İnsanlar üzerinde sağlanan rantların şüphesiz en çirkini ölü üzerinden yapılanıdır. Hele birde vefat sansasyonelse, ortalık bir anda karışıverir. Herkes içinde ne varsa dile getirerek, kendi duygularını merhum üzerinden sıralar. Ölümden önce suskun olan diller birden bülbül gibi şakımaya başlar.
Ölü yiyicilerin rantlarına geçmeden önce ülkemizde de sonradan peydah olan kimi çirkin ve özenti adetlerden bahsetmek istiyorum. İlki Zaytung’un son dakika haberlerine bile mizahi bir dille konu olan, markalı, kalın çerçeveli gözlük takma modası. Giyin siyah şık bir “tuvalet” ( bu tabirde ne demekse), tak en fiyakalısından kara gözlükleri, hafif asık bir yüz, ciddi vakur bir duruş. Oldu sana on numara cenaze kıyafeti. Renk cümbüşüyle cenaze yerine gitmek doğru değil ama gördüğümüz fotoğrafta samimiyetten uzak geliyor. Son zamanlarda diğer meşhur ölümlerden hatırlanmasa da giderek artan şehit cenazelerinde böyle bir tabloya rastlayanınız oldu mu ?. İçin yanan aile, nasıl görüneceğinden çok İslam’ın emrinden çıkmadan, acısını nasıl yaşayacağını düşünüyor.
İkinci mevzuda cenazede söylenen sözler. “Mezarın ışık olsun, huzur içinde uyu” falan. Böyle konuşan ağabeylere yada ablalara sormak istiyorum?. “Işık içinde uyu” sözüne karşı , “Kabrin nurla dolsun” demekten niye çekiniyorsunuz ki?.Bu sözleri kullanınca çok mu dindar görünmekten ( yada sizin bakış açınızla çok mu geri kafalı, yobaz olmaktan) korkuyorsunuz?.
Olmadı lafınızı tescil ettirmek için kabrin içine, iki tane en uzun dayanan pillisinden takın kandilleri, harbiden mezar ışıkla dolsun. Rahat uyu lafıysa ayrı bir fiyasko. Ne bekliyorlar, ölünce buradaki gibi uyuma halimi oluyor?.
Hz. Ömer gibi bir şahsiyet bile, vefatının ardı aylarca kabir hesabı verdiğini rüyasına girdiği kişiye söylerken, CENAZE NAMAZININ ardı, “ışıklı, uyumalı” cümle kuranların durumu, Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benziyor.
Bütün bunlar bir yana birde alkışlama modası var ki durumu algılamaya idrak kabiliyetim yetmiyor. Acaba alkışlayanlar ne güzel öldün diye mi tempo tutuyor? Islıklar, sloganlar ve karanfil atmalarsa ayrı bir vaka. Böyle yaparak kendilerini mi teselli ediyorlar? Ben yaşıyorum, ben yaşıyorum, sen öldün güle güle deyip nispet mi yapıyorlar?.
Yoksa bu gösteriler, kendilerince arkasından bir Fatiha göndermek istememenin farklı bir versiyonu mu?. Aslında yaptıkları hareketler, hani o çok küçümsedikleri ve ülkenin o hale gelmesinden korktukları Arap’ların eski bir âdeti.
Cahiliyet zamanında müşrikler Kâbe’nin etrafını dolaşıp ıslık çalar, el çırparlarmış ve öyle ibadet ederlermiş. İşin trajikomik tarafına bakın ki farkında olmadan onları taklit ediyorlar?
Kayıpların ardı saçını başını yolmak, çığlıklara dönüşen ağıtlar yakmak ne kadar çirkinse, samimiyetten uzak bu sözler ve böyle görüntülerde bir o kadar kötü.
Bütün bunlar bir yana, cenazeler üzerine basının tutumu, incelenmesi hatta tez haline getirilmesi gereken bir konu. Rakip yayın organına söylenmek istenen ne varsa merhum ya da merhume aracılığıyla gerçekleştirilmekte.
