ŞEHİRLER, KALDIRIMLAR VE MEYDANLAR..

 

Şehir hayatı bazen o kadar çekilmez oluyor ki insan olur olmaz konulara dahi sinirlenebiliyor. Şehir her gün başka bir mücadeleye çekiyor insanı. Hep deriz ya, bazen evdeki hesap çarşıya uymayabiliyor.

İşyerinize gidiyorsunuz, müşterinizden aldığınız bir çekin ödenmediğin görüyorsunuz, servise çıkan aracınızın biri kaza yapabiliyor, Onunla ilgilenmek için tam yola çıkıyorsunuz telefonunuz çalıyor. Sabah güle oynaya okula gönderdiğiniz çocuğunuzun kavga ettiği ve acilen karakola gitmenizin gerektiği size bildiriliyor..

Bu hengameler içerisinde oradan oraya koşuşurken belki çok önemli olmayan ama yolda kaldırımda meydana gelen olumsuz haller sizi iyice canınızdan bezdiriyor.

Efendim konu kaldırımlar ve meydanlar:

Kaldırımların, kimler için yapıldığını bilmeyenimiz yoktur. Kaldırımlar şehrin hengamesinden sakınmak, araç trafiğine mani olmamak, gideceğimiz yere daha rahat ve güvenli bir yürüyüş yapabilmek için hazırlanmış özel yaya yollardır.

Onun haricinde, birde genellikle büyükşehirlerde halkın daha rahat dolaşabilmesi, oturup dinlenebilmesi için geniş parklar veya meydan düzenlemeleri yapılır. Bu meydanların birçoğu özgürlüğü sembolize eder, bazı meydanlar ise kendine has tarihi ve kültürel mirasları üzerinde taşır. Çok önemli günlerdeki etkinliklere bu meydanlar ev sahipliği yapar. Hatta öyle ki Dünya’da bazı şehirler o meydanları ile anılırlar.

Moskova’nın Kızıl meydanı ile Saint Petersburg meydanı, New York’un Times meydanı, Pekin’de Tiananmen meydanı, Tahran da Özgürlük meydanı..

Türkiye’nin de ünü Dünyayı aşmış önemli meydanları var. Ankara’da Kızılay meydanı, İstanbul’da Tandoğan meydanı, İzmir’de Konak Meydanı, Konya’nın Zafer meydanı…

Dikkatleri bu meydana çekmek için Konya’mızın Zafer meydanını da özellikle zikrettim. Bir kaç yıl önce araç trafiğine kapatılan bu meydan, Dünyanın en büyük yer saatini de üzerinde barındırıyor.

Fakat Kaldırımlar ile bu meydanları kullanan Konya halkının son günlerde şikayetleri çok arttı.

Özellikle Kaldırımlarda yaya olarak yürümek artık bir işkence haline dönüştü! Bir yerden bir yere yaya gitmek için yürümeniz gerekirse vay halinize! Kaldırımlar engelli atlama yolları gibi. Bir deneyin lütfen. İlk önce sizi kaldırımın ortasında sıra, sıra dizilmiş ağaçlar karşılar, kimisi duvar daha yakın, kimisi tam ortada, kimisi yarı yolla beraber yarısı kaldırımda. Önce onların arasından ustaca manevralarla geçmeniz gerekecek, sonra önünüzü esnafımızın kaldırıma çıkardığı masa, sandalye, ekmek dolabı, simit poğaça, arabaları kesecek, onları da kıvrak hareketlerle bertaraf ettikten sonra yolun tam ortasında duran iş yerlerinin totemleri sizi selamlayacak, hafif yola doğru eğim vermiş o tabelaların altından kafanızı biraz eğerek kurtulmanız mümkün. O da ne, bu seferki reklam panosu yolu tamamen kapatmış hem de ışıklı, şöyle çapraz yerleştirmişler yolun iki tarafından geçen araçlarda ki vatandaşlara tam hitap edebilsin diye herhalde. Burada yola inmeniz lazım, aman arkanıza önünüze iyi bakın size bir araba çarparsa hiç kimse reklam panosuna suç bulmaz. Suç direk sizin, gözü kör mü idi yola inmeseydi derler.

Tabi macera burada bitivermez Kaldırımlara konan arabalara da zarar vermeden şöyle duvarla araba arasından hafifçe kaymanız lazım, aman araca değmeyin alarm çalabilir. Zaten karşıdan esnafta size ters ters bakmaktadır, başka geçecek yer yok mu der gibi. Çünkü her gün aynı yere arabasını park ettiğinden oranın tapusunun kendinde olduğunu zannediyor. Her sene yeniden yapılan kaldırım yenileme çalışmaları ise cabası. Yeni açılmış çukurların üzerinden biraz uzaktan hızlanarak atlamanız gerekecek, yanınızda olan çocuklarınıza “hadi yavrum koşarak gel ve sıçra” diyerek şehir hayatının kaldırımda yürüme taktiklerini de vermeniz için bu çalışmalar çok güzel fırsat sunar. Kaldırım üzerine dökülmüş olan kum yığınlarının kenarından dolaşmak daha akıllıca ki herkes aynı yeri kullandığından o bölgeler kendiliğinden patika yola dönüşmüş bile.

Şimdilerde ise bisiklet ve elektrikli bisiklet sürücülerinin kaldırımlarda veya açık meydanlarda yayaların kullandıkları mekanları kullanma modası başladı.

Bir anda, sağınızdan veya solunuzdan sessiz teyyare gibi bir şeyin geçiverdiğini hissediyorsunuz, İlk şaşkınlığınızı siz üzerinizden atarken etraftaki birkaç kişi de küçük gülümsemelerle sizin bu halinizden kendilerine pay çıkarıyorlar.

Valilik binasının karşı tarafındaki vakıfların önüne yapılan küçük su havuzu bizim bisiklet severlerimizin inip çıktıkları eğlence mekanı olmuş. Onlardan fırsat buldukça havuza inen kuşların su ihtiyaçlarını gidermek için verdikleri çaba kayda değer.

Zafer meydanı elektrikli bisiklet yarış pisti gibi. Bisikletçilerimiz o sessizce yol alan bayağı da süratli bisikletlerle halkın arasında bir sağa bir sola ritim çizerek sanki slalom yarışçıları gibi yol alıyorlar. Ara ara omuz ve kol darbesi alan vatandaşlara hiç bisikletli görmedin mi der gibi bakışları ise çok masum durmuyor.

Şimdi, Mevlana türbesi ile Sultan Selim Camii önü yeniden imar ediliyor. Konya’mız geniş bir meydana daha kavuşuyor, Namazgah olarak da kullanılacak olan bu meydana bari sahip çıkalım, Şimdiden yaya haricinde kimsenin kullanamayacağı bir alan olması için tedbirlerimizi alalım, Yarın cemaatin arasında slalom yarışları yapan motorize bisikletlilerle buralarda da karşılaşmayalım.
Bir temennimizi daha dile getirelim;Aziziye ile Selimiye Camii arasındaki Mevlana çarşısının da kaldırıp, Oradaki geniş alanda, kültür park olarak dizayn edilirse iki büyük tarihi eser birbirine kavuşmuş olur..

Herkesin kendi yolunda yürümesi temennisiyle iyi haftalar efendim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Demirayak Arşivi