VATAN KURTARMAK YASAKLANSIN!

Bir gazetenin haberine göre, aşağıda zikredilen işbu şahıslar (!), 28 Şubat darbesi vaki olduğu vakit sevinçten ayağa fırlamak suretiyle onlara alkış tutan pek saygın gazeteci ve televizyonculardır:

Yücel Yener (TRT Gn. Md.), Güntaç Aktan (TRT), Ertürk Yöndem (TRT), Ertuğrul Özkök ve Sedat Ergin (Hürriyet), Derya Sazak ve Fikret Bila (Milliyet), Mehmet Yılmaz, İsmet Berkan (Posta), Zafer Mutlu, Fatih Çekirge (Sabah), Bilal Çetin ve Okay Gönensin (Yeni Yüzyıl), Orhan Erinç ve Mustafa Balbay (Cumhuriyet), Sebahattin Önkibar ve Kenan Akın (Türkiye), Ali Kırca ve Baki Şehiroğlu (ATV), Uğur Dündar ve Mehmet Akarca (Kanal D), Murat Saygı ve Mithat Sirmen (SHOW TV), Ufuk Güldemir ve Ümit Aslanbey (STAR TV), Murat Yetkin ve Nuri Çolakoğlu (NTV), Hulki Cevizoğlu ve Ardan Zentürk (Kanal 6), Bülent Öztürkmen ve Zafer Ali Aytaç (HBB), Ceyhan Batur (C TV), Ferhan Şaylıman (FLAŞ TV), Ali Baransel ve Metin Özer (TGRT), İlnur Çevik (TDN), Metin Yılmaz (AKŞAM), Mehmet Güler (AA), Elvan Baransel (AA) ve Mehmet Karaman (İHA)

 Gazete, o dönemde kullanıldıklarını ve iyi kullanıldıkları için de ödüllendirildiklerini öne sürdüğü bu muhterem zevatın Balyoz adlı darbe girişiminin başarıya ulaşması halinde, yine “ilk kullanılacaklar listesi”nde yer aldıklarını da ilave ediyor ve isimleri yeniden sayıyor: Ertuğrul Özkök, Uğur Dündar, Ali Kırca, Sedat Ergin, Yücel Yener, Fikret Bila, Mehmet Yakup Yılmaz, Zafer Mutlu, Fatih Çekirge, Mustafa Balbay, Sebahattin Önkibar, Baki Şehirlioğlu, Nuri Çolakoğlu, Murat Yetkin, Hulki Cevizoğlu, Ali Baransel ve Mehmet Güler…
 
 Şimdi bakın, bugün o şövalye ruhlu (!) gazetecilerin önemli bir kısmı ya bir kenara çekilmiş durumda ya da magazin yazıları yazmakla meşguldür.
 Normal şartlar altında düşünmek gerekirse, şöyle bir yargıda bulunulabilir: Bir ülkede sokaktaki dolaşan insanlar genelkurmay başkanının ve kuvvet komutanlarının isimlerini arkadaşlarının isimleri gibi biliyorlarsa, o ülkede ya bir dış düşmana ya da iç düşmana karşı bir savaş var demektir. Avrupa ülkelerinde yönetimde bir demokrasi krizi veya sorunu olmadığından, yurttaşlar ne askeri erkanı, ne de yargı kurumlarının başkanlarını tanırlar. “Devletin bürokratik protokolü” dendiği vakit, akıllarına başbakan ve bakanlar gelir. Çünkü oyları ile onları seçmişlerdir ve asıl yetki sahibi onlardır.
 Geçenlerde iki dostumla oturmuş sohbet ederken biri:
 “Abi genelkurmay başkanının adı neydi yaw?” diye sordu.
 Adını söyledim ve o an bir kez daha anladım ki, bu genelkurmay başkanı iyi bir adamdır. Çünkü ota çöpe karışmıyor, işini yapıyor. Kamu yönetimi ve düzeni açısından bakıldığında, bundan daha güzel bir şey var mı? Bir koro sırasında örneğin saz heyetinden biri yerinden fırlayıp koro şefini bir kenara itekleyerek onun yerine geçmeye kalkışırsa ne olur?
 
 Oysa ki, 28 Şubat sürecinde her gün erkenden kalkıp kılıç kuşanarak şövalye gibi bir yerlere doğru bağıra bağıra saldıran bazı “halk kahramanları” vardı. Herhalde memleket 21. Yüzyıl’ın başında olduğu gibi düşmanlarca işgal edilmişti ki, kendilerince vatan savunması yapıyorlardı. Tabii olayın bize pek net görünmeyen yer altı katmanlarında büyük çıkar dağıtımları yaşanıyordu.
 
 Demek istediğim, eskiden bütün bürokratik kurumların başında bulunan kimseler, örneklemek gerekirse, HSYK’nın başkanları, hatta bazı üyeleri bile pop star gibi adamlardı. Herkes onları ismen ve resmen tanırdı. Çünkü televizyonların haber bültenlerinden ve gazete manşetlerinden inmezlerdi. Memleketin her işine karışır, durmadan konuşur ve söyledikleri her söz gündeme bomba gibi düşerdi. Bu kurumların asli görevlerine döndürülmesi yönünde atılan adımlarla birlikte ülkenin “normalleştiği” söylenir, fakat o kurumların vesayetini savunan “ileri kafalı demokrasi karşıtları” (Fiili açıdan tanımları buydu; ama doğrusu bize özgü bu insan türünün nasıl bir şey olduğunu hala tam olarak kavramış değilim) tarafından alaya alınırlardı. Şimdi çıksınlar sokaklara da T.C. yurttaşlarına sorsunlar bakalım, şu anki HSYK, Yargıtay ve Danıştay başkanlarının, hatta genelkurmay başkanının isimlerini kaç kişi biliyor? Şahsen ben bilmiyorum. Bilmeme gerek var mı?
 
 Artık “normal” bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum ve bu kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. Ben ülke içinde hükümetten ve onun emrinde hukuka uygun hareket ettiğine inandığım polis teşkilatından başka “vatan kurtaran kahraman” görmek istemiyorum… Çünkü herkes herhangi bir olaydan üstüne vazife çıkararak meydana atlayabilir. Vatan kurtarmanın sınırı var mı?

Bu bağlamda, biraz da mizahi bir dille söylemek gerekirse, yeni anayasada ilk maddelerden birinin şuna benzer bir içerikte olması gerektiğini düşünüyorum: “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ya da başbakanın emrine ve onayına bağlı olmak kaydıyla silahlı güçler dışında hiç kimsenin vatan kurtarma yetkisi yoktur.”

Sonuç olarak, ilgili noktaya ilişkin nasıl bir madde yazılırsa yazılsın, seçilmiş meclis ve hükümetin emri dışında, “vatan kurtarma” geleneğinin önü bir şekilde kesilmelidir.

  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi