
Lokman Koyuncuoğlu
115 günde ne değişti?
Yayınlanma:
Geçtiğimiz Nisan ayında başlayan 11.Cumhurbaşkanı bu günlerde sonuçlanmak üzere. Dün sonuçlanmadığına bakmayın. 28 Ağustos’ta bu iş bitecek Geçen dört aylık sürede Türkiye’de neler değişti? Bunun çok iyi analiz edilmesi gerek.
11. Cumhurbaşkanı seçimine kadar genelde uygulanan yöntem; Mecliste ağırlığı olan partinin ya kendi adayı ya da kendinin rıza gösterdiği bir aday Cumhurbaşkanı’nın seçilmesiydi.
İlk kez durum tamamen farklı gelişti, kahir ekseriyetle meclise hâkim bir parti kendi adayını seçemedi, seçtirilmedi.
Sonraki gelişmeler malum. Yoğun bir seçim çalışma faaliyetleriyle 22 Temmuz seçimlerine gidildi. Seçim ise Türk siyasi tarihinde görülmemiş bir tabloyla sonuçlandı. Hükümetin oylarını artırıp halkın neredeyse yarısının oyunu almasının başlangıcı o meşhur nisan günüydü, sonucu ise bugün yarın bitecek tarihi Ağustos günü.
Abdullah Gül Nisan ayında Cumhurbaşkanı olsaydı Türkiye bu dört ayı nasıl geçirirdi? Ak Parti oylarını ne kadar artırır, seçimin sonucu ne olurdu? Bunları hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Ancak bileceğimiz ve de açık olarak bildiğimiz Türkiye bu dönemde çok önemli sayılabilecek kazanımları elde etti.
Öncelikle Türkiye açısından kritik eşik sayılabilecek pek çok konu bu dönemde aşıldı. Bilinen pek çok ezber bozulurken, halkın gücünün her türlü gücün üstünde olduğu kesin olarak anlaşıldı.
Türkiye’yi hep üçüncü Dünya ülkesi gibi algılanmasına yol açan müdahalelerin artık sonuna gelindiği bu dönemde, demokratik bir olgunlaşmanın temelleri atıldı.
Tüm vatandaşların aktif olarak yer aldığı bu süreçte siyasete müdahalenin artık mümkün olmadığı, bunun tek başına bile müthiş bir kazanım olduğu ortada.
Medyanın bu süreçteki fonksiyonun iyi okumak lazım. Maazallah 28 şubat sürecindeki gibi bu sürece yakalanmış olunsaydı, medyanın nasıl tavır alacağını kestirmek hiçte zor değil. “Cambaza bak” numarası bu defa da tutar mıydı bilmem; ama Türkiye’nin bu kez belini ekonomik olarak doğrultması mümkün olmazdı.
Neyse ki, Türkiye’nin büyümesinden ve halkın beklentilerinden yana yer alan medya ve gazeteci sayısı, bunlara karşı olanlardan çok olunca, toplum neyin doğru neyin yanlış olduğunu çok iyi analiz etti. Bunun sonucunda da gereken cevabı sandıkta verdi.
22 Temmuz seçimlerinden sonra temsil kabiliyetinin daha çok artması, ileride yapılabilecek eleştirileri de bitirirken, seçilecek Cumhurbaşkanının herkesi temsil etmesi açısından müthiş rahatlama sağladı.
Sonuçta Abdullah Gül’ün Ağustos’ta Cumhurbaşkanı seçilmesinde pek çok “hayır” olacakmış.
Seçime gelince.
Herkes kendi adayını desteklerken DTP’nin boş oy kullanması demokratik eğilimler açısından beklenen bir durumdu.
DSP ve MHP’nin aday göstermesi ise tam anlamıyla CHP’nin yalnızlaşmasını gösterdi. Bundan sonra CHP’den hızla bir gerileme bekleyebiliriz.
CHP’li Onur Öymen Meclisteki tablodan sonra söylediklerini duyunca insan CHP’nin bundan sonraki gidişini tahmin edebiliyor. Kendilerinin boykotuna bir açıklama yapmak yerine, diğer partilerin Abdullah Gül’e oy vermediklerinden dem vurarak bunlarda Gül’e karşı diyor Öymen.
