Alev Ayyıldız
Alev Ayyıldız

Bedel ve kefaret

Patlayan Düdüklü Tencere Değildi

Şimdilerde kadınlara mutfakta yardımcı olmaya yönelik cihazlar çok olsa da bilenler hatırlar geçmiş yıllarda bu denli fazla değildi.

Düdüklü tencerenin kullanımının yaygınlaştığı zamanlardı.

Teyzeler, ablalar, bacılar bu olağanüstü (?)aleti eşlerine aldırıyor, ne denli çabuk yemek yapıldığını tenceresiz komşularına böbürlenerek anlatıyordu

 O yıllarda sıklıkla duyulurdu. Elinde düdüklü tencere patlatan hanımların dramı. Parmaklarını kopartanlar, mutfağı savaş alanına çevirenler….

Bin türlü hikâye anlatılırdı. En çok kullanılan ifade “Bomba gibi patladı” sözleri olurdu.

Duyduğum haberlerin  etkisinde midir nedir geçmişte düdüklü tencereyle yapılan her yemek bitene kadar annemin yanında beklerdim. Allah korusun bir şey olursa tencere patlarsa yanında olmak, yardım etmek için.

Yıllar geçti tuhaftır hala korkarım tencereden. Araya ayrılıklar girse de annemin meşhur tencereyle yemek yapacağını duyduğumda ararım hemen “Anne dikkatli ol, tencere patlamasın”…

Aynı bildik sözcükle cevap verir “Kızım ben çocukmuyum. Dikkat ederim”.

Bingöl’de canlı bombanın üzerine atlayıp kendini feda eden ama onlarca insanı kurtaran şehit Hatice Belgin’in haberini gözyaşları içerisinde okurken ilginçtir valide aklıma geldi.

Günde onlarca kez aradığım, ilk telefonu açtığında“Annem, ömrüm sana feda olsun” dediğim, düdüklü tencereyle yemek yaparken hala dokuz doğurduğun annemi hatırladım.

Hatice Hanım bomba etkisi bırakan (?) düdüklü tencereden dolayı değil, bizzat canlı bombayı etkisiz hale getirmeye çalışırken ölmüştü. Patlayan ev hanımlarının korkulu rüyası tencere değil gerçek bombaydı.

Kendi küçük ama abartılı evhamlarımın arasında Bingöl’lü şehit kardeşimizi ve kızlarının yaşadıkları o denli boş göründü ki gözüme utandım.

Ardından Hatice hanımın kızlarını düşürdüm. Başkaları için ölüme yürüyen, canlı bombayı dahi son ana kadar sözle ikna etmeye çalışan, başkaları için canını feda eden kutlu kadının kızlarını…

Yıllar yılı tencere paranoyasını atamamışken, annelerinin kanlı görüntülerini gören kızların psikolojisiyle ürperdim

Üzüntüleri, acıları, bir annenin gözünün önünde can verdiğini görmenin tarifsiz ıstırabı…

Bir daha asla anneleriyle paylaşamayacakları mutluluklar ve son anda kanlar içindeki görüntüsüyle ölen bir kadın.

Hatice hanımın vefatının ardından söylenmesi gereken her şeyi eşi söyledi. Terörü ve BDP’yi en doğru sözcüklerle aktardı.

Hükümet ya da muhalefetten gerekli ilginin olmaması da işin daha üzücü boyutu.

Kimileri 29 Ekim kutlamamalarının yapılmamasıyla laiklik elden gidiyor zırvasında, kimileriyse milliyetçilik söylemlerine ters geleceğinden korkarak kendi vatandaşına sahip çıkamıyor.

Muhalefetin hesabı , iktidarın nedensiz sessizliğiyle birleşip olay unutulsa da , umudum Hatice Hanım’ın fedakarlığının Hak katında karşılık görmesi ve azda olsa insanlar arasında duyulması.

Başkaları için canını feda eden bu kutlu anneyi, gönderdiğim fatihaların âminindeki, gözyaşlarıyla uğurluyorum, Bilenler ve inananlarda böyle uğurlasın…

 

Bedel ve Kefaret

Yanılmıyorsam Kanal A’daki programında Alper Tan’dan dinlemiştim. Yapılan bir istatistiği aktarıyordu. Türkiye’de en çok şehit hangi ilden verilmişti diye. İlginçtir nüfus yoğunluğuna göre hesaplandığında İstanbul’dan sonra ikinci sırada Hakkâri yer alıyordu.

Hani şehir merkezi dâhil olmak üzere çatışmasız gün geçirmeyen Hakkâri…

Terör bölge insanını; çatışmalar, sivil kayıplar, ekonomik engeller, eğitimde yetersizlik ve adını saymadığım birçok problemle karşı karşıya bırakmakla kalmıyordu. O civarı iyi tanıdığı için Doğu ve Güneydoğu’da askerlikle görevlendirilen evlatlarını da alıyordu.

Doğulu olup ölmek çoğu zaman içleri yakan manzaralarla ortaya çıkıyordu. Kardeşi kardeşe katlettirmenin kan bağıyla bire bir yaşandığı nice dramlar sergilenmekteydi.

Filmlere bile konu olmuştu. Biri terörist diğeri asker iki kardeş karşılaşıyordu.

Asker olan soruyordu “Ağabey çatışmada karşılaşsak bana ateş edecek misin” diye?

Düşünürümde neyin bedeliydi yaşananlar, neyin kefareti ödenmeliydi ki birilerinin gözü doysun.

OHAL dönemleri dâhil kuş uçurtulmayan yerlerde büyük çapta uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapanların bedeli değil miydi çatışmalar?

Ermeni devleti hayalleriyle başlayan ve vaat edilmiş topraklar içinde yer alan alanların koparılmak istenmesinin bedelimiydi?

Yâda kurtarıcı rolü oynayıp, İsrail başta olmak üzere paraya göre efendi seçen sözde siyasetçilerin, Ramazan ayında Bodrum’da daha fazla kadeh tokuşturmalarının mı kefaretiydi?

Belki de Türkiye’nin doğusu ve batısı arasında keskin çizgilerle ayırmaya çalışan ve adete diğer tarafı uzaylı gibi algılatma çabasına olan basının, bilinç altına yerleştirdiği imgelemenin bedeliydi?.

Daha sizlerce binlerce neden sayılabilir terörün oluşturulmasında. Duruma ve konuma göre sebepler değişse de ödenilen bedelin ağırlığı hep aynı oluyor.?

24 şehidin ardından kimileri timsah gözyaşı döküp, kimileri ayrımcılığı körüklese de hep olduğu gibi ateş düştüğü yeri yakıyor ve gündem başka bir konuyla değişiyor.

Planın içinde plan yapanların oyunlarını ise başka gelişmeler bozabiliyor.

Tıpkı yürekleri yakan Van depreminde yaşandığı gibi…

Anadolu insanı kim ne derse desin, kim ne yapmaya çalışırsa çalışsın herhangi bir durumda yeniden birlik olabileceğini gösteriyor.

 Van için tüm ülke tek yürek olurken yaşanan acı gözyaşlarına karışıyor ama yürekler birlikte atıyor, acıda sevinçte binlerce yıldır olduğu gibi gene birlikte paylaşılıyor…

Van depreminde ki birliği ve beraberliği görenler başka bedeller eşliğine bizlere daha neler ödettirecekler bilinmez ama görülen gerçek birliğin hiçbir zaman bozulmayacağı…

Selam ve dua ile

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Alev Ayyıldız Arşivi