Bilge Kralın torunlarına vefa vaktidir

Bilindiği gibi, İslam’ın etrafında sıkıca örgütlenen ilk çekirdek kadroya yönelik

baskı ve şiddetin dayanılmaz boyutlara ulaşması üzerine, Allah’ın sevgilisi onlardan bir

kısmını Medine’ye, bir kısmını ise Habeşistan’a göndermişti. Bugün Somali denilen bu

ülke, o dönemde ekonomik ve ticari açıdan oldukça iyi bir durumdaydı ve refah düzeyini

yüzyıllar boyunca korumuştur. Ta ki, batılı ülkelerin lanet olası coğrafi keşiflerinin sonunda

sömürü odağı haline gelen ülkelerden biri oluncaya kadar... O gündür bugündür diğer pek

çok üçüncü dünya ülkelerinde olduğu gibi yer altı ve yerüstü kaynaklarının çoğu bazı batı

ülkelerinin hazinesine veya zenginlerinin banka hesaplarına akmaya devam etmektedir.

 
Onlar, iki cihanda da lekelidir... Şeytanlığı suratına aksetmiş olan tanınmış bir Avrupa ülkesi

cumhurbaşkanı Libya’daki muhaliflerin Trablus’u ele geçirmesinin ardından apar topar bir

açıklama yaparak “Muhaliflerin cesaretini selamlıyorum!” demekle kendince sempatik ve

yanlarında görünmeye çalışırken, orada yeni kurulacak düzenden koparabileceği şeylerin

hesaplarını yapmakta olduğunu fazlasıyla açık ediyor. Nitekim NATO müdahalesini ilk

saldırılara öncülük ederek başlatan da kendisiydi. Demokrasi ve özgürlük söylemlerini bu

kadar sevdiği halde koskoca bir açık hava hapishanesine ve işkencehaneye dönüştürdükleri

Cezayir’in zavallı halkının ölümcül sessizliğinden neden rahatsızlık duymadığını sormak

gerekir. Cezayir’den daha katı bir diktatörlük Afrika’nın neresinde vardır? Kısacası,

Avrupa kıtasının günümüzdeki yüksek refah ve mutluluğu, önemli ölçüde üçüncü dünyanın

sömürülmesine dayalıdır, bunda hiçbir kuşku yoktur.

 

 
Tahmin ediyorum ki, dünya savaşlarının ardından Afrika için masa başında yine
batılı devletlerce dik ve yatay düz çizgiler halinde çizilmiş ülke haritalarının her birinde

ileriye dönük fitne ve fesat yatırımları yapıldığı bilinen bir gerçektir. Bunların çoğunda etnik

toplulukların bir kısmı bir ülkenin, diğer kısmı başka bir ülkenin sınırlarında bırakılarak,

ayrıca her ülkede azınlık olan gruplara devlet yönetimleri ve en verimli topraklar verilerek,

bugün halen tüm şiddetiyle devam eden siyasal ve etnik temelli kanlı savaşlara iyi bir zemin

hazırlanmıştır. Somali, o dövülen, sövülen, etnik iç çatışmalarla karşıştırılan ve böylelikle

kolayca sömürülen o ülkelerden biridir.

 

 
Asıl dikkat çekmek istediğim nokta istediğim şudur: O gün yıldızlardan bir bölümünü Somali’ye gönderen Efendimiz onları uğurlamadan önceki görüşmelerinde gönül rahatlığı içinde:
“Orada adil bir melik vardır, hiç kimseye zulmedilmez.” demiştir.
Gerçekten de övdüğü ve güvendiği Melik Efendimiz’i hayal kırıklığına uğratmamış,

Müslümanlar oraya vardıklarında onları sevgiyle karşılamış, korumuş ve dertleri ile dostça

ilgilenmiştir. Mekke site devletinden kendisini kandırmak ve onlara karşı kışkırtmak için

gönderilen elçilerin sözlerine kulak asmamış, bilakis Tevrat’ı ve İncil’i çok iyi bildiği

için, orada verilen bazı bilgilerden yola çıkarak zihin ve kalbinden Hz.Muhammed’in ışıl

ışıl risaletine ulaşan sağlam mantık ve gönül köprüleri inşa etmekte gecikmemiştir. Bu

bağlamda, “Nasıl ki Musa ‘Merkebe binecektir.’ diyerek İsa Mesih’in geleceğini müjdeledi

ise, İsa Mesih de ‘Deveye binecektir.’ diyerek O’nu müjdelemiştir.” diyerek doğruya ulaşmış, hatta O’na duyduğu inanç, aşk ve hasretin doruğa çıktığı bir gün çevresindekilere “Ah, keşke O’nun yanına gidebilseydim de hizmetçisi olsaydım! Bir bilseniz, bunu ne kadar çok isterdim! Kuşkusuz onun hizmetçisi olmak, burada bir kral olmaktan çok daha güzel ve

hayırlı olurdu!”demişti…

 

Bu güzel ilişki tek taraflı değildi elbette. Allah’ın Resulü onunla olan iletişimini çeşitli yollardan sürdürüyor, dahası o alçakgönüllü temennisine aynı şekilde karşılık vermeye çalışırcasına gönderdiği heyetlere kendi elleri ile servisler yaparak hizmet ediyordu. Böylece,yıllar birbiri ardınca geçip gitti…

 

Nihayet bir gün “Kölelerin ve Kralların Ortak Efendisi” Medine’de yıldızları
(sahabileri) ile otururken doğruldu ve en hüzünlü haliyle:
“Bugün bir kardeşiniz vefat etti. Haydi kalkalım ve cenaze namazını kılalım.” dedi.

Sahiden de o saatte adil Melik Yüce Sultan’a kavuşmuştu… Tüm güzelliklerin biricik kaynağı olan o Büyük Sultan’ın ve sevgilisinin yürekleri kavuran aşkı ve hasreti içinde…

 

 
Kaderin ne garip bir cilvesidir ki, o zaman biz Müslümanlara sahip çıkarak
İslamiyet’in tüm görkemi ile yirmi birinci yüzyıla kadar ulaşıp hayatlarımızla birlikte

sonsuzluğa erişimimizin yollarını da aydınlatması kavgası ve sürecinin önemli kilometre

taşlarından biri olan o bilge kralın torunları, ne yazık ki bugün bütün dünyanın gözleri önünde

açlıktan bağıra bağıra, inleye inleye ölmektedir... O gün bizi onlara muhtaç kılan Allah, bugün onları en zor halde bizim önümüze koymuştur.

 

 
Şimdi onlara yardımcı olmak, insanlığın en büyük erdemlerinden biri olan “vefa”nın
gereğidir. O iyi yürekli Kral’a borcumuzu ödemenin tam vaktidir…
Unutmayalım: Bayramdan sonra da bankalarda Kızılay ve Başbakanlık adına açılmış

hesaplar aktif durumda olacaktır. Açlıktan ölen o yavrucuklarımıza yapacağımız yardımları

bir düzene oturtalım. Az da olsa, her ay düzenli olarak yardımlarımızı sürdürelim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi