KILIÇDAROĞLU GÜLDÜRÜ TİYATROSU

Artık gülmek için bir Kılıçdaroğlu bombası patlatmak yetiyor. Bizi öylesine güldürüyor ki, ona olan minnet borcumuzu nasıl ödeyeceğimizi bilemiyorum.

 

 
Kemal Bey hükümete sorar:
“Dubai Antlaşması’nı neden imzaladınız? Hesap verin bakalım!”

Hükümet yetkilileri yanıt verir:

“Efendim yürürlükte öyle bir antlaşma yok…”

Kemal Bey:

“Öyleyse niçin imzalamadınız kardeşim?”

 

 
Bir TV’de programında program yapımcısı:
“Ak Parti’nin dış politikada yaptığı her şey yanlış değil. Güzel işler de yapılıyor.”

Kemal Bey yanıt veriyor:

“Doğru tabii. Yaptıkları her şeye yanlış diyemeyiz. Mesela Suriye ile vizelerin kaldırılmış olması iyi bir şey…”

(Suriye ile vizelerin kaldırılalı ortalama üç yıl oldu ve Türkiye’ye vize uygulamasını kaldıran tek ülke Suriye değil, bu ülkelerin sayısı 70’i buldu.)

 

 
Bir TV kanalına konuk olan Kemal Bey:
“Başörtüsü sorununu biz çözeriz.” diyor.

TV programcısı:

“Nasıl çözeceksiniz efendim? Nasıl olacak bu iş?”

Kemal Bey:

“Biz bu sorunu çözeriz.”

TV programcısı tekrar soruyor:

“Tamam da nasıl çözeceksiniz? Açıklarsanız çok memnun oluruz.”

Kemal Bey tekrar ediyor:

“Biz bu sorunu çözeceğiz.”

TV programcısı:

“Nasıl çözeceğinizi öğrensek?”

Kemal Bey:

“Biz bu sorunu çözeceğiz.”

TV programcısı aynı cümlenin tekrarından sıkılıyor olsa gerek ki, ısrar etmekten vazgeçiyor.

 

 
 Başka bir yerde başka bir soru geliyor:
“Kemal Bey, siz işsizliğin çözümü konusunda oldukça iddialısınız. Nasıl çözeceksiniz bu sorunu?”

Kemal Bey:

“Bize oy verin, nasıl çözeceğimizi görün.”

Soru tekrar geliyor:

“Nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz? Projeniz nedir?”

“Biz bu sorunu çözeriz.”

“Tamam da nasıl çözeceksiniz?”

Kemal Bey:

”Biz bu sorunu çözeriz.”

Israr edilmiyor. Diyalog kapanıyor…

 

 
Kemal Bey:
“27 Nisan Muhtırası dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Tayyip Erdoğan hükümeti arasında Ak Parti’nin oylarını arttırmak amacıyla gizli bir anlaşma çerçevesinde verilmiştir. Dikkat edin, yapılan iş bu iki tarafın da işine yaramıştır.”

Birileri:

“O halde Deniz Baykal’’ı alaşağı eden seks kaseti skandalı da seninle birileri arasındaki bir anlaşma ile tezgahlanmış olabilir. Çünkü o da senin işine yaradı. Olaydan sonra, CHP’ye genel başkan oldun.”

Hüseyin Çelik:

“Eğer muhtıra için Genelkurmay ile aramızda gizli bir anlaşma var idiyse, herhalde sizinle aramızda da gizli bir anlaşma vardı. Çünkü ertesi gün muhtırayı şakır şakır alkışlayanlar arasında sizler de vardınız.”

Kemal Bey, Artvin-Hopa’da halka sesleniyor:

"Kazım Koyuncu gibi bir sanatçınız var, yürekli bir sanatçı tuttuğunu koparan bir karakter. Bir Karadeniz fırtınası. Ona da buradan selam gönderiyoruz!" (Kazım Koyuncu 5 yıl önce vefat etmişti).

 

Yanındaki birileri kendisine “İnsanlar Tayyip Erdoğan gibi güzel konuşamadığınızı düşünüyor.” şeklinde bir hatırlatmada bulunmuş olsa gerek ki, Kemal Bey daha güzel konuştuğunu iddia sadedinde esmiş gürlemiş:

“Recep Bey konuşmayı da bilmiyor. Sağında solunda kurulmuş camlardan geçen yazıları okuyup duruyor, etkili konuştuğu imajı veriyor.”

Ama akıl edemediği küçük bir sorun var: Sayın Başbakan sadece meclis kürsüsünde değil, her yerde aynı şekilde konuşuyor. Herhalde miting otobüsünde, uçakta, sokakta, kısacası gittiği her yerde dört bir yanı gözle görünmeyen camlarla kaplı…

Yakında birileri “Efendim, halk Başbakan’ın sizde daha yakışıklı olduğunu düşünüyor.” derse, bu sefer de daha yakışıklı olduğunu kanıtlamak için çareler aramaya başlayacaktır.

Ben Tayyip Erdoğan ile başlayan yeni siyaset döneminde siyaset yapma usullerini bu denli ayağa düşüren başka kimse görmedim. Düşünüyorum da, Kemal Bey’in kullandığı siyaset dilini biz çocukluğumuzda sokaklarda oynarken kullanıyorduk.

 

Askeri Şura’da koltuk derdine düşmüş bazı kimselerin yasal yetkilerini kullanmak isteyen sivil otoriteye direnerek süreci kilitlemeye çalışmaları karşısında Kemal Bey, “Hükümet bu işlere burnunu sokmasın.” diyor.

Hükümet her kuruma karışacak; ama askerlerin tayin ve terfilerine karışmayacak. Üstelik askerlerin her şeye karıştığı bir ülkede… Demokrasi kaya değil ki, bu sözlerden sonra kahrından yerinden kopup yuvarlanarak kafasına düşsün…

 

Bir şey daha var: Kemal Bey seçim çalışmaları sırasında ilerlediği güzergah üzerinde bir karpuz tarlası görse, hemen otobüsten atlayıp tarlada çalışanların yanına koşuyor. Kameraların önünde iki karpuz da kendisi atıyor. Fındık bahçesine rast geldiğinde aynı şekilde çıkıp fındık toplayan işçilerin yanına koşuyor. Boynuna bir fındık giysisi takıp objektiflerin önünde iki fındık toplama pozu verdikten sonra “Haydi eyvallah!” deyip çekip gidiyor. Yani böylece “halk adamı” oluyor. Yaz boyunca o sıcağın alnında sabahtan akşamlara kadar çalışırken bacaklarından aşağı ter akıtan o zavallı işçiler millete şov yapmak için yanlarına gelerek iki karpuz atıp üç fındık toplama numarası çeken bu adamın arkasından ne diyorlardır acaba? Korkarım pek iyi laflar etmiyorlardır. Çünkü yaptığı şey, öteden beri halkı aptal ve enayi yerine koyan bazı arkaik politikacıların mide bulandırıcı numaralarından biridir.    

 

Ah Kemal Bey ah! Siyaset hem bir samimiyet testi, hem de bir bellek ve akıl oyunudur. Böyle giderse, yaptığın gaflarla yakında Yıldırım Akbulut fıkralarını sollar geçersin sen…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi