DUA EDİLGİN BİR TUTUM DEĞİLDİR

 Sık sık dua eder misiniz?

Eğer etmiyorsanız, dünyada kendi sınırlı gücünüzle baş başa kalmış ve çok şey kaçırmış sayılırsınız. Bu zorlu bir durumdur ve kendinize neden sonsuz iktidarın ve hazinelerin sahibi olan Evrenin Sultanı’na yaslanmadığınızı sormanın vaktidir.

 
Yalnız, dua söz konusu olduğunda öncelikli olarak tevhitten bahsetmek gerekir. Şöyle ki: Günlük yaşamın akışı içinde ruh halimiz dalgalı bir seyir izler. Kimi zaman kızar veya hüzünlenir, kimi zaman ise neşeleniriz. Bu iniş çıkışlardan her birinin gizli-açık birer sebebi vardır. İşte o sebepleri yöneten, yönlendiren sadece Allah’tır. “Genelleme yaparak, hiçbir tanrı yoktur; bunun üzerine bir istisna kaydı koyarak, illa Allah vardır” anlamına gelen tevhid cümlesinin uygulamalı karşılığı, günlük yaşamın mutluluk-mutsuzluk ikilemindeki dalgalanışının görünen sebeplerinin arka planındaki asıl yetkili ve yönetici kudretin Allah olduğuna ilişkin sağlam kanıyı bilinçaltımıza yerleştirme ve ısrarla sürdürme biçiminde ortaya çıkmalıdır. Böylece dualarımızla sebeplerin bir adım ötesine geçerek, bir lütuf olarak onların yönetimine ortak edilmiş oluruz. Bu açıdan bakıldığında, bütün insanlar elleri kolları bağlanmış bir tek insan gibidir. Allah’ın bilgisi ve onayı dışında, hiçbir şeye muktedir değildirler. Şu halde yalnızca Allah’a dayanmayı ve sadece O’ndan yardım istemeyi bir şekilde öğrenmek zorundayız. Gerçek tevhid budur ve kabul edilmeye değer duaların temel koşulu da bu anlayıştır. 
 
Bizim sorunumuz, ayet ve hadisleri içi boş birer tekerleme haline getirmiş olmamızdır. Başka bir deyişle, onları tekrarlayıp duruyor, ancak hiçbirinin yanında durup birkaç dakika düşünme zahmetinde bulunmuyoruz. Örneğin, “Nefsini bilen Rabb”ini bilir.” diye bir söz duymuşsunuzdur. Peki ya, üzerinde düşündünüz mü hiç? Şimdi ben “Yalnızca insanlarla değil, Allah ile de empati kurmalıyız.” desem bu sizi şaşırtır mı? Oysa bu söz, büyük olasılıkla “Kendini fiziksel ve ruhsal yapısını iyi tanıyan, Allah’ı da tanıyabilir.” anlamına geliyor olmalıdır. Çünkü sonuçta, Allah başyapıtı olarak tasarlamış olduğu insanoğluna kendi ruhundan üflemiş, yani ona kendine ait birtakım nitelikler bağışlamıştır. Dolayısıyla, insan olarak kendini iyi tanıyan kişinin tasarımcısı olan Allah’ı da doğru bir biçimde tanıması beklenebilir. Şöyle düşünelim: Elinizde önemli miktarda güç ve olanak var ve herhangi bir sorun veya gereksinimle kapınıza gelen kimselere yardım ediyorsanız, onların size duydukları sevgi, hayranlık ve minneti çıplak gözle görmenin onurunu da yaşarsınız. Aynı şekilde, Allah’ın da çeşitli gereksinim ve dileklerle kendisine el açıp dua ederek yardım dileyen kullarının isteklerini gerçekleştirdiğinde onların yüzlerine doğan ışıltılardan memnuniyet duyduğunu, tersinden düşünecek olursak, kudretini küçümsermiş gibi kendisinden bir şey istemeye tenezzül etmeyen kimselere karşı da belirli bir burukluk hissettiğini rahatlıkla varsayabiliriz.
 
