
Utanmadan Uğurladık
Tarihini bilmeden yaşayanlar kökü olmayan ağaç gibidir derler. Doğru söylemişler vesselam. Bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür bu. Kendinden utanmayı, geçmişini yok saymayı aşılamak.
Böylece bireylerin zihnine kendi kültürünün, geçmişinin, ana dilinin, yaşam biçiminin işe yaramaz olduğu fikri yerleşir ve dünyanın başka köşelerindeki “Süper Güçleri”leri taklit etmeye başlarlar.
Bir ülkeyi yok etmenin en etkili yolu budur. Ne silahla başarabilirsiniz bunu, nede başka sinsi yöntemlerle. Benzer örneğini Irak’ta, Bosna’da yaşadık. Özellikle Bosna’da rahmetli Aliya İzzet Begoviç bu oyunu fark etti ve durdurdu. Fakat Dünya’nın dört bir yanında bu tür uygulamalar süregeldi ve yazık ki hala devam ediyor.
Hele birde utanılan, sırt dönülen ülkenin tarihiyse birde üstelik binlerce yıllık bir medeniyeti, asırlar süren imparatorlukları içine alıyorsa, yok saymak kendine ihanet, özüne ihanet, en önemlisi de tarihe ihanettir.
Üzülerek belirteyim ki biz bu ihanetin alasını yaptık vaktiyle. Ne hain olmadık padişah bıraktık, nede kötü olmayan Osmanlı mensubu.
600 yıl Dünya’nın dörtte üçüne hükmeden bir imparatorluğu yalnızca haremden, Lale
Devrinden birde boğdurulan şehzadelerden ibaret bilirseniz geçmişinizden doğal olarak kaçmak isteyecektiniz.
Osmanlı tarihini yararlandığınız kaynaklar Hammer ansiklopedileri olup, devlet arşivlerinin büyük bir kısmı da kapalı olunca cehaletle oluşan önyargılar tamamlanmış oldu. Tarihe merak özellikle bir dönem furya haline gelen ağır cinsellik kokan ve ilginç ilişkilerle dolu atmasyon saray hatunlarını anlatan harem kitaplarıyla sınırlı kaldı.
Çok şükür bu dönemleri atlattık. Artık Hammer yerine Halil İnalcıklar otorite olarak kabul ediliyor. Sultan Abdulhamid’e haşa kızıl sultan demek cesaret istiyor. Vahdettin’in vatan haini olmadığı ispatlandı. En önemlisi artık Osmanlı’lı olmaktan utanılmıyor.
Son olarakta rahmetli Ertuğrul Osman Bey’in cenazesinde yaşananlar yeniden milletimizin uyandığına ve tarihine sahip çıkmaya başladığına delil oldu. Düşünün vaktiyle vatanlarından sürgün edilen bu insanlar bugün ahde vefaya uygun bir şekilde karşılanıyorlar.
Cenaze törenine bakanlar, vekiller ve binlerce insan katılıyor. Başbakan yurt dışı gezisi dönüşünde ayağının tozuyla eşi ve birkaç bakanıyla birlikte taziyeye gidiyor.
Devletin geçmişine verdiği önem bakımından oldukça hoş gelişmeler. Cenazeye katılan on binlerce insanı gördüğümde şu soruyu sormaktan kendimi alamdım. “Acaba geçmişte yapılan haksızlıklara karşı yıllar sonra gelen pişmanlıklarımıydı bu yaşananlar”?.
Güzel olansa birden vatanlarından kopartılan bunca insanın Türkiye aleyhine tek kelime söylememiş olmalarıydı. Hiçbir şekilde Türkiye ve Cumhuriyet’e yönelik bırakın olumsuz bir açıklamayı, imada dahi bulunmadılar. Kültürlüydüler, zekiydiler. Murat Bardakçı’nın tabiriyle en cahilleri bile iki lisan biliyordu.
36'sı erkek, 48'i kadın ve 60'ı çocuk toplam 155 kişinin sürgünüyle başlamıştı her şey. Osmanlı hanedanı mensupları, Mart 1924'te İstanbul'dan meçhul bir yolculuğa çıktı. Bu kişilerin mal varlıklarına el konulurken Türkiye'ye girmeleri ve transit geçmeleri de yasaklandı. Çeşitli Avrupa kentleri başta olmak üzere Ortadoğu ve İslam ülkelerinde yıllarca sürgünde kaldılar.
Temennim güçlenen bu uyanışın devlet arşivlerinin kapalı olan büyük bir bölümünün açılması yönünde. İnanıyorum ki bu atılım yapıldığı takdirde, gerçek sanılan yalanlar daha bir çürütülecek yeni duyulacak bilgilerle tarihini, kökenini bilen bir nesil yetişecektir. Unutmayalım ki geçmişini bilmeyen geleceğini çizemez
Selam ve dua ile
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.