Suriye'de yeni yüzleşme

Üç ülke… Çin, Rusya ve İran… Bugüne dek Esad rejimine payanda oldular, omuz verdiler, yıkılmaması için hala ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar…

Rusya’nın Suriye’de uzun zamandır askerî üsleri var. Böylece Ortadoğu’da meydana gelecek olaylara müdahale edebilecek bir pozisyon almış oluyor. Zaten Putin’den sonra epey toparlandı, kendine geldi, küresel hayallerinin peşine tekrar düştü. Ayrıca, orada İslamî bir devlet kurulması halinde zamanla kendi içindeki Müslüman unsurları da kışkırtıp hareketlendirebileceğinden endişe ediyor.

Çin’in de Doğu Türkistan’dan dolayı benzer bir korkuyla hareket ettiği düşünülebilir.

Peki hesapta Müslüman olan İran’a ne oluyor?

Onu da söyleyelim: Hala Hz. Ali-Muaviye dönemlerinden kalma kan davalarını sürdürüyorlar. Hem de inanılmaz bir taassup ve kindarlıkla… Ehl-i Sünnet’i pek Müslüman’dan saymıyorlar. İslam’dan çıkmış, azıtıp sapıtmış bir güruh olarak görüyorlar. Bu yüzden, İslam dünyasında kendi hareket alanlarını ellerinden geldiğince ve olabildiğince genişletmek üzere meşru ve meşru olmayan her yolu ve aracı kullanıyorlar. Bu bağlamda, İran’dan başlayarak Lübnan’a kadar uzanan hat üzerinde İran merkezli, kesintisiz bir Şia Hilali oluşturmak gibi bir hedefleri olduğu çok açık… Bu uğurda her yol mübah görünüyor. Binlerce masum yaşlının, kadının ve çocuğun katledilmesini elini kalçasının üstüne atarak seyretmekle kalmayıp aynı zamanda bunları yapan katil diktatörleri can-u gönülden desteklemek, “takiyye” adı altında Ehl-i Sünnet dâhil olmak üzere herkese yalan söylemek de işin içindedir. Eğer Suriye’de Sünni bir İslamî hükümet kurulursa, Şia Hilali’nin ortasına kocaman bir kama gibi saplanacaktır. Bunu istemiyor…

Şimdi sıcak çatışmalar Şam’ın ve Halep’in kalbine kadar yayılmış durumdadır. Esat’ın etrafındaki ateş çemberi git gide daralıyor. Bu kargaşa içinde askerlerini kuzeyden çekince, bu kez de malum “insan kaçakçısı narko-terör örgütü” ve oradaki uzantıları o bölgedeki bazı kentlerin kontrolünü eline geçirmiş olduğundan, kurulacak yeni düzenin ülke bütünlüğünü sağlamak için bunlarla da ayrı bir çatışmaya girmesi kaçınılmaz görünüyor. Tabii bu, Esat’ın bir taktiği olabilir. ‘Boşaltmak zorunda kaldığım bölgeye, düşmanlarım gireceğine dostlarım girsin.’ diye düşünmüş olabilir. Onun mantığına göre, nasılsa muhaliflerin başı eninde sonunda onlarla da belaya girecektir.

Ne var ki, Suriye’deki rejim karşıtı mücadelede işin başından beri gözden kaçtığını düşündüğüm bir sorun var. Böyle durumlarda, genellikle, isyanın fitilini ateşleyen, çekip çeviren, yönlendiren karizmatik bir önder olur; oysa burada direnişin öne çıkan, tanınıp bilinen bir lideri ya da bir sembol ismi yok. “Suriye Ulusal konseyi” ve “Özgür Suriye Ordusu” diye iki yapıdan bahsediliyor. Muhalif gruplardan oluşan ve yeni yönetimi belirleyecek olan bu yapının, isyancı gruplar ve birlikler üzerinde ne kadar etkisi olduğunu bilmiyoruz.

Kısacası, muhalifler için Esad’ı mağlup edip yönetimi ele geçirmekle iş bitmiyor, daha zor olacağı şimdiden açıklığa kavuşmuş olan yeni bir iş başlıyor. Ülkeyi tek parça halinde devralabilmek, birlik ve bütünlüğünü sağlayabilmek... Dolayısıyla, tıpkı Türkiye gibi, yeni Suriye de Kürtlerle yüzleşmek zorunda kalacak…

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi