
BAŞ TERÖRİSTİN SUNAĞINA YENİ KURBANLAR
Şemdinli’de yaklaşık iki haftadır farklı bir terör baskısı ile karşı karşıya bulunuyoruz. Hesapta ilçeyi ele geçirip « kurtarılmış bölge » ilan edeceklermiş… Tabii o da aynı hesaba göre Kürtlerin yoğunlukta olduğu diğer yerleşim birimleri için bir domino etkisi yapacak ve böylelikle en azından bölge çapında bir halk ayaklanması gerçekleştirerek « Arap Baharı »nı Türkiye’ye taşıyacaklarmış… Şemdinli’de geri dönmemek üzere ölümün kollarına sürülen o birkaç yüz kişilik yemlik grubun hali içler acısıdır. Çünkü geri dönüp kaçmaları halinde, bizzat örgüt tarafından öldürüleceklerini çok iyi biliyorlar. Bu nedenle, kendilerini şimdiden « ölü » saydıklarını söyleyebiliriz. Onlar, örgütün lider kadrosunun, daha doğrusu « uyuşturucu baronları »nın kaçırarak veya kandırarak ölüm tuzağına düşürdüğü ne ilk ne de son kurbanlar olacaklardır. Başteröristin sunağına adanmış bu zavallı kurbanlar öldükten sonra dönüp lüks yemek masalarında veya çıtır kızların şenlendirdiği yatak odalarında kendilerine ortak olamayacağı ve kendilerine bir zararları dokunmayacağı için, bu sefer de efsanevî rol modeller haline getirilerek saf, aklı ermeyen, yeni kurbanların ağzına yem olarak atılacaklardır. Şişman baronlar için çarkın dönmesi gerekiyor.
Kimileri bu olayın Suriye yönetimi tarafından planlanıp kışkırtıldığını düşünüyor olabilir ; ama bu doğru bir yaklaşım değildir. Beşşar Esad’ın derdi başından aşmıştır. Mesele, başteröristin yazının başında dile getirdiğimiz hesapla genel bir kalkışmayı tetikleyebileceğini zannederek böyle bir saldırı emrini vermiş olmasından ibarettir. Derdi ise, dışarı çıkmaktır. Diğer bir deyişle, bütün bu kargaşanın tek saiki ve sebebi, onun serbest kalma isteğidir.
Peki serbest bırakıldığı zaman olaylar durulacak mıdır ? Kesinlikle hayır ! Türkiye demokratik ve kültürel haklar bağlamında attığı dev adımlarla daha önce dillerine sakız ettikleri bütün hakları vermiş olduğu halde, geldiğimiz noktaya bakın ! Elbette ki, bu hakların iadesi gerekiyordu ; ama bunların taviz vererek susturulamayacağını nihayet anlamış olan hükümetin şiddetin dozunu ve baskısını arttırmaktan başka çaresinin kalmadığı da çok açıktır. Bereket versin ki, hükümet hesabının kendisinden sorulduğu bir mücadelenin insiyatifini de kendi eline alarak akıllılık etmiştir. Bu süreçte, daha önce hiç olmadığı kadar sistemli, etkili ve hızlı bir kavga verilmektedir. Bazıları terör örgütünün psikolojik savaş taktiklerine alet olarak şehit olan asker sayısının az gösterildiğini söylese de, aslında durum tam tersidir. Çünkü orada ölen Kürt çocuklarının anne ve babaları da bu olaylardan hoşnut değildir ve her gün televizyonların karşısında yürekleri avuçlarında hop oturup hop kalkmakta, kara haberler onların ocağına da ateş düşürmektedir. Ellerinde olsa, Türk anne babalar çocuklarını o bölgede askerlik yapmaya gönderirler mi dersiniz ? Aynı şey orası için de geçerlidir. Hiçbir Kürt anne baba çocuğunun zorla veya kandırılarak dağa çıkarılmasına razı olmayacağı gibi, ömrünü her gün oğlunun ölüm haberini bekleyerek geçirmeyi de asla istemez.
Burada bir kez daha söylüyorum : Arap baharını Türkiye’ye taşımak filan gibi söylemler işin mavrasıdır. Esas olan başteröristin dışarı çıkmak için planladığı saçma sapan bir taktikten ibarettir. Çünkü Arap baharı, asırlık diktatörlükleri yıkmak ve yerine demokratik parlamenter düzenler kurarak insanca yaşamak için başlatılmış bir ayaklanma sürecidir ; oysa burada olan şey tam tersidir. Terör örgütü, demokratik bir ülkenin bir bölgesinde despot ve otokrat bir adamın liderliği altında, bugün bir biri ardınca yıkılmakta olan Ortadoğu şeyhlikleri ve hanedanlıkları gibi bir diktatörlük rejimi kurabilmek için uğraş vermektedir. Dünya halkları artık bıkmış usanmış olduğu baskıcı ve zalim diktalardan özgürlükçü bir demokrasiye, onlar ise demokrasiden baas tipi bir otokrasiye doğru koşmaktadır. Böylece, cahilliğin, budalalığın, ahmaklığın ve akılsızlığın en çarpıcı örneklerinden birini vermektedirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.