Muhalefet başkanlık sistemine neden sinirleniyor?

Başkanlık sistemi, yasama, yürütme ve yargı organları arasında
mutlak bir ayrıma ve dengeye dayanır. Yasama ve yargı organlarının demokratik kontrolü altında, yürütme erkinin yetki ve olanaklarını hayli genişleten bir hükümet biçimidir.
Dünyada genel tanıma göre yapılanmış olan, birbirinden
oransal olarak farklı ve kendi tarihi, sosyolojik ve siyasal koşullarının ürünü olan başkanlık rejimlerinin varlığı bilinmektedir; ancak ABD başkanlık sistemi bunlar arasında en tanınmış örnektir.
Ana hatları ile Amerikan tipi başkanlık sistemi esas alınarak
bakıldığında, sistemin ana kuralları şöyle sıralanabilir:
1) Başkan, doğrudan veya dolaylı olarak halk tarafından belirli bir
süreliğine seçilir ve yasal görev süresi dolmadan önce meclis veya
başka bir erk tarafından görevden uzaklaştırılamaz.
2) Devlet kurumlarının eşgüdüm içinde ve aksamadan çalışması için kendi içinde bir denge ve fren sistemine sahiptir. Kuvvetler ayrılığı kesin ve ödünsüz bir biçimde uygulanır, yetki gaspları ve suistimalleri engellenir.
3) Hükümet üyelerinin seçimi ve görevden alınması yetkisi tamamen başkanın elindedir. Onları yasama organı içinden seçer ve seçildikten sonra yasama organı üyelikleridüşer. Başkan kararlarını almadan önce hükümet üyelerine danışır; ancak onların görüşlerine uymak zorunda değildir.
4) Tıpkı bugün mer’i olan sistemde Cumhurbaşkanının “sorumsuz” sayılması gibi, Başkan da yürüttüğü görevle ilgili icraatından dolayı sorumsuzdur.
Başkanlık sisteminin iyi işlemesi için gerekli olduğu ileri sürülen
koşullar şunlardır:
a)Başkanın yasama organını feshetme yetkisi olmamalı, fakat
yasaları veto edebilme hakkı olmalıdır. Buna karşılık kimi durumlarda başkanın vetosu da yasama organının 3/5 ya da 2/3 gibi bir çoğunluğu tarafından aşılabilmelidir.
b) Başkanın yasama organının üyesi olmaması daha uygundur.
Şimdi gelelim sorumuza…
 
Sayın Kılıçdaroğlu ile Sayın Bahçeli’nin başkanlık sistemine neden karşı oldukları sorusunun yanıtı, ilgili sistemin tanımı içinde mevcuttur. Başkanlık sistemi yasayla belirlenmiş olan görev süresi içinde alaşağı edilmesi mümkün olmayan bir başkanı merkezine almaktadır. 2002’ye kadar ortalama her bir buçuk yılda bir değişen (ya da değiştirdiği) zayıf hükümetlerden ballı ihaleleri ve teşvikleri almaya, onlara her istediğini yaptırmaya iyice alışmış olan eski medya ile onun kuyruğuna takılmış giden eski tüfek kel kerkez politikacıların (Türkiye’nin lehine olsa bile) böylesine düzenli ve güçlü bir devlet aygıtının yapılandırılmasına karşı çıkmaları, bu tür bir düzende, kendilerine şimdiye dek arada bir nasiplendikleri kısa süreli “iktidar” ya da “iktidara koltuk değnekliği” postlarının bile kısmet olmayacağından emin olmalarından başka bir nedenle açıklanamaz.
Başkanlık sisteminde kısa sürede ufak tefekler elenir, ortada iki parti kalır ve Türkiye’de seçmenin en az yüzde yetmişi, genel bir ifadeyle söylersek, “dindar” olduğu için özellikle solun bir başkan seçtirme şansının kıyamete kadar sıfıra yakın olduğu kolaylıkla anlaşılabilir.
Kısacası, başkanlık sisteminden bu iki partiye de ekmek çıkmayacağı bellidir.

“Ama efendim, öyleyse bu memleketin hayrınadır!” filan
diyenlerimiz olabilir. Biz de buna bozuluyoruz ya! Demirel’in tilmizi olan bazı politikacılar bir şeyin ülkeye zararlı olduğunu söylediğinde, bu tavır genellikle “Yapılan şey bizim siyasi istikbalimize zararlıdır.” demek toplumca etik bulunmayacağı içindir.

Türkiye, yeni dönemde yeni bir anayasa ile başkanlık sistemine
geçerek en çok da dolandırıcıların işini görecek şekilde kurgulanmış olan bu yırtık pırtık düzenden kurtulmalıdır.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi