
Mert Aslan
İRAN CAFERİ CUMHURİYETİ
Yayınlanma:
Yaygın kanının tersine, İran İslam Cumhuriyeti (Daha doğrusu İran Caferi Mezhebi Cumhuriyeti) sadece Hıristiyan batı dünyası ve Musevi İsrail ile değil, İslam’ın Sünni bölgeleri ile de iflah olmaz sorunları olan bir devlettir. Hiç kimse batı ile kıyaslandığında İran devletinin ve halkının bizimle aynı duygu ve düşünce dünyasını paylaştığı yanılsamasına düşerek kendisini kandırmasın.
Korkunç bir mezhep taassubuna saplandığı için kendi mezhebini devletin anayasasına yazdırmak suretiyle ülkesindeki diğer bütün mezhebi azınlıkları da hukuk önünde kendi yoluna girmeye zorlayan bu mollalar devleti kurulduğu ilk günden bu yana sadece Amerika ve İsrail ile kanlı bıçaklı değildir, aynı zamanda geçen süre zarfında sahip olduğu tuhaf İslam anlayışını Sünni bölgelere ihraç etmek için elinden geleni ardına koymamıştır ve koymayacaktır. Bu devletle ilgili asıl sorun şudur ki, mezhebi “dinin kendisi” olarak algılamakla kendi mezhebinden olmayanları Müslüman’dan saymamakta, yani “düşman unsur” olarak tanımlamaktadır. Ali, Hasan, Hasan Ali, Hasan Hüseyin, Selman, Ebu Zer gibi isimleri Türkiye başta olmak üzere Sünni İslam coğrafyasının her yerinde görebilirsiniz; ama İran’ın hiçbir yerinde Bekir, Ömer ve Osman isimlerine rastlayamazsınız. Eğer adınız Bekir, Ömer veya Osman ise ve bir gün İran’ı giderseniz, isminizi telaffuz ettiğiniz her yerde ciddi anlamda sorun yaşayacaksınız demektir. Özellikle de hapse filan girerseniz…
Genel olarak Şiiler “Sünni” olmayı o kadar aşağılık bir durum olarak görürler ki, bazen Sünnilere bir çeşit küfür ve hakaret tonunda “Sunni!” diye seslenirler. Tıpkı Anadolu’da öfkelenilen kişiye “Ermeni!” “Yahudi” veya “Gavur” diye hakaret edildiği gibi… İran’a giden ve Irak’tan buraya iltica edenler arasında, bunlardan çok muzdarip olmuş kişiler tanıdım…
Demek oluyor ki, Sünnilerin Şiilerle ve geçmişte yaşanmış olaylarla ilgili bir sorunu yoktur. Bu yüzden Hz. Ali-Muaviye Savaşları konusunu pek eşelemez ve bilmez ve kan davası gütmezler; fakat Şiiler bu olayın kan davasını on üç asırdır korkunç bir inat ve ısrarla sürdürmektedirler. Bu açıdan bakıldığında komik bir durumda oldukları çok açıktır. Çünkü, örneğin şimdi ben kalkıp da dedemin köyüne gitsem, bir ay gezip dolaşıp yaşlı insanlarla bir bir görüşerek zamanında dedemle kimlerin kavga ettiğini öğrendikten sonra, onun intikamını almak için o şahısların torunlarının evlerine silahla sopayla baskınlar yapsam bana gülerler mi gülmezler mi?
Son zamanlarda Irak’taki İran güdümlü Şiiler devletin kontrolünü tamamen ele geçirmek için sabırsızlanıyorlar. Bugün Irak’ta bir camide ellerini önünde bağlamış halde namaz kılmakta olan birinin ellerine birileri tarafından sertçe vurabilir, secdeye gittiğinde poposuna yediği bir tekmeyle baş aşağı yuvarlanabilir, hatta öldürülebilir. İran-Irak savaşı sırasında Saddam Hüseyin’in hava kuvvetlerinde görev yapmış olan yüzlerce üst düzey subay bugün yoktur. Çünkü Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra İranlı ajanların da desteğiyle Şiiler tarafından tespit edilerek tek tek öldürülmüşlerdir. İran’ın Suriye’ye askeri birliklerini ve ajanlarını göndererek yapılan katliamlara katıldıkları yönünde de sağlam bir istihbarat vardır.
Bu zihniyet devam ettiği sürece, eylemsel açıları bir kenara bırakın, İran’la akidevi anlamda bile doğru dürüst anlaşamayacağımız çok bellidir (Bu noktanın ayrıntılarına şimdilik girmeyelim).
Öte yandan, bütün bunlar çevremizdeki ülkelerle ekonomik ilişkilerin varlığına asla zarar vermemesi gerektiği halde, uzun yıllar boyu benzer yargılar bizim ülkemizde de kamuoyuna pompalanmıştır. Doğrusu, kişisel olarak Yunanlılara düşmanlık duygusu beslemeyi de kesinlikle doğru bulmuyorum. Ticari ve ekonomik ilişkileri geliştirerek karşılıklı fayda sağlamak dururken, neden düşmanlık edelim? Atalarımızla savaştılar diye mi? Bugün ülkemizi işgal etmeye kalkışırlarsa, biz de karşılarına dikilir, ölümüne savaşırız; ama dedelerimizin kavgalarını bugün devam ettirmenin anlamı yoktur. Dediğimiz gibi, gülünç bir davranıştır bu…
Bir “çıbanbaşı” görünümüyle İran ve İsrail, bölgede Türkiye’ye rakip olmaya çalışan ülkelerdir ve bu yönde gizli açık, ama amansız ve kuralsız bir mücadele vermektedir. İran’ın uzun vadeli hayali, Irak ve Suriye’de Türk nüfuz ve ağırlığını kırarak veya önleyerek, gerekirse her ikisini de ilhak ederek çevresinde geniş çaplı bir bir “Şia kuşağı” oluşturmaktır. Diğer taraftan İsrail içinde tüm bölgede zayıf bir Türkiye her zaman için en güzel hayalidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.