
Fosil amcaların çarpık kadın algısı
Yararlı ve etkin merak duygusu, erkek doğasının merkezi yapılarından biridir. Erkekler, birilerinin neler dediğinden, neler konuştuğundan daha çok, dünyada neler olduğu merak eder, nasıl olması gerektiğini araştırır, daha doğrusunu bulmak için akıl yürütür, geliştirdiği fikir ve ideallere sırtını verip muhalife, düşmana ve ölüme meydan okuyarak, gelişmelere müdahale ederek trendi sürekli bir biçimde değiştirir. Dünyayı değiştirme konusunda bu denli meraklı, savaşkan ve cesur yürekli davranan bu varlık, bir tek varlığın karşısında kükremeyi keser, pençelerini aşağıya indirir ve onun önünde tevazu ile diz çöker: Kadın… Kadın, erkeğin başına gelen en ilginç şeydir. Bütün gücüne karşın, zayıf bir varlığa acıklı bir acziyet içinde bağımlıdır. Bebeklik ve çocuklukta bir kadına mahkum olurken, büyüdüğü zaman birçok kadına mahkum olur. Kadına bağımlı olmaktan kurtulmak için, büyümesi yetmez. Erkeğin yaşı kaç olursa olsun, fiziksel durumu nasıl olursa olsun, kadınlara olan ilgisini asla kaybetmez, onları her gördüğü yerde zevk ve hayranlıkla izlemeye devam eder. Kadınlar erkeklerin kendilerine ne kadar ateşli bir tutkuyla bağımlı olduklarını tümüyle anlamış olsalardı, onlara karşı çok daha küstah olurlardı. Dişiliğin en yıkıcı ve tehlikeli silah olduğunun farkına varan kötü niyetli bir kadının, bir erkeğe yapamayacağı veya yaptıramayacağı kötülüklerin sayısı çok azdır. Sayın Deniz Baykal’ın başında patlayan skandal onun için bir ilktir; ama yaşadığı olayın ilk olduğunu ve son olacağını sanmıyorum. Asıl söylemek istediğim başkadır: Ortaya saçılan bir ilişkide mutlaka bir suçlu bulunmak isteniyorsa, o suçlu öncelikle bayandır. Çünkü ilişkiye her zaman hazır olan erkeğin iradesi, bir ilişkiyi başlatmada herhangi bir rol sahibi değildir. O, gönüllü, ama etkisiz eleman olarak bekler. Ta ki, kadın “Gel.” deyinceye kadar… Kadının onay vermediği veya azmettirmediği bir ilişkinin başlama şansı olmadığı için, suçun büyük ortağı odur. Dikkat edilirse, Nesrin Hanım’dan hesap soran yok ortada… Öte yandan, yaşanan olay iki gerçeği gözlerimizin ta içine sokmuştur: Birincisi, içinde yaşadığımız dijital devrim sürecinde mahremiyet alanlarının oldukça daralmış veya şeffaflaşmış olduğudur. Artık hiçbirimiz güvende değiliz. İkincisi, gözünü ileriye dikip büyük oynayan her erkeğin, evlilik yaşamının dışında kalan kadınların şerrinden Allah’a sığınmak zorunda olduğudur. Bir şey daha var: Suçlama tonunda sormuş gibi olmayayım; ama bugüne dek Sayın Baykal’ı eşiyle aynı karede görüntülemek pek mümkün olmamıştır değil mi? Eşini yanında tutmak veya gezdirmek istememesinin bu olayla muhtemel bağlantısını bir kenara koyarak söylemek isterim ki, aynı şeyi gittikleri yerlerde eşlerini yanlarından hiç ayırmayan Sayın Başbakan ile Sayın Cumhurbaşkanı yapmış olsaydı, hiç şüphesiz aşırı laikçi sol kesimler onları “kadınları dört duvar arasına kapatmak”la suçlayacak ve bunu her gün başa kakacaklardı… Oradan iş çıkmayınca, başka bahaneler buluyorlar. Geçenlerde fosil amcalardan biri çıkmış, “Bunlar mı dışarıda Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil edenler?” diye soruyordu. Bütün kılları ağarmış olduğu halde, “çağdaşlık” denilen önemli sıfatı hala kılda, tüyde, çaputta arayan o zavallıya acıyarak güldüm…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.