
Hz. Muhammed ve protokol
Bu konuyu kapatmıştım aslında; ama içime çöken ölümcül kederin baskısına daha fazla dayanamayacağımı anladığım zaman, yazıp rahatlamaya karar verdim.
Tabuları yazan tarih ve toplumdur; ancak nereye kadar mümkün olabileceğini bilmemekle birlikte, ben genel olarak bireylerin kendi tabularını yazmalarından yanayım.
Yıldızların Efendisi’nin etrafına bile bir sürü resmi protokol kuralından duvarlar örülmüş. Bunu yapanlar, akıllarınca O’nu koruma altına aldıklarını sanıyorlar. Sevdiği bir sanatçıya koruma duvarlarını zorla aşarak ulaşmayı başaran ve sadece bir sarılma ve öpüşmenin ardından yaka paça sahneden indirilen bir fanatik gibi, Yeryüzünün Seçkini’nin etrafına yığılmış protokol kurallarını ve sözde korumaları aşan, O’nunla kucaklaşıp kulaklarına eğilerek gözyaşları içinde birkaç romantik sevgi sözcüğü fısıldayanları saygısızlık etmekle suçluyorlar; oysa kişisel olarak, kısa bir süre öncesine değin protokol kurallarının ve bodyguard sisteminin yalnızca bu dünyanın sakinlerini yüceltmek ve korumak için icat edilmiş olduğunu sanıyordum... Gerek yayınevi arama aşamasında gerekse yayınlandıktan sonra kitabımın dağıtım ve tanıtımı aşamasında İslami çevrelerin kapılarının yüzüme çarpılmış olmasının yol açtığı ani soğuk duş etkisiyle net bir biçimde anladım ki, “HZ. MUHAMMED YAŞIYOR MU?” adlı kitabı yazmakla işlediğim suç budur ve fakat ben sonsuza dek bunun suçlusu olmaya razıyım… Çünkü sadece aşkın evrensel kanununa uydum ve aşkın kanununu icat eden kişi ben değilim…
Geçenlerde, çok satan, İslami duyarlılığı yüksek bir gazetede, gazetenin ağır yazarlarından birinin Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle Peygamber Efendimiz hakkında yazmış olduğu bir köşe yazısını okumaya çalışıyordum. “Çalışıyordum” ifadesini, artık iyice klasik olmuş lafları, teşbihleri, imgeleri tekrarlayıp durması yüzünden içime çöken sıkıntıdan dolayı kullanıyorum. Örneğin, yazıda neredeyse on beş-yirmi defa “gül” kelimesi geçiyordu. Ben yıllardır hadis okurum. Üstelik alıcı gözle ve keyifle okurum. Ayetlerin ve hadislerin düşünüldükçe bir sonrakine kapı aralayan tabaka tabaka anlamları olduğu ve kişisel olarak bu kutsal sözlerin konuşmaların orasına burasına sokuşturulan tekerlemeler haline getirilmiş olmasından duyduğum aşırı rahatsızlık nedeniyle de, bildiklerim ve yeni rastladıklarım üzerinde kafa yormaya çalışırım. Efendimiz’den söz ederken “gül” ve “bülbül” laflarını ne zaman kimlerin uydurduğunu bilmiyorum doğrusu. Bildiğimden emin olduğum bir şey var ki, ne Kitap’ta ne de hadislerde gül ve bülbül teşbihlerine bugüne kadar bir tek yerde rastlamış değilim. Yani neden menekşe, sümbül, kardelen veya lale ile değil de gül ile özdeşleştirme yapılmıştır bilmiyorum. Bilen varsa beri gelsin… Eğer birileri çıkıp gülün en güzel çiçek türü olduğunu söyleyecekse, ona iki şeyi hatırlatmak gerekir: Birincisi, İnsan her gün bal yerse baldan usanır. Bir nesneyi veya kimseyi anlatmak için dilin en güzel sözlerini bir araya getirerek çok özel bir jargon oluştursanız ve hep onu kullansanız, bir süre sonra insanların içine fenalık gelmeye başlayacaktır. İkincisi, gülün ve bülbülün en güzel kavramlar olduğunu kim söyleyebilir? Çünkü estetik içerik ve kaygı düzeyi herkeste farklıdır. Size göre çok anlamlı olan bir imge bana çok sıkıcı görünebilir. Örneğin birçok kimse ilahi dinleyerek manevi anlamda coşar; oysa ben buna hiç gereksinim duymam, hatta sıkılırım.
O’na “O” diye hitap ederek ötekileştirmeyi, güzel adını anmayı belirli bir ritüele bağlamayı “saygı” zannedenler unutmamalıdır ki, saygı ve sevginin bir ritüele gereksinimi yoktur. Önemli olan O’nun adını andığımız zaman bir dolu klişeleri sayıp dökmek değil, göz pınarlarımızın ıslanmasıdır... Artık Yıldızların Efendisi hakkında yepyeni sözler söylemenin vakti gelmiştir…
Dediğim gibi, üzgünüm, sonunda tabularımı kendim yazmaya karar verdim. Şehirler devasa metropollere dönüşürken insan tiplemeleri de hızla değişmiş durumdadır; ancak insanların kafasındaki o olabildiğince eski, küflü paslı, kara yosunlarla ve örümcek ağları ile kaplanmış Hz. Muhammed veya veli resimleri olduğu gibi kalmıştır. Birilerinin çıkıp Hz. Muhammed’in, İslam bilgelerinin ve velilerin kafalara oturtulmuş saçma sapan imgelerden çok farklı ve olağanüstü güzellikte kimseler olduklarını topluma anlatması gerekiyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.