
MARYSE VAILLENTIN ÇIKIŞI VENÜS BİTKİSİ VE YILAN BALIKLARINA DAİR
Geçenlerde, Fransa’da bir bayan kadın-erkek ilişkilerinde sert bir tartışmanın fitilini tutuşturarak ortalığı adeta ateşe verdi: Maryse Vaillant… Tanınmış bir psikolog.
Hayli ses getiren kitabı “Erkekler, Aşk ve Sadakat”te, bugüne dek yapmış olduğu tüm teorik ve pratik çalışmaları süzerek ulaştığı birtakım sonuçları tartışmalı bazı temeller üzerine inşa etmeye çalışıyor. Genel olarak “yalın erkek doğa”sına emsallerinden daha fazla yakınlaştığını düşünüyorum; ancak çok geçmeden gerçeğin sancısından kaçmayı ve yalandan ninniler dinleyerek düşler alemine dalmayı daha çok seven bayanların dünyasından soyutlanacağı kesin görünüyor. Tıpkı Bayan Esther Vilar gibi… Nitekim o da, “Çokeşlilik” adlı kitabında erkek doğası açısından çokeşliliğin bir hak olduğu kanısındadır.
Maryse Vaillant’a göre, sadakat kültürel bir öğedir. Daha özele inilirse, çocukluk yaşlarından baba figürünün fiziksel ve duygusal anlamda yanı başında yer almadığı kişiler, o dönemde nasıl annelerine sığındılarsa, evlendikleri zaman da başka bir kadına sığınmış olmaktadır. Sadık erkeklerin durumu budur. Erkeğin aldatması, sevgisizliğin sonucu değildir. Sadece biraz nefes almaya ihtiyaç duymaktadırlar ve nefes alabildikleri sürece eşleri ile aralarında daha sağlıklı bir birliktelik yaşanacaktır.
Maryse Vaillant farklı bir dini ve kültürel arka plandan geldiği için, sadakat kavramına yaklaşımı bizimkine benzemeyebilir. Biz Müslümanların dini kaygıları da vardır; ama diğer başlıca kültürler açısından haksız olduğunu söylemek tümüyle olanaklı sayılmaz.
Benim görüşüm şudur: Evet, gerçekten de erkeğin doğasında çokeşlilik eğilimi vardır. Kim ne derse desin, erkek için “bir ömürde bir kadın” asla yeterli değildir. Gündelik yaşamda pratik gerçekliğin gücüyle hem erkeklerin hem de neredeyse bayanların tümü bunun farkında olduğu halde, görmezden gelip kendini hülyalara kaptırmak daha güvenli bir yol gibi görünmektedir.
Erkek için tek eşlilik toplumsal, geleneksel ve hukuksal bir zorunluluktur. Ona, tek eşli olmanın ve eşine sadık kalmanın etik açıdan daha uygun olduğu yargısı öğretilmiştir. Bununla da yetinilmemiş, aynı zamanda yasalarla sağlam bir kazığa bağlanmıştır. Başını derde sokmak istemeyen erkek, yasaların ve geleneğin baskısına boyun eğmektedir. Ne zaman ikinci bir ilişki isteğini uygulamaya koymaya niyetlense, devletten, toplumdan ve karısından fena halde korkmaya başlar; ama dürüst olmak gerekirse, evli olanlar dahil olmak kaydıyla başka bayanları göz ucuyla da olsa izlemeyen ve hayal etmeyen erkeklerin oranı yüzde üçü geçmez. Bir kadın için erkeği ele geçirmek kolay bir iştir. Bir sonraki aşamada Venüs bitkisi gibi onu içine çekip sindirmeye çalışacaktır. Doğrusu, ikinci bölümde bir imkansızı istemektedir. Çünkü ele geçirdiği varlık bir yılan balığı gibidir. Avucunu ne kadar sıkarsa sıksın, parmaklarının arasından bir şekilde kayıp gidecektir. Her zaman dediğim gibi, bu erkeğin suçu değildir, engellenemez doğasıdır ve suyun yukarıya değil de aşağıya doğru akması kadar doğal bir şeydir. Su ne zaman yukarıya doğru akmaya başlarsa, erkeler de o zaman tek eşe razı olacaklardır. Erkeğin uzun süre yuvada kalması, hiç aldatmadığı veya aldatma isteği duymadığı anlamına gelmez. Yuvaya sadakati kadının marifeti değildir. Dediğimiz gibi, geleneksel düzendir, bir de çocukların geleceğidir. O yüzden, yuva yapan latif cins ateşli bir gelenek yanlısı olmaya mecburdur.
Erkeğin doğal tasarımının tanrısal ve ontolojik nedenleri üzerinde kafa yorulabilir elbette. Sözgelimi, ateş yakıcı ve zararlı bir maddedir. İnsanoğlu ateşi kullanmayı öğrendiğinde, ondan yararlanmaya başlamıştır. Bırakalım da, erkeği baştan çıkarmanın bin yolunu bilen kadınlar, zahmet edip onu elde tutmanın ve kullanmanın sanatını da geliştirsinler. Zira erkeğin ne istediğini öğrenmek, kadının ne istediğini öğrenmekten daha zor değildir.
Erkeğin ruhu bir kadını değil, güzel olan tüm kadınları sevmeye ayarlanmıştır. Evli erkeğin sorunu bir kadınla evlenmiş olmak değil, evlilik sonrasında yeryüzünde dolaşan diğer tüm kadınları kaybetmiş olmaktır. Buna inanmak zor olabilir; fakat evlenmiş olmakla dünyanın diğer kadınlarını kaybetmemiş olma lüksüne sahip olan bir erkek, çelişkisel olarak kendi eşini daha özgürce ve daha çok sevecektir.
Bütün bunlardan sonra, yine de erkeklerin çokeşli olmasını savunduğum sonucu çıkarılmamalıdır. Sanıldığının aksine, çokeşlilik bir erkek için mutluluktan çok bir sıkıntı ve sorun yumağıdır…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.