Alev Ayyıldız
Alev Ayyıldız

Sağlıkçıların Ortak Duası

Yaşanan devir değişse de her dönem çocukluğunuzda karşılaştığınız rutin bir soru vardır. “Büyüyünce ne olacaksın”?. Küçüklerle iletişim kurmanın metodu olarak görülen bu yöntem, geçerliliğini kaybetmemiş, her zaman daha aklı ermeyen yavrucakları bunaltmaya devam etmiştir.

 
Kız çocuklarının çokbilmiş ve durmadan konuşan yapısını genetik olarak taşıdığımdan olsa gerek, sıklıkla bu soruyla muhatap olurdum.

Alışılagelmiş cevaplara inat, hiçbir dönem ne öğretmen olmak istedim nede doktor. Hele ki sağlıkla ilgili bölümler, hastalıkla ya da iğneyle bütünleştiğinden mi olsa gerek, beyaz önlük hep itici geldi bana.

 
Milliyetçi, bir babanın Kızıl Elma ülküsüyle yetişmiş kızı olarak, Dünya’yı yeniden hâkimiyetimiz altına alabileceğimizi (?) düşündüğüm, siyaset bilimlerine ve idari bilimlere yöneldim. Kısmetimeyse İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü düşmüştü.

Okumanın büyük bir keyif verdiği bu bölümün, devletin kadro vermediği, özel sektörünse yetenekten ziyade “Referans” ağırlıklı alımlar yaptığını, mezun olunca anladım.

İletişimcilerin en büyük sıkıntısı olan işsizlik problemini çok uzun yaşamasam da aldığı eğitimini işine yansıtamayan, bu nedenle farklı bir iş kolunda çalışan “eziklerden” oldum.

Son dört yıldırsa, geçmişimin bile ideali olmayan, sağlık sektöründe çalışıyorum. İnsan en çok sevdiği ya da en çok korktuğu şeyle imtihan edilirmiş sözünün hayatımdaki yansıması işimde de karşıma çıktı.

 
En azından çalıştığım bir yer var deyip avutuyorum kendimi. Tüm koşuşturmacasına ve stresine rağmen, mütemadiyen “Allah’ım içimdeki insan sevgisini alma” diyerek dua ettiğim işimin, dışarıdan bakıldığında oldukça hoş görünen ama bir o kadar da zor olan kısmını paylaşmak istiyorum sizlerle.
 
Hastane ve çalışma koşullarına, yaşadığınız olaylara dair paylaşımlar bir yazıyla değil sanırım ancak bir kitapla anlatılabilir. Açıkçası beni böyle bir yazıya itende, daha otuz yaşında olan ve üç kuruş uğruna öldürülen doktorun haberi oldu.Birkaç gün önce manşetleri süsleyen bu haberi, bugün kaç kişi hatırlıyor ki.?Muhakkak ateş düştüğü yeri yakar ama , düştüğü yerle de kalmamalı.
 
Muhtemelen, doktoru öldüren çocuğun yargılanma sürecinde de tekrar konu gündeme gelecek. Daha sonra unutulup gidecek. Gerçi sistemdeki aksaklıklar ve güvenlikteki boşluklar olduğu müddetçe, benzer daha çok örnek yaşanacak.

Arada bir rahmetli doktor hatırlanıp, yeni yaşanan hadise bu ölümle benzeştirilecek ama öncekilerde olduğu gibi bir süre sonra yeni ölümde unutulacak.

Geriye ise bu Dünya’da babasını daha doğmadan kaybeden bir çocuğun ve içinde kalabildiyse eğer, insana hizmete devam etmeye çalışan acılı bir doktor eşin ıstırabı kalacak.

Bu vahim hadiseden ve doktorların haklı isyanından sonra, somut adımlar atılmasına yönelik beklentim, yok denecek kadar zor.

 
Çünkü sosyal devlet anlayışıyla birlikte artan sağlık hizmetleri, çalışanları kapsamadığı için , beklentiler ancak, sönen umutlar ve hayallerin arasında geçer, gider.

Muhakkak insana hizmet önemli, fakat personel baskı altına sokuluyor, yükümlülükleri ve stresleri arttırılıyorsa, ne denli değişiklikler yapılırsa yapılsın uzun vadede başarılı olunmaz.

