Alev Ayyıldız
Alev Ayyıldız

CARİYENİN SULTAN SELİM AŞKI

 

Geçmişimizle barışmaya başladığımız, tarihimize merak duyduğumuz devirlerin geldiği bu dönemlerde, asıl atılması gereken adım yeni nesilleri ecdadıyla tanıştırmak. Bırakın bizim coğrafyamızda,  Dünya tarihine adını yazdırmış, siyasi ve askeri dehalarıyla örnek alınan Osmanlı Hükümdarlarını ve devlet adamlarını, eğitim, kültür, sosyal yaşam ve inanç açısından araştırıp olumlu yönlerini kavramak, hatalarını ve doğrularını bilip kendi geleceğimize hazırlanmak milletçe yapacağımız en önemli atılım olacaktır. Bizler için hayati önem taşıyan geçmişi tanıtmanın, örnek aldırmanın ve sevdirmenin en etkili yolunun ise hikâyelendirme yöntemiyle aktarmak olduğunu düşünüyorum.

 
Kalıcı hafıza sağlama yöntemlerinden birisi olan hikâyelendirme metoduyla tabiî ki abartıya ve yalancılığa kaçmadan gerçekler daha akılda kalıcı olacaktır. Bu kutlu kişilerin hayatları, yaşadıkları ve yaptıkları, bir nevi menkıbe tarzı aktarımlarla tarihi sıkıcı bulanların bunalmaları önlenecek, gençlerin geçmişe yönelik merakı kamçılanacaktır. 
 
Söz tarihten ve önderlerden açılmışken sizlere 600 yıl hüküm süren cihan imparatorluğunun en kutlu isimlerinden olan, söylediği sözleri dahi bir nevi yol haritamız olabilecek bir isimden bahsetmek istiyorum.
 
Hem selim hem de yavuz bir karaktere sahip olan bu kişi, Halifelik makamını bizlerle buluşturan, Sina çölüne yağmur yağmasına vesile olan, kutsal topraklara atından inip saygısından dizleri üstünde sürünerek ulaşan mekânı cennet Sultan 1.Selim’dir. Çok güçlü bir hafızaya sahip olan duyduğunu bir seferde ezberleyebildiği rivayet edilen, ilim adamlarına verdiği önemle tanınan,8 yıl gibi kısa bir sürede seksen yıllık hizmetlere imza atan Selim Han’ın Osmanlı’yı zirveye taşıdığı kabul edilir.
 
Sekareti döneminde durumunun sorulması üzerine “Sultanımız Rabbine kavuşma vakti gelmiştir” diyen yaveri Hasan Paşa’ya  “Şimdiye kadar kiminleydik ki” cevabını veren, başında okunan Yasin’e eşlik eden ve surenin ortasında ruhunu teslim eden hünkara dair aktarmak istediğim anekdot ona duyulan bir sevdayla ilgili.
 
 Artık günlük aşkların yaşandığı, sevilenin görmeyince unutulduğu, aşkın yalnızca cinsellik koktuğu, mana aşkına en önemli yol olan kula duyulan sevdanın çoktan unutulduğu çağımızda, umarım ki bu hikâye “aşk”ın ne olduğunu tekrar sorgulatır bizlere… 
 
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalmaktadır. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır. Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönmektedir.
 
Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur. Lâkin ümitsiz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı, diğer tarafta basit bir cariye... Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz seviyeye ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir. Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devâsâ farkın kendini engellemesi arasında bocalayan cariye Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halife hazretlerinin yatağına bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır:
“Derdi olan neylesin?”
Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Ve kâğıdın arkasına cevabını yazar:
“Derdi neyse söylesin.”
Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra Cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kâğıdı arar. Kâğıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına kâğıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye, kâğıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ekler:
“Korkuyorsa neylesin?”
Akşam olur. Halife çadıra döner. Kâğıdı okur ve cevabı yazar:
“Hiç korkmasın söylesin.”
Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecek. Ne olacaksa olsun artık. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip Halifeyi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur.
Cariye, Halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Selim Han "Buyurunuz, sizi dinliyorum" deyince, cariye bütün cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle: "Efendim...” der. “Cariyeniz..." ve cümlesini tamamlayamadan “ALLAH!” diye feryad ederek yığılıp kalır. Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında Koca Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der:
“Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda ölür.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Alev Ayyıldız Arşivi