BANA GÜNEŞİ GÖSTER

Şu yorgun yerkürede mutluluğun esrarının tercihlerde saklı olduğunu vaktinde anlayabilen kaç kişi yaşamıştır acaba? Hayatının boşa gittiği kanısına kapılmadan gülümseyerek yaşadığı vadenin sonuna geldiğinde, dünyayı sevgi ve şükranla selamlayarak veda eden kaç kişi olmuştur? Her konuda karşı karşıya geldiğimiz binlerce seçenek arasında en doğrusunu seçtiğinden kesin olarak emin olduğunu kalbinin itirazlarını susturacak kadar büyük bir güven ve inançla söyleyebilecek kaç kişi vardır aramızda? Vakti geldiğinde önümüzde duran binlercesi arasında yeteneklerimize  en uygun ve bizi en çok mutlu edecek olan mesleği seçebildik mi örneğin? Milyarlarca seçenek arasından bizi en çok mutlu edecek kadını veya erkeği seçmeyi başarabildik mi? Yoksa en son bakılması gereken seçeneklerden birini mi bulup tercih ettik? İçimizden kaç kişi eşinin veya sevgilisinin en iyi seçenek olduğundan emindir? Birkaç yıl önce doğru kişiyi bulduğunu düşünenler, acaba yanılmadıklarından hala emin midirler?

Sorun şudur ki, her konuda seçeneklerimiz sayısız olduğu ve bazı konular “hayat tarzının seçimi” anlamı taşıdığı halde, hayat onlardan sadece ikisini bile deneyemeyeceğimiz kadar kısadır. Bu sınırlılık, dünyada mutluluğa ulaşma olasılığının sınırlılığı ile doğrudan orantılıdır.

Bir şekilde mesleğinizi seçersiniz. Yani yaşam biçiminizi… O mesleğin size uygun olmadığını anlamanız için aradan en azından “yıllar” geçmesi gerekecektir ve geri dönmek için vakit çok geç olmuştur. Artık yeni bir mesleğin eğitimini almak için zamanınız kalmamıştır.

Bir şekilde eşinizi seçersiniz. Yani yaşam biçiminizi… Birbirinize uygun yaratılmamış olduğunuzun farkına vardığınız gün birdenbire eşinize dönüp dikkatle bakarak “Bu da kim yaw!” dediğiniz anda büyük olasılıkla vakit geç olmuştur. Yerleşik bir düzen kurulmuştur, alışkanlıklar oluşmuştur, etrafınızda çocuklar cıvıldamaktadır.

Yapılmaması gereken şey, henüz vakit varken, yani ilk gençlik yıllarında her konuda bir ömür boyu dayanabilecek kadar sağlam tercihler yapabilmektir; ancak bunu kime söylüyorum ki? Ne kadar söylesek de kimse umursamayacaktır. Çünkü insanlar her yaşta büyük, her yaşta bilgincedir. Özellikle bugün, internet teknolojisi nedeniyle Ademoğlunun masumiyeti bitmiştir. Örneğin eskiden insanların pek çoğu evlenecek yaşa gelip dünya evine girmeden önce karşı cinsin bedeninin bazı bölgeleri hakkında anlatımlar ve hayal gücünün sunduklarından fazlasını bilmezdi. Karşı cinsin bedeni ve ruhu, önünde uzayıp giden bitimsiz bir gizemler ve düşler evreni olarak dururdu. Bugün ise beş yaşındaki bir çocuk çıplak bedenleri, ilişkileri doğumanına dek tüm aşamalarıyla en açık şekilde ve istediği kadar görebiliyor. Üniversiteye yeni başlamış  bir yeniyetme bana:

“Türkiye’nin sorunlarını sizden çok daha iyi bildiğimden kesinlikle eminim hocam…” diyebiliyor.

“Doğrudur, biliyorsundur.” dedim. Sormayı unuttuğum için, ne zaman doğdu da otuz yılda öğrenebildiğim şeyleri hangi arada öğreniverdi bilemiyorum.

İnsanın kafası her şeyin kendi bildiğinden ibaret olduğu zannında donup kalırsa, yeni bir şey öğrenme gereksinimi duymaz ve başkalarını dinleme lütfunda bulunmaz; oysa karşımızdaki küçük bir çocuk da olsa iyi gözlemlemek ve dinlemek zorundayız. Öğrenmemiz için dönüp bize bir şey anlatması gerekmez, burada daha aktif olan etken kendi gözlem yeteneğimiz ve aklımızdır. Sayısız seçenek arasında dolaşıp dururken, bazen çocuklar ve ilkokulu bile okuyamamış insanlar da bize parlak fikirler ve ilhamlar verebilirler.

Herkesi iyi dinlemek ve her şeyi iyi gözlemlemekle, daha güzel ve güçlü tercihler yapabiliriz. Mütevazi olmak, hatta insanların en bilgisizi olduğumuzu sanmak, bizi öğrenmede daha telaşlı, hevesli ve etkin kılabilir.

Okumuş olabiliriz; ama doğru bilgiye ulaşmak için bundan daha fazlasına ihtiyacımız olduğu bellidir. “Eşya ve olayları doğru okuma”yı bilmemiz şartıyla, herkes bize güneşi gösterebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi