
İNSANI GÜNAHA SOKMA SANATI
Biraz klasik olacak belki; ama baştan söyleyeyim: Sayın başbakan ile ilgili görüşlerim bir taraftarlık değildir. Yalnızca bazı hakların tesliminden ibarettir. İnsan, duygusal donanımı, örneğin vicdanı ve insafı da olan bir varlıktır. Karşınızdaki şahıs kan davalınız da olsa, iyi bir şey yaptığı ya da söylediği zaman “yanlış” demenin iyi bir anlamı yoktur. Geçen gün Facebook’ta Sayın Başbakanımız ile Genelkurmay Başkanımızın Cudi’deki “çömelme halindeki” malum fotoğrafı ile birlikte Atatürk’ün cephede ayakta çekilmiş bir fotoğrafının yan yana getirildiği bir video gördüm. Videoyu hazırlayıp siteye hizmete sunmuş (!) olan şahıs, “Cephede öyle durulmaz, böyle durulur.” falan diye bir de yorum eklemiş. Ardından istemdışı olarak, “Bazen insanları günaha sokmak, günah işlemekten beterdir. Senin işin insanları günaha sokmak galiba…” diye homurdanırken buldum kendimi. Bunu yapanlar askerlik hizmetini nerede yaptı acaba? Keşke bunu bilme şansımız olsaydı. Şimdilik haklarında bildiğimiz tek şey, bu örümcek kafalıların insanı günaha sokmanın ilmini iyi bildikleridir. Burası çok açık... Bu insanlar otuz yıldır ilk kez bir başbakanın Cudi Dağı’nın zirvelerine kadar gidip de askerlerine moral verdiği bu ülkede MHP’nin Şanlıurfa’nın ötesindeki hiçbir şehrin meydanına bile gidemediğini düşünemiyor olabilirler. Atatürk’ün çeşitli cephelerde yerde otururken veya yan tarafına uzanırken çekilmiş fotoğraflarını görmemiş olabilirler (Bir savaş cephesinde sırtüstü de yatılır, yüzüstü de yatılır, yan da yatılır, diz de çökülür. Evinizin oturma odası değildir orası). Kemal Bey çıkmış, “Siperlerin arkasında çömelen bir başbakan istemiyorum.” diyor; ama orada başbakanın yanında genelkurmay başkanı da var. O da aynı şekilde oturuyor. Neden özellikle başbakana laf atıyorlar? Akıl ve kelime oyunları ile ahlaki sınırları altüst ederek karşıdakinin yaptığı iyilikleri bile kötülük olarak göstermeye çalışmak, özellikle Kemal Bey’in muhalefet anlayışıdır. Bu hareket tarzı, kamuoyunda yüksek yoğunluklu bir “lağım siyaseti” olarak algılanıyor. Şimdi duydum ki, Kemal Bey Gediktepe’ye gitmeye niyetleniyormuş. Sanırım orada oklava yutmuş gibi dikilerek “Ben başbakan gibi korkak değilim.” mesajları verecek millete. Siyasetin çirkefliğine, ucuzluğuna bakar mısınız? Madem bu kadar çok biliyorsun, önce doğru dürüst konuşmayı öğrensene Gandi Bey! Sen konuşurken sağından solundan arkandan birileri kulağına eğilip “Öyle deme, şöyle de! Öyle yapma, böyle yap.” diye akıl fısıldamaya mecbur mu? Niye eziyet ediyorsun etrafındakilere?! (Bu konuya daha sonra değinebiliriz.) Gerçek şu ki, o tür videolarla kara düzen saldırılar yapanlar, önceden bir şeye karar vermişler: “Tayyip Erdoğan bir kötülüktür ve kötülenerek def edilmesi gerekir.” O denli korkunç bir önyargı içindeler ki, başbakan oraya gitmemiş olsaydı, bu sefer de “Gencecik çocuklar ölüyor, başbakanın kılı kıpırdamıyor.” diyeceklerdi. Peki o oturdukları noktada ne şekilde durmaları gerekiyordu? Amuda kalksalar daha iyi olur muydu mesela? Yani başbakanı denizin üstünde yürürken görseler, burunlarını kıvırarak “Aaa! Bu adam yüzme bilmiyor!” diyecekler. Yobazlığın bu kadarına da pes yani! Ama dediğim gibi, bunların derdi başbakana laf sokabilmektir. Başbakana karşı besledikleri nefretin şiddeti, insanı şaşkınlığa düşürüyor. Bir insan gözlerinin önünde babasını öldüren kimseye bile bu kadar kin duyamaz. Hatta kalpleri kinle kaynayan bu kesim içinde resmi ve gayri resmi birilerinin emriyle başbakan hakkında kara propaganda yapmak amacıyla kurulmuş bazı internet siteleri var. İşi gücü bırakmışlar, 7x24 oturup başbakana fırlatmak üzere “pislik böcekleri”nin yaptığına benzer iğrenç toplar üretiyorlar. “Acaba hangi resmini, görüntüsünü, demecini ya da olayı alıp ağzını burnunu çarpıtıp bu adamı kötülesem de insanları ona düşman etsem?...” diye