
Hadi Bunlara da İhanet Deyin
Kimi kitapseverler epik fantastik tarzı fazla hayal ürünü bulsa da ben okunması taraftarıyım. Salvatore’nin Kara Elf serisinden yirmiye yakın kitap okumuş biri olarak samimiyetle söyleyebilirim ki, kibir üzerine olan değerlendirmeleri, inanç ve ahlak üzerine yazılan birçok eserden daha iyi.
Ayrıca bu tarz kitaplar, insanın çok yönlü düşünmesini ve görsel algılama kazanmasını da sağlıyor. Ezberci eğitimin esir aldığı tek düze yaşayan bir nesil olarak, aynı düşünme ve aynı yaşamdan bizleri sıyırıyor.
Konuyu açacak olursak, en basitinden resim derslerini ele alalım. Bir şeyler çizerken dahi hayal gücümüz örselendi, sabit düşünmeye mahkûm edildik. Evlerin beyaz ve tek katlı, masalarında kare olduğunu kabul etmeyip, çizimlerimizde bunları kullanmasaydık, bugün belki bizimde İKEA gibi mobilya firmalarımız olurdu. Görselliği bir yana bırakın fonksiyonel olarak oldukça başarılı gökdelenlerde yapabilirdik. Ama hayır illaki tek katlı ev, illa ki kare masa çizdirilirdi.
Bu küçük örnek bir yana, belirli bir şekilde düşündürülme esaretinin zararlarını her alanda gördük. Anlayışımız ve tavırlarımız sabit bir kalıba sığdırıldı. Bedelini ise en çok kendimiz ödedik. Çünkü görüş alanlarını kısır bir dünya içerisine hapsedenlerin algılamaları da sıkıntılıdır. Şöyle düşünün. Bir binanın birinci katından bakan bir insanla, yirminci katından bakan başka bir insanın gördükleri manzaralar aynı olmaz.
Bırakın birinci katta, binanın zemininde olup ta, kendisinden onlarca kat yukarıda olan başka birinin anlattıklarını ve yaptıklarını bilmeden sorgulamaksa en basit tabiriyle hadsizliktir, cahilliktir.
Yazık ki tek düze düşündürülmeye alıştırılmış güzel ülkemde bu durumlara sık rastlanıyor. Oldukça başarılı olan bir insanın yaptığı bir hatada, ya da ona atfedilen suçlarda yaftayı yapıştırıyoruz ve başlıyoruz kötülemeye.
Gıybetin en çirkin tarzı olan ve kimi zaman iftiraya varan bu suçlamalarsa farklı bir haz kaynağı. Değerli gördüğünüz bir insanın bir davranışını hata olarak anında yorumlamak nedense insanları mutlu ediyor. Kendi basitliğinin acısını vaktiyle yücelttiği insandan çıkarmaya çalışıyor.
Son dönemde Cübbeli Ahmet Hoca’nın cezaevi sürecini, ya da Adnan Oktar’ın konuk olduğu programlardaki bayanlara karşı tavırlarını hatırlayın. Onlara karşı, tükürük saçar hiddetde açıklamalar, kınamalar, dinsizlikle, münafıklıkla suçlamalar…
Hiç düşünmeden acımasızca eleştirenlere tek bir sorum olmuştu. Siz bu adamlar kadar inancınıza hizmet edebildiniz mi ?. Bun karşın, bu isimlerin yaptıklarıyla, insanları dinden ve inançtan uzaklaştırdığını söylediler. Cevap olarak gene bir tek soru sordum. Siz bu isimlerin İslam’a yönelik yayınlarını okudunuz mu?. Bu güzel kitaplardan etkilenmezken, aslı bilinmeyen olumsuzlukları sorgulamadan etkilenmek niye?
Örnekleri çoğaltmak mümkün. İsimler ve konumlar değişse de insanların tepkileri değişmeyecek sanırım. Hakan Fidan örneğinde olduğu gibi.
Daha göreve başlamadan İsrail’in yakın takibe aldığı bu ismi bu denli fütursuzca eleştirmeyi akıl almıyor. Bulanan sular daha durulmayacak lakin başbakanın bu konudaki tavrı net. Verdiği sözleri tutmasıyla bilinen Erdoğan’ın “Hakan Fidan’ı harcatmam” ifadesi, bu güzel isimin çalıştığı kurum başta olmak üzere, ömrü oldukça ülkemize daha uzun yıllar hizmet edeceğine dair yüreklere su serpti. Dilerim Rabbim kendisinin yolunu açık eder.
Bu konu gündemde tazeliğini koruya dursun yeri gelmişken, tarihte ihanet ve yanlış işler yapmakla suçlanan isimlerin aslında ne denli hizmetler ettiğine dair birkaç örnek sunmak istiyorum size.
İlki daha on yıl öncesine kadar tarih kitaplarında ülkesini satıp ihanetle suçlanan Sultan Vahdettin. Bugün belgeler, onun neyi niye yaptığını gözler önüne seriyor. Merak ediyorum, kendisine hain diyenler acaba gerçek tarih ortaya çıktığında bir parça utanmışlar mıdır.?
Diğer bir örnekse Ulu Hakan Sultan Abdulhamid.Onu, İttihak ve Terakkiciler o kadar çok suçlayıp o denli eleştirdiler ki, ne dinsizliği kaldı nede hainliği. En çok yargılandığı konuların başında ise kiliseler mevzusu geliyordu.
Geçmişin yüreğimizi yakan bu anektodu kısaca hatırlatalım. Sultan Abdülhamid Han, Fener Rum Patrikhanesi’nin karşısına bir Bulgar Ortodoks kilisesi yaptırarak aralarında çekişmeler olmasını sağlamıştır. Yapılan kilise tamamen demirden inşa edilmiştir. Onu bir gecede diktiği de rivayetler arasındadır.Türkiye’nin ilk prefabrik inşaatı da işte tam olarak o kilisedir.
Bütün bunları siyaset icabı yapmış ve Balkan Devletlerinin birlik olmasının önüne bu suretle geçmiştir. İttihat ve Terakki başa gelip kiliselerin arasındaki sorunları kaldırana kadarda bu yöntem başarılı olmuştur. Selanik’te Alatin-i Köşküne gönderilen Sultan, İstanbul’a nakli için gelen Rasim Bey’e tarihe geçecek bir söz söylemiştir “Galiba siz kiliseler meselesini hallettiniz.”Kilise yaptırdığı için Müslüman olmamakla suçladıkları ismin siyasi zekâsını anlayamayan yöneticiler, Balkan Savaşlarının çıkmasıyla imparatorluğun çöküşünü hazırlamışlardır.
Türk siyasi tarihine gelindiğinde ise Menderes’ten Özal’a kadar birçok isim, ileri görüşlülüğünün bedelini ağır eleştirilerle ve akabinde canlarıyla ödemişlerdir.
Ne demişler, tarih tekerrürden ibaret. Bugünde kimi alınan kararlara karşı yapılan eleştirileri gördüğümde ise bu sözü doğrularcasına, geçmişin isim değiştirerek devam ettiğini görüyorum.
İnsanlara anında yafta yapıştıranlara, anlamadan değerlendirenlere ve uzun vadeli ve kalıcı siyaset anlayışından mahrum olanlara sanırım bu örnekler yeterli gelir. Eğer hala bu denli gözleri körse sormak istiyorum. Sizin anlayışınıza göre düşünüldüğünde hadi tüm bunlara da ihanet deyinde, en azından kendi içerinizde bir parça tutarlılık göstermiş olun.
Selam ve dua ile
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.