KRALIN ÖNDE GİDENİNDEN DEMOKRASİ DERSİ

 

Ürdün kralı, geçenlerde Türkiye’ye geldi. Ne demeye geldiğini memlekette kaç kişi anlayabildi bilmiyorum. Doğrusu, ben pek bir şey anlamadım. Eminim, gelişinin birtakım ekonomik ve ticarî nedenleri vardır. Kaşla göz arasında Başbakan ve diğer bazı yetkililerle görüşmeler yaptı; ancak ziyaretinden medyaya bir tek kare yansıdı. O da Ankara’daki Anıtkabir ziyaretiydi. Orada biraz hislenmiş, ağlamış, sızlamış… Sonra da çekti gitti.

Kralın kafası bir şeylere fena halde bozulmuş olmalı… Ya yeterli ilgiyi görmedi ya da Başbakan’dan bir miktar demokrasi öğüdü alıp üstüne de biraz fırça yedi. Bu tür diktatör adamlar kendilerini “Tanrı’nın oğlu” değilse de en azından gölgesi gibi görür, ülkelerini de Tanrı’dan kalan miras sanırlar. Halk sadece bir “teba”dır, çoğu zaman bir sürüdür, cahil ve aşağılıktır. Saltanat ise, çok tatlıdır. Ondan vaz geçmek, bir bakıma ölümle eşdeğerdir. O nedenle, herhangi bir isyan patladığında genellikle ölünceye kadar savaşırlar. Bu hiddet ve şiddet, bulundukları pozisyon ve sağladığı ruh hali açısından son derece normaldir. Hiç kimse öyle bir saltanatı ölümden önce terk etmek istemez. Her neyse…

Bizim Ürdün kralı Türkiye’den ayrıldıktan sonra American Atlantic dergisine verdiği bir söyleşide Sn. Başbakan’a vermiş veriştirmiş… Diyormuş ki, “Bu adam demokrasiyi bir sadece bir araç olarak, somutlaştırmak gerekirse, bir otobüs olarak görüyor, son durağa varınca ineceğini söylüyor. Aslında bir diktatörlük heveslisidir, hatta basbayağı bir diktatördür.” falan filan…

Sonra bazı basın yayın organlarımız kendileriyle aynı ağızla konuştuğu için olsa gerek, adamın sözlerini manşetten verdiler. O kadar didaktik bir kral ki, bizi eğlendirirken bilgilendirdi de... Çok feyizyâb oldum ve çok gülüp eğlendim. Hz. Ali Efendimiz’in bir sözü var, bilirsiniz. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyor. Adam bize bir harf değil, muazzam, süper bir demokrasi dersi verdi, üstelik eğlendirdi. Şimdi ben onun neyi olacağımı bilemedim; ama eminim kendisini sırtıma vurup Mekke’ye Medine’ye götürsem, oradan da Rusya’ya götürsem, yine de hakkını ödeyemem herhalde…

Şaka bir yana, bu sözleri üzerine hiç kimse de adama dönüp: “Kardeşim! Madem demokrasiyi bu kadar çok seviyorsun, sen niye hala krallık yapıyorsun?” diye sormuyor. “Serbest seçim” ve “halk iradesi” gibi kavramları hiç bilmeyen psikopat diktatörün önde gideni, yıllar boyunca yüzlerce suikast ve binlerce tehdidi göğüsleyerek, ölümleri göze alıp yılmadan kavga vererek ülkesini demokratik kültüre sığmayan her türlü vesayetten kurtarıp demokrasinin çıtasını yükseltmiş, ülkesini ekonomik açıdan kalkındırmış, daha önemlisi her seferinde serbest demokratik seçimlerde halkın hür iradesi ile yeniden seçilmiş bir başbakanı demokrat olmamakla suçluyor.

Şaka gibi bir şey! Hayır hayır, sahiden şaka yapmıştır! Gerçekle bu kadar çelişmesi için sıyırmış olması gerek… Bu İkinci Abdullah çok matrak kral canım, belli…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi