
BAŞÖRTÜLÜLER VE KOKANALAR
Başörtüsü sorunu, baştan beri her iki tarafça da abartılmıştır. İslami duyarlılığı yüksek olan çevreler onu dinin özellikle kadınlara bakan yanının başlıca sembolü olarak görmüş ve bu konuda gereğinden fazla tepkisel davranmıştır. Kadının dindarlığı tesettürü ile özdeş sanılmış, o gürültü içinde hiç kimse kadının dinle ilişkisini namaz, oruç, zekat ve haç gibi herkes için çok daha önemli olan farzlar açısından değerlendirme fırsatı bulamamış ya da yerleşik geleneksel bakış açısından böyle bir gereksinim duymamıştır. Bizim için İslami emirlerin önem sıralaması içinde kadın için başörtüsünün kaçıncı sırada olduğu üzerinde hiç kafa yorulmamış olması, kadınların başörtülü olup olmamasından daha büyük bir sorundur.
Açık söyleyeyim: Bu insanların fikri yoktur, önyargıları vardır, korkuları vardır, kabusları vardır. Ağızları ile başka organları yer değiştirmiş gibi konuşurlar. Daha doğrusu konuşmaz, sesler çıkarırlar. Fikir sandıkları şey, evlerinin balkonunda rakı veya bira içmek ve malum içgüdüsel isteklerini özgürce doyurmaktır. Evet, hepsi budur. Bunları yapar ya da yapana “Niye öyle yapıyorsun?” diye sormazsanız, sizden aydını yoktur.
Anlayacağınız, en az yirmi yıldır bir kaşık suda fırtınalar koparılmaktadır. Kuşkusuz bunun sorumlusu tek değildir; fakat büyük sorumlu bu çevrenin ta kendisidir. Bunlar “Büyük Türkiye” istemezler. Küçük, ama istedikleri gibi at oynattıkları, tepindikleri, kudurdukları bir Türkiye isterler. Büyük bir ülke istemiş olsalardı, böyle önemsiz bir işle yirmi yıl boyunca ortalığı velveleye vererek ülkenin enerjisini tüketmezlerdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.