Güler misiniz, ağlar mısınız. Hala ders çıkarmamışlar ya, ne diyelim.
Mevlana Diyor ki: Sesin, gönlümüzün tabiatına uysun; gece gündüz neşelensin, söyledikçe söylesin.
11. Cumhurbaşkanı seçimine kadar genelde uygulanan yöntem; Mecliste ağırlığı olan partinin ya kendi adayı ya da kendinin rıza gösterdiği bir aday Cumhurbaşkanı’nın seçilmesiydi.
İlk kez durum tamamen farklı gelişti, kahir ekseriyetle meclise hâkim bir parti kendi adayını seçemedi, seçtirilmedi.
Sonraki gelişmeler malum. Yoğun bir seçim çalışma faaliyetleriyle 22 Temmuz seçimlerine gidildi. Seçim ise Türk siyasi tarihinde görülmemiş bir tabloyla sonuçlandı. Hükümetin oylarını artırıp halkın neredeyse yarısının oyunu almasının başlangıcı o meşhur nisan günüydü, sonucu ise bugün yarın bitecek tarihi Ağustos günü.
Abdullah Gül Nisan ayında Cumhurbaşkanı olsaydı Türkiye bu dört ayı nasıl geçirirdi? Ak Parti oylarını ne kadar artırır, seçimin sonucu ne olurdu? Bunları hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Ancak bileceğimiz ve de açık olarak bildiğimiz Türkiye bu dönemde çok önemli sayılabilecek kazanımları elde etti.
Öncelikle Türkiye açısından kritik eşik sayılabilecek pek çok konu bu dönemde aşıldı. Bilinen pek çok ezber bozulurken, halkın gücünün her türlü gücün üstünde olduğu kesin olarak anlaşıldı.
Türkiye’yi hep üçüncü Dünya ülkesi gibi algılanmasına yol açan müdahalelerin artık sonuna gelindiği bu dönemde, demokratik bir olgunlaşmanın temelleri atıldı.
Tüm vatandaşların aktif olarak yer aldığı bu süreçte siyasete müdahalenin artık mümkün olmadığı, bunun tek başına bile müthiş bir kazanım olduğu ortada.
Medyanın bu süreçteki fonksiyonun iyi okumak lazım. Maazallah 28 şubat sürecindeki gibi bu sürece yakalanmış olunsaydı, medyanın nasıl tavır alacağını kestirmek hiçte zor değil. “Cambaza bak” numarası bu defa da tutar mıydı bilmem; ama Türkiye’nin bu kez belini ekonomik olarak doğrultması mümkün olmazdı.
Neyse ki, Türkiye’nin büyümesinden ve halkın beklentilerinden yana yer alan medya ve gazeteci sayısı, bunlara karşı olanlardan çok olunca, toplum neyin doğru neyin yanlış olduğunu çok iyi analiz etti. Bunun sonucunda da gereken cevabı sandıkta verdi.
22 Temmuz seçimlerinden sonra temsil kabiliyetinin daha çok artması, ileride yapılabilecek eleştirileri de bitirirken, seçilecek Cumhurbaşkanının herkesi temsil etmesi açısından müthiş rahatlama sağladı.
Sonuçta Abdullah Gül’ün Ağustos’ta Cumhurbaşkanı seçilmesinde pek çok “hayır” olacakmış.
Seçime gelince.
Herkes kendi adayını desteklerken DTP’nin boş oy kullanması demokratik eğilimler açısından beklenen bir durumdu.
DSP ve MHP’nin aday göstermesi ise tam anlamıyla CHP’nin yalnızlaşmasını gösterdi. Bundan sonra CHP’den hızla bir gerileme bekleyebiliriz.
CHP’li Onur Öymen Meclisteki tablodan sonra söylediklerini duyunca insan CHP’nin bundan sonraki gidişini tahmin edebiliyor. Kendilerinin boykotuna bir açıklama yapmak yerine, diğer partilerin Abdullah Gül’e oy vermediklerinden dem vurarak bunlarda Gül’e karşı diyor Öymen.
Güler misiniz, ağlar mısınız. Hala ders çıkarmamışlar ya, ne diyelim.
Mevlana Diyor ki: Sesin, gönlümüzün tabiatına uysun; gece gündüz neşelensin, söyledikçe söylesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.