
TECAVÜZCÜYE AŞIK OLUNABİLİR Mİ?
Bazı “palavradan sosyal demokratlar”ın bariz özelliklerinden biri, uyduruk bir dürüstlük maskesi takarak milleti kandırmaya çalışmaktır, başka bir ifadeyle, tipik eylem söylem uyuşmazlığı ve ilkesizliktir. Bu özellikleri, görmek isteyen gözlerin önünde, insanın sinir sistemini bozup provake edecek kadar sırıtma halindedir. Anımsarsanız, son seçimlerin ardından Kemal Efendi Hazretleri, iktidar partisi ile halkın dostane ilişkisi hakkında “stokolm sendromu” ifadesini kullanmıştı. Kendisinde “muhakeme” veya “çıkarsama” denilen yetenekten en ufak bir kırıntı varsa eğer, bunun en tipik örneğinin tam da üzerinde büyümüş olduğunu anlayabilir. Söz konusu sendroma, Dersim olayından sonra hiç kuşkusuz katliamın açık seçik sanığı olan devletin partisi chp (bu kelimeyi özellikle bu şekilde yazıyorum) ile Dersimliler arasında kurulmuş dostluk biçiminden daha karakteristik bir örnek gösterilemez. Bölge halkı bugüne dek chp’den özür istemediği gibi, bilakis ona her zaman aşk ile ve blok halinde destek vermiştir. Üstelik şimdi bir de parti içinden özür dileme yürekliliği gösterenleri görevden alıyorlar!
İnönü’nün torunlarından olup üç beş oy getirir diye seçim öncesinde partiye transfer edilmiş bir bayan geçen gün katliamı sanunur nitelikte bir konuşma yapmış. Neymiş, katliamdan başka çare yokmuş; ama yapılan katliam bağağı bir işe yaramış görünüyormuş. Çünkü yaşanan acılı süreçte bölge insanı güzel yurdumuzun en ilerici, en aydın, en bilinçli kesimi olmuş… Çok aydınlık ve bilinç yüklü oldukları, siyasete ve ülke sorunlarına çok vakıf oldukları için olsa gerek, iki seçimdir, ikide bir sağda solda soytarılık tarzında çıkışlar yapıp halkın ali çıkarlarını savunuyor havası yayarak milleti kandırmaya çalışan, oysa her gün sabahlara kadar barda pavyonda, kumar masalarında, o biçim kadınlarla cirit atan, iflah olmaz, ihtiyar bir ifriti milletvekili seçip duruyorlar… Bir mahalle kahvesinde oturan herhangi bir adamı kolundan tutup getirmiş olsalar, ondan daha kötü bir milletvekili profili oluşturamaz. Bu durumda bölge halkının muazzam politik bilincine kocaman bir “Maşallah!” diyelim de nazarımız neyim (!) değmesin bari…
kalmayıp, bir başbakan çıkıp özür dilediğinde bundan rahatsız olanların ibretlik haline tanık oluyoruz.
Başbakan özür dileyince olmazmış, Cumhurbaşkanı özür dilemeliymiş filan gibi zırtapozca laflar başbakanın devlet aracının şoförü ve gidişatta en büyük karar mercii olduğu gerçeğini önemsiz kılmaya yetmez. Aslına bakılırsa, devletin temsil hakkı, herkesten çok ona aittir. Çünkü onu halk seçiyor.
Örneğin bu olayda Kemal bey herkesten önce çıkıp özür dilese ne olurdu? Onun memleketi değil mi orası? Öldürülenler onun dedeleri değil miydi? Orada bile oy hesabı yaptığı fazla belli olmuyor mu şimdi? Açıkçası, Başbakan özür dileme erdemini ellerinden alınca oradan üç beş oy gider diye korkuyor. Bu kadar seviyesiz bir siyaset anlayışı olur mu Allah aşkına?
Sahi, bir iki yıl önce Altan Öymen meclis kürsüsünden Dersim katliamını mazur gösteren o hararetli meşhur konuşmasını yaptığı sırada en ön sıradan alkış tutanlardan biri de bu Kemal değil miydi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.