Gerçekte pek çok kişinin dua etmeye fazla istekli görünmemesinin altında yatan temel düşünme biçimi, duanın edilgin bir eylem olduğunu sanıyor olmalarıdır. Yazık ki, onlara fena halde yanıldıklarını tereddütsüz bir biçimde söylememiz gerekir. Çünkü tüm acziyetimize rağmen sonsuz bir kudretle ilişkilenmiş olmamızı sağlayan duanın son derece gerekli ve etkin bir girişim olduğu çok açıktır. En azından Allah’a kuşkusuz inanan ve güvenen kimseler için, duanın edilgin bir tutum olduğunu düşünmek, son derece yanlış, kusurlu ve tehlikeli bir kanıdır. Allah’ın göndermiş olduğu kitapta, “Dualarınız olmasaydı, Allah katında ne değeriniz olurdu ki?” dediğini duymayan var mıdır aramızda? Şu halde ayetin gelişi açısından, irili-ufaklı her işinde Allah’a müracaat edip dualar eden kimselerle, hiç dua etmeyen ya da çok az dua eden kimselerin değerinin aynı olmadığını düşünmekte bir zorluk veya sakınca olmasa gerektir.
 
İçtenlikle yapılan bu duaların, duyu organlarımızla kavrayamayacağımız birtakım etkileri vardır. Daha doğrusu, her dua mutlaka birtakım güzelliklere dönüşür. Sözgelimi bir anne veya baba çocuğuna dua ettiği vakit, yapılan dua bilmediğimiz bir biçimde somutlaşıp hedefteki varlığa ulaşarak onun etrafında bir koruma duvarı oluşturuyor olabilir. Kendimize ait bir işin gerçekleşmesi için dua ettiğimizde ise, o işle ilgili olan kişileri ikna etmek üzere harekete geçen birer meleğe dönüşüyor olabilir. Dediğimiz gibi, bir olasılıkla bu dünyada dönüşmüyorsa eğer, ahirette mutlaka olağanüstü bazı nimetlere dönüşüyordur.      
 
Demek oluyor ki, Allah her duaya yanıt verir. Hatta yanıtı “hayır” olsa bile… Konuyu biraz daha detaylandırmak gerekirse, bunun birkaç boyut içerdiğini söyleyebiliriz: Öncelikle, “hayır” demek de olumsuz anlamda bir yanıttır. Yani işitilmiş, dikkate alınmış ve işleme konulmuş, ancak “hayır” yanıtı vermenin daha doğru olduğu kanısına varılmıştır. Çünkü talepte bulunan kimse gaybı göremeyen bir kul olup istediği şeyin sonucunun kendisi ya da çevresinde bulunan başka birileri açısından hayırlı olmama olasılığını bilememektedir. Böylece kabul edilmemiş olan o dua, o kişi veya çevresindeki birileri için daha yararlı olmuştur denilebilir. Öte yandan, tam olarak kişinin istediği şekilde değil de, daha yararlı bir başka biçimde kabul edilmiş olabilir. Böylesi daha güzeldir. En çok hoşa gideni ise, kişinin istediği şekilde kabul edilmiş ve o şekliyle hayırlı olmuş olmasıdır. Yukarıda belirttiğimiz üzere, eğer yapılan duaya dünyada hiçbir şekilde karşılık verilmemişse, o takdirde saf bir ibadet olması nedeniyle karşılığında cennette hatırı sayılır ödüller hazırlanmış demektir. Sonuç olarak, yapılan duaların hiçbiri boşa gitmeyecek, hepsinin bu dünyada veya cennette önemli nicelik ve niteliklerde cazip karşılıkları olacaktır.
 
Bu noktada, Yıldızların Efendisi’nin şu sözlerine ilgi duymamak olası değildir:

“Allah, isteklerinin gerçekleşmesini kendisinden ısrarla dileyen kullarını sever.”

“Devamlı bir şeyler istemekle, Allah’ı usandıramazsınız.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi