Kıyamet Festivali şimdilik bitti, diye başlamış F.Karabıyık Barbarasoğlu dünkü yazısına. 21 Aralık sendromu olarak ta algılan bu durumun bittiğini söyleriz ama tekrarı için 21 Mart’ı mı 23 Eylül’ü mü bekleriz bilemem. Artık başka İnka’lar mı, Kızıl deriler mi çıkar bir tarih ve yer uydururlar göreceğiz.
Cuma akşamı İlahiyatçı ve eğitimci Musa Mert ile bizim gündemimiz de buydu. Aslında Fatiha suresini okumak için bir araya gelmiştik. “Yalnız Sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz” in günümüzde nasıl algılandığı tartışacaktık. Konuşmadık değil. “Yalnız senden yardım dileriz” ayetine iman etmiş birisi için “Kıyamet”in ne zaman koptuğunun zaten bir önemi olmaz.
Olay, bir anneler, sevgililer günü veya Noel olmadığı ve direk itikadi bir durum olduğu için Müslüman topluluğun bu konuda söyleyecekleri mutlaka olmalı. Türkiye’nin bu olaya başka bir yaklaşım tarzı da buradan olmalıydı. Medyada bu konuda anlaşılır güzel yazılar çıktı, aslında.
Başta andığım Barbarasoğlu mesela şunu hatırlatmış ki önemli buldum; “Kurduğumuz her cümle algı yönetiminin küresel merkezine katkı sundu. Biz eğlendik, alay ettik, dalga geçtik zannettik. HAYIR! Değil mi ki Maya kehaneti diye bir gündem oluşturuldu, cümle içinde kullanmaya başladığımız andan itibaren bu gündemin bir parçası olmaya mahkum olduk. Müminler olarak bu festivale konfeti taşıdığımızı, fener tuttuğumuzu idrak etmedik bile.”
Dünyanın öbür ucundan ta Latin Amerika’dan Maya’lar nasıl olmuşta Türkiye’de daha önce ismi Çirkince olan bir yere kendilerince ayrıcalık tanımışlar ki… Herhangi bir Müslüman aklından o tarihte kıyamet kopacağını geçirmemiştir, geçirmemelidir de zaten. Ancak bu “Kıyamet Algı”sı konusu belki de Diyanetin pek önemseyip üzerinde fazlaca durmadığı bir konu.
Tartışmamız gereken asıl konu belki de bu. Dünyanın sonu gelmez hırslar ve eğlenceyle süreceğine inanan bir topluluk oluşturmuşsanız, onlar için Kıyamet 21 Aralık tarihini ‘ti’ye almaktan öteye geçmeyecektir. Hesap vermek ve öyle bir hesap ki, yaptığınız her şeyin hesabını vermek bilinci oluşturmak. İşte Din Kültürü hocalarına bir fırsat daha. Kıyameti, ahireti anlatmak için güzel bir gerekçe çıktı önlerine.
Televizyon bağımlısı topluluklar için yönlendirmenin çok zor olmadığı artık bir gerçek. Hal böyleyken başta gençler ve çocukların nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu daha net ortaya çıkıyor. Bu bağlamda öğretmenler ve hocalar için iş pek kolay değil.
Meşhur İhsan Hadis-i Şerifinin sonunda Cebrail’in “Kıyamet ne zaman kopacak” sorusuna verdiği cevaptaki gibi, “Kendisine sorulan, sorandan daha bilgili değildir” ifadesince, anlatılmalıdır genç zihinlere bu hadise.
Ayrıca bu işin bir medya pazarlaması, turizm ve para harekatı olduğu bilinerek tedbirler artırılmalıdır. Zira, İmanın şartlarından olan Ahiret’e inanmanın başladığı yerdir, Kıyametin kopması.
O gece bu çerçevede değindik bu konuya. Müslümanların bu konuya hassasiyet ve dalga geçmek çizgisini iyi korumaları gerektiğine vurgu yaptık. Özellikle Amerikan filmlerinde işlenen dünyanın sonu senaryolarında, “hep kurtulanlar ve bu iş pek gerçekçi değil” algısının kastına dikkat çektik.
Pazar günü ise Sema Karabıyık, bu tür hadiselerde sinemadan çok medyanın suçuna dikkat çekti. Modern çağda olayın özeti şu aslında; Bir konuyu sinema pişiriyor, Medya servis ediyor. Tatlı sunumu yiyecek kitle ise çok büyük.
İşte burada medyaya karşı gelebilecek tek yer; doğru eğitim, bilinçli öğretim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.