
SATILIK AŞK: LÜTFEN NAKİT OLSUN.
Sevgisine maddi bir bedel isteyen fahişedir.
Kulağınıza tuhaf gelebilecek olan ilk cümlenin, “Sevgililer günü” üzerine yazılmış bir yazı için kötü bir başlangıç olduğunu düşünmüş olanlara hak veriyorum. Bunu, bilerek yaptım. Sözlerim, parasız ve pazarlıksız sevenler için değil, Sevgililer Günü’nde sevgisini pazara ve mezata çıkaranlar içindir. Batı kültüründe “Valentine’s Day” olarak geçen Sevgililer Günü, Roma Devleti tarafından askere alınan ve dolayısıyla eşlerinden veya sevgililerinden ayrı düşen gençleri saklama cür’etini göstermiş olması nedeniyle idam edilen Valentine isimli bir şahsın öyküsüne dayanmaktadır. Zaman içinde yaygınlaşarak, sevgililerin birbirlerine daha fazla kur yapmasını sağlayacak bir çeşit kutsal güne, ardında da bir “sevgi pazarı”na dönüştürülmüştür. Bu noktada, “sevgili” pozisyon ve modunu tanımlamak gerekiyor. Sevgili olmak, en basit tanımıyla “özel bir karşı cins” olmak anlamına gelir. Kalbinizde, dünyadaki diğer bütün benzerlerinden ayrı ve müstesna bir yere sahip olan kişi… Sizi heyecanlandıran, titreten biri… Fakat sevgilinin genellikle resmi bir sıfatı yoktur. Gücünü özgürlüğünden alan güçlü bir gönül bağını ve birlikteliği anlatır. İmza ile başlayan yasal zorunluluğun dağıtmadığı sağlam ve güvenli bir kenetlenmeyi anlatır. Sevgililer parmaklarına yüzüğü takıp imzayı attıktan sonra, sevgili oldukları zamanları özleyerek derin derin iç geçirmeye başlarlar. Artık sevgili olarak kalamayacaklardır. Evlendikten sonra geleneğe uyarak birer birey olmaktan çıkıp tek bir entiteye dönüşme hali uluslar arası bir saçmalıktır ve aşkın en ünlü katilidir. Şimdilik burayı kısa tutalım, sonra ayrı bir yazımızda ele alırız. Bilirsiniz ki, Sevgililer Günü çoktandır bir sektöre dönüşmüş durumdadır. O gün geldiğinde, masraf yapmak ve iyi bir tüketici olmak gerekmektedir. Bunu körükleyen ve zorlayanlar da, genellikle bayan sevgililerdir. Pek çok bayan sevgilisinin o günü unutmuş, o gün kendisine hediye almamış, daha da kötüsü “ucuz hediye” almış olmasını bir tür facia olarak gördüğü için, nice ilişkiler uçurumdan yuvarlanıp gitmektedir; oysa gerçekten seven kimsenin özel bir günü olmaz. Üstelik armağanın küçüğü fiyatı ile değil, içindeki sevginin çokluk ve doğruluğu ile ölçülmelidir. Verdiği sevgi için maddi bir şeyler bekleyen kimse, düşük profilli bir fahişe sayılır. Tek farkı, bir “sevgili” ya da “eş” kılığına girmiş olmasıdır. Yoksa kırlardan koparılmış bir yaban çiçeğinin ya da başkasının bahçesinden aşırılmış bir gülün, kocaman ve pahalı bir paketten daha az sevgi içerdiğini kim söyleyebilir? İlk cümleyi, belki de buraya koymalıydım. Dikkat ettiyseniz, “sevgisine maddi bir bedel isteyen” kişinin ruh durumundan söz ediyorum. “Sevgilinize hiçbir şey almayın.” demiyorum. Sevgiye maddi bir bedel istemek sevginin yokluğuna kanıttır; ama sahiden seven kimse, sahip olduğu her şeyi sevdiğinin ayaklarının altına sermek ister. Öte yandan, her türlü kötü niyetten arınmış dupduru sevgiler bir güne sığdırılamaz, onlar için doğan her yeni gün romantik sevgi ile yıkanmış ve kutsanmış bir çağ gibidir. Kuşkusuz, Sevgililer Günü bir sürü psikolojisi ile bağlantılıdır. Yukarıdan verilen talimatla gün kutlaması olamaz. Hele Sevgililer Günü hiç olamaz. Bu noktada erkeklere küçük bir tavsiyem olsun: Sevgililer Günü’nü sorun yapan, özellikle almış olduğunuz armağanı beğenmeyen sevgiliden uzak durun. Bu yüzden sizinle tartışır, bir de ilişkiyi bitiş çizgisine taşırsa, ona kibarca yol verin gitsin… Kendisine, içinde yaşadığı sürüden bir “sevgi müşterisi” bulsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.