Geçmiş yıllarda örneğini Defne Foster’da yaşamıştık. Bugünse Meral Okay’da, Mehmet Haberal’ın annesinde izliyoruz.
Çalışmaları kadar, ölümü de büyük yankı uyandıran Meral Okay’ı “azize” ilan etmeye çalışanların , “O kadın öldü” manşetiyle Yeni Akit gazetesine ve habervaktim’e saldırılarını görüyoruz. Gerçi yakılma talebi gerçekleşseydi bu benzetmeyi yapamayacaktım ama Okay hakkındaki tartışmalar, kemikleri toz oluncaya kadar süreceğe benziyor.
Senaristliği yaptığı Muhteşem Yüzyıl adlı dizi ile Osmanlı'nın tüm milli ve manevi değerlerini ayaklar altına alan Meral Hanım, üzerinden bu tür tartışmalar girmek çokta gerekli değil aslında. Osmanlı Sultanını uçkur düşkünü, eşini de giydirdiği kıyafetlerle kimi erkeklerin , fantezisi haline getiren Okay üzerine, yorum yapmaya bile gerek yok. Hesabını kendisi gerçek âlemde verecek.
Geçmişte tıpkı Türkan Saylan’da olduğu gibi, Okay’ı farklı bir şekilde konumlandırmaya çalışanlara, muhtemelen yaşasaydı kendisi de kızardı.
Bu tür vefatlarda tehlikeli olan mevzu, manevi değerlere önem vermeyen ve karşı olan kişilerin, toplum önderi gibi sunulması. Onları eleştiren Akit gazetesi başta olmak üzere İslam’ı hassasiyeti olan insanları ise adeta yobaz olarak lanse etmeye çalışmaları.Zaten toplumumuzun kimi kesiminde mevcut olan, korkulası baskıcı Müslüman kavramını kendilerince güçlendirmeleri.
İslamiyet’in hoşgörüsünden uzak, Vurun Kahpeye kitabındaki gaddar hoca imajını güçlendirmeye çalışmaları. İnsanların dine olan korkularını arttırmaları. Tıpkı 28 Şubat örneğinde inanç hassasiyeti olan insanların, üzerine yapıştırılan yaftalarda olduğu gibi.
Ayrıca ortada ciddi bir iki yüzlülük var. Toplumun kalbini yumuşatmak için vefat ardı hadislerden yararlanarak örnek veren isimler, vaktiyle başka ölümler için "Yatacak yeri yok", "Cezasını buldu" gibi başlıklar atmıştı.
Gelelim diğer cenaze olan Mehmet Haberal’ın annesinin vefatına. Bu ölüm üzerinden Ergenekon davasını sulandırmaya çalışarak, ölüm üzerinden duygu sömürüsü yapanların tavırları, enderi görülmemiş bir örnek. Ayrıca bir kaç gün önce, üzüntülerinin fotoğrafını kahkalarla çekilen resimlerde gördük. Bol gülüşmeli fotoğraflar bir yana cenazenin gövde gösterisine dönüşmesi de işin içinde başka çıkar hesapları olduğunu gösteriyor.
Haberal’ın annesinin cenazesinde gövde gösterileriyle karşılanması, ölüme hürmetle ne kadar bağdaşıyor. ? Ortama adete isyan havası vermeye çalışanlar, merhumenin üzerinden rant yaparak, Hükümete muhalif olmanın Ergenekon’u sulandırma peşindeler.
Muhakkak ki, her nefis ölümü tadacak. Değişen isimlerle birlikte yorumlarda farklılaşacak. İlginç olan ölen kişiden çok ülkedeki siyasi tablolar üzerinden vefatların değerlendirilecek olması.
Ne denilebilir ki Allah ölümü üzerinden rant edilenlerden etmesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.