri neymiş:
verileri neymiş:
"1856-1922 yılları arasında 8619 km demiryolu inşa edilmiş.
1923-1950 döneminde ise mevcut 4086 km'lik demiryoluna sadece 3578 km ilave edilmiş.
2002-2010 arası Son sekiz yılda 11 bin km demiryolu yenilendi, 2bin km hızlı tren demiryolu yapıldı
ve hizmete girdi.
ve hizmete girdi.
Karayollarından söz etmiyoruz bile...
79 yılda 6900km duble yol, 8 yılda 14bin km duble yol.
İlk cumhurbaşkanının maaşı 13 bin TL'dir. Bu rakamın bugünkü değeri altın üzerinden hesap
edildiğinde 2006 yılı için 620 bin TL'dir.
edildiğinde 2006 yılı için 620 bin TL'dir.
2006'da cumhurbaşkanı maaşı Türkiye'de 14 bin liraydı.
İlk cumhurbaşkanının aldığı maaş bugünkü cumhurbaşkanının aldığı maaştan reel olarak 350 kat
daha fazlaydı.
daha fazlaydı.
İsmail Cem'in, “Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi” adlı kitabında, ilk cumhurbaşkanının servetinin
dökümü dört sayfa tutmakta. Bu servetin içinde bugünkü değeri 20 milyon dolar olan Hintli
Müslümanlar'ın Kurtuluş Savaşı'na yardım olarak gönderdiği para da var.
dökümü dört sayfa tutmakta. Bu servetin içinde bugünkü değeri 20 milyon dolar olan Hintli
Müslümanlar'ın Kurtuluş Savaşı'na yardım olarak gönderdiği para da var.
Türkiye ekonomisi, 1927'de % 12,8
1932'de %10,6
1941'de %10,3
1943'te %9,8
1944'te %5,1
1945'te %15,3
1949'da %5,5 küçülmüştür.
1895 yılında Türkiye sınırları içinde yaklaşık rakamlarla 25.800 ilkokul, 2 milyon ilkokul yaşında çocuk
ve 1 milyon 200 bin öğrenci vardır, okuma oranı, %60'tır.
ve 1 milyon 200 bin öğrenci vardır, okuma oranı, %60'tır.
1938'de ise 6.700 ilkokul, 2.335.000 ilkokul çağında çocuk ve 765.000 öğrenci vardır, okuma
oranı %33'tür. 1925-38 arasında Türkiye'de sadece 173 yeni ilkokul açılmıştır.
oranı %33'tür. 1925-38 arasında Türkiye'de sadece 173 yeni ilkokul açılmıştır.
1895'te Türkiye toprakları içinde ortaokul ve lise sayısı 830, ortaöğretim çağındaki nüfus 2 milyon 550
bin, öğrenci sayısı 98.000, okuma oranı %3,8'dir.
bin, öğrenci sayısı 98.000, okuma oranı %3,8'dir.
1938'de ise 208 ortaokul ve lise, 3 milyon küsur ortaöğretim çağında nüfus, 95 bin küsur öğrenci
vardır ve okuma oranı %3,2'dir.
vardır ve okuma oranı %3,2'dir.
Cumhuriyet, Abdülhamid döneminin eğitim seviyesine ancak 1950'lerde ulaşabilmiştir!
1914'e gelindiğinde tek üniversitemiz, 7 fakültesi ve 4.600 öğrencisi ile İstanbul Üniversitesi idi.
1938'de de yine tek üniversitemiz vardır, fakülte sayısı 8 olup, öğrenci sayısı 5.700 civarındadır.
1938'de de yine tek üniversitemiz vardır, fakülte sayısı 8 olup, öğrenci sayısı 5.700 civarındadır.
Bu gün her ilimizde bir üniversite vardır. Yine son sekiz yılda yapılan derslik ayısı 159bin 951 dir.
Okuma yazma oranı ise %95’lerdedir.
1934'e gelindiğinde Türkiye'de din eğitimi bitirilmiştir!
DP eski gençlik kolları yöneticisi ve AP eski milletvekili Kemal Doğan’ın bir gazeteye verdiği mülakat
çok dikkat çekici.
çok dikkat çekici.
