
AŞK VE GURUR
Aşk “Geliyorum!” demez, her seferinde davetsiz bir konuktur. Hiçbirimiz ne zaman ve nerede kime aşık olacağımızı öngöremeyiz.
Bazen belirli bir yer ve zamanda yolları kesişen bir bayan ile erkek arasında gizliden gizliye bir aşk doğar. Geliş şekli aynıdır, teklifsizliği ve inatçılığı hiç değişmez. Bir de bakarız ki, gelip içimize oturmuştur. Bedene karşıtlık içinde gençlik ve çılgınlığını hiç yitirmeyen ruhun saklı bir işlevi olması nedeniyle, aşkın ayağının çevresinde olup bitenlere ve kişinin biyolojik yaşına dolaştığı görülmemiştir. Hatta ne ilginçtir ki, birine aşık olmak için onu gözlerinizle görmeniz bile bir koşul değildir. Yine de, ateşlenmiş olan aşkın önünde bazı engellerin olduğunu belirtmek gerekir.
Aşkın engellerinin bir kısmı dışarıda, bir kısmı ise içimizdedir. Bu yazımızda, onlardan biri üzerinde durmak istiyorum. İçimizdeki engellerden biri olan o şeye, “aşkın gururu” diyorlar. Doğrusunu isterseniz, ona “aşığın gururu” demek daha yerinde olur. Çünkü aşkın gururu yoktur.
Evet, o iki kişi birbirini sevmiş ve her an, her dakika birbirlerini görebilme arzusu ile dolmuştur. Nerede olurlarsa olsunlar, akıllarında diğeri vardır. Baktıkları her yerde, dokundukları her şeyde onun hayalini görür gibi olurlar. Onu özler, ona dokunmak için çırpınırlar. İkide bir, elleri istemdışı olarak hep ona doğru uzanmaktadır. O her yerde hem vardır, hem yoktur; ama gerçekte yok oldukça, düşlerde daha fazla görünür olmayı sürdürür. İçeride güvenli bir yerde, büyüdükçe büyümektedir…
Aşığın gururu, ideal sevgiliye karşı olan duygularını sıkıca saklamasını emreder. Her ikisi de, aynı şeyi yapmaktadır… Bu davranışın ardında yatan şey ise, kimi zaman karşıdaki kişiyi bir “yıldız” olarak algılamaktır. Ne gariptir ki, dünyada her şeyden daha fazla sevdikleri, özledikleri ve dokunmak istedikleri o yıldız, aynı zamanda yanına yaklaşmaktan en çok korktukları varlıktır; oysa akılları ile birlikte gözlerini de kör eden aşk anlamalarına izin vermez ki, yıldızlar gökte, insanlar yerde durmaktadır. Uzanıp dokunsalar, elleri mutlaka yanacaktır… Yüce aşk, böyle buyurmuştur….
Karşılaştıkları zaman, hiçbir şey olmamış gibi davranırlar, rol yaparlar. Normal birer arkadaş gibi görünmeye çalışırlar. Karşılıklı olarak her ne konumda ya da nerede iseler, o olmak için uğraş verirler. İkisi de bir şeyi istemekle birlikte, bir şeyden de çekinmektedir. İstedikleri şey, ilk adımın karşı tarafça atılmasıdır. Çekindikleri şey ise, ilk adımı atmaları halinde reddedilmektir.
Aslında karşıdaki kişi kendisine doğru bir adım atmış olsa, diğeri ona koşarak gidecektir; ancak ilk adımı atıp reddedilme halinde de, kırılan gururunu tamir etmek için aynı hızla geriye doğru kaçacaktır.
Dur durak bilmez bir taktik savaşı olmaktadır. Yürütülen savaş sadece kendi aralarında değildir. Belki daha çok kendi içlerindedir, yani aşkın ve gururun çatışmasıdır.
Aşkın ve gururun savaşları, her gün her yerde olmaktadır. Kendi içimizde sık sık patlayan bu savaşın galibi kimdir bilir misiniz? Yazık ki, çoğu kez gururdur.
Aşkı, kadınla erkek birlikte doğururlar; ama henüz doğmadan öldürülmüş bir aşkın mağlubu olduktan sonra, gururun galibi olmanın kime ne yararı vardır?
Aşk, kocaman bir hayatın sokaklarını rengarenk fenerlerle donatır… Peki ya gurur? Kırılıp dökülse bile nasılsa kendini üç gün sonra yenileyecek olan gururun aşka karşı kazandığı zafer bize kaç dakikalık mutluluk verir dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.