uğraşıyorlar. Benim gördüğüm de onlardan biriydi. Bunlardan hiçbiri ciddi bir nitelik taşımamakla birlikte, bilgisiz veya olayları yorumlama yeteneği gelişmemiş olan bazı kimseleri dolmuşa bindirmeyi başardıkları anlaşılıyor. Çünkü iftira etmekten, çamur atmaktan, şirretlik etmekten utanmıyor veya vicdan azabı duymuyorsanız, hareket alanınız her zaman daha geniştir. Savaşın bile bir etiği vardır. Bu durum, savaşı kurallarına göre yapmak istemeyen haydut kılıklı askerlerin daha fazla öldürme potansiyeline sahip olması gibi bir şeydir. Kadınları da öldürürler, yaşlıları da, çocukları da… Taciz de ederler, tecavüz de… Dar kafalı olmak böyle bir şey herhalde… Peki başbakan bu kadar kötüyse, bugün de dahil olmak üzere sekiz yıldır halkoyu desteği neden yüzde kırkın altına düşmüyor? Türkiye’nin yakın siyasal tarihine baktığımız zaman, somut anlamda kayda değer hizmetler ve yeni projeler sunmayan, gerçekten reformist olmayan bir partinin ikinci kez, üstelik de daha büyük bir oy oranıyla iktidara geldiği görülmüş şey değildir. Palavra ile makarayla halkı bir kez kandırabilirsiniz, ikincide halkın çelmesiyle yüzükoyun yıkılırsınız. Eğer olağanüstü bir durum olmazsa, Tayyip Erdoğan’ın üçüncü seçimini de yüzde kırkın üstünde bir oy oranıyla alacağı şimdiden bellidir. Kin ve nefretle gözü dönmüş olanların dışında kalanlar için merak ettiği budur: İnsan oturup düşünmez mi? Hiçbir icraatı olmayan bu adam hokkabaz mıdır ki halkı üç kez üst üste kandırabiliyor ya da tersinden bakarsak millet hiçbir iş yapmayan bu adamı üçüncü kez iktidara getirecek kadar enayi midir? Peki ya halk ne buluyor bu adamda? Bir şeyler bulduğu kesin… Kafasını gece gündüz ona iftira atmak için yoranlar, bir de bu soru üzerinde kafa yorsunlar lüften? Doğrusu şudur ki, sayın başbakan icraatçı ve reformist bir adamdır. Ülkenin geleceği için yararlı gördüğü hiçbir şeyden oy kaygısı ile ödün vermemektedir. Dürüst ve samimidir. İnançlı ve kavgacıdır (Zaten kendisine ve hükümetine karşı yapılanlara boyun eğen bir görüntü vermesi halinde halkın nezdinde umut olmaktan çıkacağını bilmektedir). Daha önemlisi, zaman içinde ülkedeki tüm siyasal grupların hep gizli kalmış asıl yüzlerini açığa çıkaran bir turnusol kağıdı işlevi görmüştür. Örneğin AK Parti ile tümüyle aynı seçmen tabanına sahip olan MHP’nin parti yönetiminin zihniyet olarak CHP ile “aynı” olduğu şaşırtıcı gerçeğini açığa çıkarmıştır. Nitekim zirvedeki bu benzeşme tabanı da etkilemeye başlamış olmalı ki, yapılan kamuoyu yoklamaları MHP tabanından CHP’ye kaymaların olduğunu ortaya koymaktadır. Her neyse… Yapılan reformlar sürecinde eski düzen yanlılarının çıkarları heba olmuş, canları yanmıştır elbette. Bana göre, en büyük sorun da budur… O eski düzen yanlıları büyük imkanlar ve imtiyazlar kaybediyorlar ve AK Parti iktidarda kaldığı sürece de kaybetmeye devam edeceklerini biliyorlar. Sırf bu yüzden ahlak, insaf, edep denilen tüm insani değerleri ayaklar altına alarak var güçleri ile saldırıyor, yalanlar söylüyor, çamur atıyor, manipülasyon yapıyor, ayak oyunları yapıyor, hukukun temel kurallarını ve teamüllerini yok sayıyor, bir şekilde başbakanı halkın gözünden düşürüp iktidardan indirmeye çalışıyorlar. Bana daha tuhaf gelen şey ise, iktidarın yaptığı onca hizmetlerden yararlandığı halde, yetmiş yıllık mutluluk kulelerini korumaktan başka kaygısı olmayan bu “bencil monşerler sınıfı”nın gazına gelerek, ortada bir laiklik ve Atatürkçülük kavgası olduğunu zanneden kimi temiz yürekli insanların da o dolmuşa binip oturmasıdır… Kendisine ve geleceğine hizmet edenleri söverek terk edip yalnızca kendini düşünen ve kişisel çıkarları uğrunda kendisini kullanan kimselerle sarmaş dolaş olma hali, hazin olduğu kadar da ironik bir tablo oluşturuyor… Herkes kendisini bilgili ve uyanık sanır; ama o denli çok yanılıyoruz ki!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.