1923 ila 1950 arası, 27 yıl boyunca İmam Hatiplerin, medreselerin ve ezanın hedef
alındığını vurgulayan Doğan, “Bugün halen maneviyatsızlık konusunda sıkıntılar
yaşıyorsak o günlerde yapılan akıl dışı uygulamalara bakmak lazım” dedi. Medreselerin
bir gecede kapatıldığını, ezanın Türkçeleştirildiğini ve mütedeyyin insanların 27 yıl
boyunca kafeste tutulduğunu kaydeden Doğan, “Maalesef o yıllarda dine dair ne varsa
etkisizleştirilmiştir. Ezanı Türkçe okumayan duyarlı İmamlar sokaktaki çocuklara
ezan okuturlardı. Şikâyet geldiğinde ise cezaevini boylarlardı. Sabah kalkar Kur’an
kurslarına giderdik. Baskın yapılırdı. Bizi toplayıp karakola götürürlerdi. ‘Neden siz Kur’an
okuyorsunuz’ diye sorarlardı. Cevap beklemeden dayak faslı da başlardı. Hocalarımız ise
çoktan nezarete atılmış olurdu” diye konuştu.
alındığını vurgulayan Doğan, “Bugün halen maneviyatsızlık konusunda sıkıntılar
yaşıyorsak o günlerde yapılan akıl dışı uygulamalara bakmak lazım” dedi. Medreselerin
bir gecede kapatıldığını, ezanın Türkçeleştirildiğini ve mütedeyyin insanların 27 yıl
boyunca kafeste tutulduğunu kaydeden Doğan, “Maalesef o yıllarda dine dair ne varsa
etkisizleştirilmiştir. Ezanı Türkçe okumayan duyarlı İmamlar sokaktaki çocuklara
ezan okuturlardı. Şikâyet geldiğinde ise cezaevini boylarlardı. Sabah kalkar Kur’an
kurslarına giderdik. Baskın yapılırdı. Bizi toplayıp karakola götürürlerdi. ‘Neden siz Kur’an
okuyorsunuz’ diye sorarlardı. Cevap beklemeden dayak faslı da başlardı. Hocalarımız ise
çoktan nezarete atılmış olurdu” diye konuştu.
Bir de yer yer halk açlıktan ölür.
Pek çoğu sehpalarda can verir.
Halk Jandarma dipçiği ve tahsildar baskısı altında inlerken, kaymak tabakasını kripto-ecnebilerin
oluşturduğu asker-eşraf-tüccar-bürokrat koalisyonundan oluşan CHP ve Cumhuriyet 'seçkin'leri, arsa
spekülasyonculuğu, ihtikâr, tefecilik, müteahhitlik, komisyonculuk ve savaş şartları istismarıyla
zenginleşmekte, halk çullar-çuvallar içinde iken Kalgurisi'den, Fegara'dan Paris modellerini
oluşturduğu asker-eşraf-tüccar-bürokrat koalisyonundan oluşan CHP ve Cumhuriyet 'seçkin'leri, arsa
spekülasyonculuğu, ihtikâr, tefecilik, müteahhitlik, komisyonculuk ve savaş şartları istismarıyla
zenginleşmekte, halk çullar-çuvallar içinde iken Kalgurisi'den, Fegara'dan Paris modellerini
kapışmakta, kuyruklu ceket, silindir şapka, klak, makferlanlarla balolarda danstan dansa ve
kutlamadan kutlamaya koşmaktadır."
kutlamadan kutlamaya koşmaktadır."
Tam da Necip Fazıl Kısakürek'in dediğine tekabül eden bir durum söz konusu:
Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;
Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp.
Her şey çok açık, demek bu millet CHP'yi bu yüzden iktidara getirmiyor. Çünkü Türkiye ilerlemeye ve
büyümeye ancak 1950'den sonra, CHP iktidarı bittikten sonra geçiyor!
büyümeye ancak 1950'den sonra, CHP iktidarı bittikten sonra geçiyor!
Şimdi sayın Kılıçdaroğlu yeni bir slogan keşfetti.
Babanızın partisine gelin diyor.
Baskı ve dayak zoruyla alınan eski oylarını geri istiyor.
Bu günkü yapılan hizmetleri gören, anne ve babamı alması mümkün gözükmüyor ama,
Sayın Kılıçdaroğlu.
Belki, mezardan kalkarsa,
Dedemin, babasını alabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.