Sağlık sektöründe çalışan taşeron firma elamanlarının problemlerine girmiyorum bile. Çünkü bu konu ve çözümü, ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun vaatlerinde kalacak, şirket çalışanlarına buruk bir tebessüm bıraktıracak kadar kronikleşti. Hakların iyileştirilmesi ise, asgari ücret alan ve hastane stresini en yoğun yaşayanlar olan taşeronların, arada iş gayretini arttıran ve umutların yeşerten her dönem yeni haberlerle süslenen bir beklenti.

 
Madalyonun diğer yüzündeki, 0-18 yaş sosyal güvencesi olmayan kişilerin bakımı, gebelik sigortası, özel hastanelerden hizmet almanın kolaylaştırılması ve daha birçok yapılandırma, sağlık alanında devrim niteliğinde çalışmalar.
 
İnsanların mağdur edilmemesi ve kaliteli sağlık hizmetleri verilmesi, eskiye göre uzun kuyrukların oluştuğu poliklinik girişlerinin olmaması, cenazelerin borç yüzünden hastanelerde bekletilmemesi ise geçmişte kalan ve artık hatırlamak dahi istemediğimiz görüntüler.

Bu denli iyileştirme varken çalışanların bu kadar stres altında olması ise büyük çelişki. Birde hastane girişlerinde elektronik cihazlarla yeterli aramanın olmaması, herkesin silahtan bıçağa kadar istediği her şeyi kolaylıkla hastaneye getirmesini sağlıyor. Şirket elamanı olan güvenlik görevlilerinin haklarının ve müdahale imkânlarının kısıtlılığı, sayılarının az olması ise karşılaşılan sıkıntıların sonuçlarını daha vahim hale getiriyor.

 
Şeffaf yönetim anlayışıyla, şikâyet sisteminin gereksiz yere arttırılması ise hastaların sömürmekte sonuna kadar kullandığı diğer bir konu. Sırası gelene kadar bunalan, hastalığın verdiği sıkıntıyla daha da alıngan olan, hayatın verdiği tüm ezilmişliği hastane personelinden almaya çalışan hastalar ise sabır kapısını sonuna kadar zorluyor.

Küçücük bir olayda, tamamen kendi hatası olan bir durumda dahi, “Başhekimlik nerde başhekimlik, sizleri Sağlık Bakanlığına şikayet edeceğim diye” bağıranlar, en ufak olayda, doktor dahil sağlık çalışanlarının üzerine yürüyenler, insanda ne kadar hizmet isteği yada insan sevgisi bırakabilir.?

En basitinden barkot kağıdını kaybedip hiç sıkılmadan “Bana kağıt vermediniz ki” diyen hastalar, öncelikle içimizdeki güven duygusunu öldürüyor. Çünkü küçücük bir olayda dahi yalan söyleyen, her durumda buna başvurur.

Başka birinin sağlığının yükümlülüğünü alan ve yoğun bir çalışma temposuyla çalışan doktorlar ise tüm bunların yanı sıra şimdilerde meslektaşlarının kaybıyla, daha da artan ölüm korkusu altında.

Çevrenizde tanıdığınız veya muayene olmak için gittiğiniz herhangi bir doktora sorun. Ya darp almıştır ya da bu tür tehditlerle yaşıyordur. Can güvenliğinden emin olamayan ve her geçen gün stresi artan tabipler, ayrıca birde sağlık sektörünün özelleştirilmesi korkusunu taşıyor.

Hastaneler Birliğinin kurulacak olması, yönetim sisteminin ne şekilde değişeceğinin bilinmemesi, doktorların yeni kurulacak sistemde konumlarının ve haklarının ne şekilde olacağının netlik kazanmaması hekimlerin olan stresini daha da arttırıyor.

Sağlık sektörü hakkında küçücük bir bilgisi dahi olmadan, ağızlarını gere gere “Yaaa Dünya kadar maaş alıyorlar, çalışacaklar tabii” diyenlere tek bir söz söylemek istiyorum.

Bu iş, alınan maaşın 2 kat fazlası dahi verilse, sevmeden yapılacak bir meslek değil. Mütemadiyen ettiğim dua sanırım tüm sağlık çalışanlarının ortak dileği “Allah’ım sen içimizdeki insan sevgisini alma”

Selam ve dua ile

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Alev Ayyıldız Arşivi