Tek partili rejime gidiş ya da değişimin gürültüsü

Son zamanlarda bazı kesimler, ülkenin tek partili bir rejime doğru gittiği iddiasını daha yüksek bir sesle dile getirmeye başladılar ve sağda solda, bunun ne kadar vahim bir gidişat olduğunu kendilerince ayrıntılandırmaya çalışıp duruyorlar. İlgili görüşü en son dile getirenlerden biri olan gazeteci-yazar Nuray Mert Hanımefendi olmuş… Üstelik hızını alamayıp, tarihin bugünleri zifiri karanlık bir dönem olarak anacağını öne sürerek, “Görmek istemeyenler, karanlığı bile göremezler.” buyurmuş…

 
Zat-ı Aliyelerini, zaman zaman bazı TV programlarında büyük adamların arasında önemli memleket meselelerine yüksekten dalış yaparken izlemişimdir. O ciddi hallerine o kadar alışmışım ki, geçen gün gazetenin birinde derin yırtmaçlı bir eteğin yan tarafından bacak frikiği veren bir fotoğrafını görüverince fena halde afalladığımı anımsıyorum. Genellikle, şöyle bir özelliği vardır: Herkesin açık seçik konuştuğu bir konu hakkında görüşlerini anlatırken, ne demek istediğini hiç kimse anlamaz. Demek istediğim, konuşması bittiğinde dinleyen hiç kimse tam olarak “Şunu demek istedi.” diyemez. En son yazısında ne demek istediğinin çok iyi anlaşılmış olduğu dikkate alındığında, istediği takdirde görüşlerini “laf salatası” yapmadan da açıklayabilme becerisine sahip olduğu anlaşılıyor. Şahsen, buna sevindim.

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, 2001’de başbakan olan zatı beğenmeyenler onun 2015 yılına kadar başbakanlık koltuğundan ayrılmayacağı fikrine kendilerini alıştırsalar iyi olur. NLP’de “öğrenilmiş çaresizlik” dediğimiz şey budur ve ruh sağlığı açısından hayli yararlıdır. İkincisi, bu durum başbakanın suçu değil, muhalefetin beceriksizliğinin ve rezilliğinin resmidir.

İkinci olarak bilinmelidir ki, dünyada tek parti rejimleri ile yönetilen ülkelerden hiçbiri demokratik-parlamenter sisteme sahip değildir, düpedüz dikta rejimleridir. Dolayısıyla, iktidarın devralınması ve devredilmesi halkoyu ile gerçekleşmemektedir. Türkiye ise, tüm uygar dünyada olduğu gibi başbakanını demokratik-parlamenter sistem uyarınca “gizli oylama-açık tasnif” şeklinde yapılan adil ve şeffaf seçimlerle iş başına getirmektedir. Ayrıca, bundan sonraki seçimlerde cumhurbaşkanını da aynı şekilde seçecektir.

 
Mevcut anayasal sistem, hiçbirimize belli bir kişiye dönüp, “Sen yeteri kadar başbakanlık yaptın, diktatör olmaya mı çalışıyorsun?!” deme yetkisini vermiyor. İki kez başbakan olmuş ve tekrar seçileceği belli olan o şahıs, o koltuğa bir yerleri yakıp yıkarak veya birilerini katlederek gelmiş değildir. Bizzat milli iradenin tecellisi ile gelmiştir. Her şey kurallara uygun işlediği ve halk kendisini istediği sürece, arka arkaya üç kere de başbakan olabilir, otuz kere de… Çok açıktır ki, ikide bir kaşlarını çatarak bu tür iddiaları dile getirenler halkın iradesinden ve bağlı olarak da demokrasiden ciddi anlamda rahatsızlık duymaktadırlar. Orhan Pamuk’un dediği gibi, bunlar iyi insan olabilirler, ama ne yazık ki halka saygıları yoktur.
 
Öte yandan, onların anlamak istemediği şey, aslında son yedi yıldır ülkede köklü bir değişim hareketinin olduğudur. Gerçek şudur ki, halka saygısı olmayan bu kesimlerin duyduğu rahatsızlık, temelde halkın lehine sürüp giden bu değişim dalgasının altlarındaki zemini her geçen gün biraz daha aşındırıp kaydırıyor olmasıdır. Başka bir deyişle, eski düzenin kendilerine sunduğu bütün imtiyazlar ellerinden bir bir gidiyor… Şaşırtıcı bir biçimde darbenin ve vesayetin askerisinden yana tavır alırken, sivilinden fena halde korkuyorlar.

Ne var ki, bütün değişim hareketlerinin ortak kaderi, bir şeyler kaybeden eski düzen taraftarlarının ayaklanmasıdır. Daha basit ölçekte ele alacak olursak, örneğin birkaç eski püskü binanın olduğu bir yere güzel bir müze veya kültür evi yapmak isteyen bir belediye başkanına herkes onay vermiş olsa bile, en azından oradaki tezgahında yıllardır satış yapmakta olan bir köfteci “Ekmeğimle oynuyor.” diyerek arkasından küfürler savurabilecektir.

 
Özetlemek gerekirse, Türkiye’de tek parti diktatoryasına gidişten söz etmek demokratik ve adil bir yaklaşım olmadığı gibi, iyi niyetli ve dürüst bir yaklaşım da değildir. Olan şey, siyasal iktidarın demokrasiden ve değişimden yana tavır almış olup, üstlenmiş olduğu rolü icra ederken önüne çıkan ve dokunulmaz ya da yıkılmaz zannedilen eski hisarları devirerek ilerleme konusunda hayli inatçı ve başarılı olmasıdır.

Başlangıçta belirttiğimiz türden yaklaşımlar, küf bağlamış eski düzen taraftarlarının kaybettikçe yükselen çaresiz çığlıklarından yalnızca biridir ve morallerini bozmamak adına demokrasi ve değişim yanlılarının da bu korkunç çığlıkları duymaya alışması gerekir…

Şu halleriyle bu zavallılar demokratsa eğer, demokrasi işportaya düşmüş ve Taliban da dahil olmak üzere, dünyadaki herkese “demokrat” olduğunu göğsünü gere gere söyleyebilme hakkı doğmuş demektir.

 

  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi