
Mert Aslan
ALLAH'A YER AYIRDINIZ MI?
Yayınlanma:
Size korkunç bir şey söyleyeyim: Gerçek şu ki, Müslümanların çoğunun Allah’ın varlığına olan inancı yüzde yüz değildir. Eğer o kesinlik içinde inanmış olsalardı, davranışları bugünkünden çok daha farklı olurdu. Allah’a inancınızın sağlamlık derecesini sık sık kontrol etmenizi öneririm. Aksi halde, ölüm geldiğinde şeytan aklınızı kolayca çelebilir…
Yazımın asıl tonu bu değildi aslında. Sevmediğim şeyleri başa alıp, sevdiğim şeyleri sona bırakma huyumdan dolayı böyle yaptım. Şimdi, başlamamız gereken yerden başlayabiliriz.
İnsan kalbi, “Yere göğe sığmadım; mü’min kulumun kalbine sığdım.” diyen Allah’ın en sık uğrak yeridir, hatta konutudur. Ona dokunduğunuz zaman göklere, yani doğrudan doğruya Allah’a dokunmuş gibi olursunuz. Onu mutlu ettiğiniz zaman Allah’ı mutlu etmiş olur, kırdığınız zaman ise Allah’ı gücendirmiş olursunuz.
Geçmişe dönüp baktığımızda, kuşkusuz hepimiz yapmış olmaktan dolayı gurur duymadığımız işlerimiz olduğunu görürüz. Erkekler açısından sözünü ettiğim elem verici anıların birçoğu kadınlara dair olmakla birlikte, bana göre genel olarak bakıldığında bunların en üzücü olanları, içinde birilerinin kalbini kırmış olduğumuz işlerimizdir. Bir parça katı bir tutum gibi görünebilir; ama ben (yine hata yaparak) birinin kalbini kırmış olup da pişmanlık ve vicdan azabı çekmeyen kimselere saygı duyamıyorum… Kıyaslama yapmış olmak istemezdim; ne var ki şimdiye kadarki gözlem ve deneyimlerim bana kadınların insan kalbini örseleme konusunda erkeklerden çok daha hızlı ve katı olduklarını göstermiştir. Bu durum özellikle karşı cinsle ilişkiler noktasında geleneksel kültürün bariyerleri ile daha sıkı kuşatılmış olmaları kadar, empati dediğimiz insani erdemi geliştirmeye ve kullanmaya erkekler kadar gönüllü olmamalarından da kaynaklanmaktadır. Her neyse…
Bencilliğin kalkış noktası da budur. Kim rahatına daha düşkünse ve kim başkalarının derdiyle dertlenme konusunda daha çekimser davranıyorsa, o daha bencil olur. “Eğer bir gün bir konuda birilerinden mutlaka anlayış ya da destek istemeniz gerekirse, öncelikli tercihiniz erkekler olsun. İnanın, kadınların çoğunluğu da böyle düşünüyor.” diyorum ve iddia ediyorum… Ve bağlam açısından, “İnsanları değil, ama kesinlikle Allah’ı sığınak edinelim. Bizi annemizden daha çok seven o Yüce Sultan’ın kucağı, en güvenli barınaktır.” diyorum.
Allah’ı bırakıp kalbinizi bir kadına veya erkeğe verdiğiniz vakit, erinde veya gecinde o kalbin kırılması mukadderdir. Bir gün, mutlaka ve fena halde örselenecektir. Bundan, zerre kadar şüpheniz olmasın. Birini çok sever de ona “Kalbimi sana verdim.” anlamına gelebilecek bir söz söyler veya böyle bir tavır içine girerseniz eğer, kalbiniz ona yar olmayacak, çok geçmeden bizzat onun tarafından ayaklar altına alınarak çiğnenecektir. Kalbinizi kime ya da neye vereceğiniz konusu, sizin için en çetin testtir. Nitekim içinde bulunduğumuz sınavın ana teması da budur…
Ara sıra metropolün akıp giden kalabalıklarından ve ağır gürültülüsünden başımızı kaldırıp Evrenin Sultanı’nın “nasıl biri” olduğu üzerinde beş dakika düşünemez miyiz? Acaba O nasıl biridir? Kişisel özellikleri ve kullarına bakışı nasıldır? O’nun saltanatı nasıl bir yerdir? Bizler örnek olarak yarattığı
Yıldız Yetiştiren Adam nasıl biridir? Günlük yaşamında neler yapardı? İnsanlarla konuşurken vücut dili nasıldı? Sesinin tonu nasıldı? İnsanlara nasıl dokunurdu? Gözleri nasıl bakardı acaba?
Hepimiz bu yünde hatalar yapmış, kalbimizi başkalarına kaptırarak Allah’ı gücendirmiş olabiliriz. Bir kişiye “sevgilim” demiş ve onu yalnızca birkaç gün zarfında Allah’ı ömrümüz boyunca düşünmediğimiz kadar çok düşünmüş ve özlemiş olabiliriz. Aslında, bir kalpte iki sevgi birden barınamaz. Allah’ın sevgi, şefkat ve sabrına bakın ki, yine de kendisini bırakıp bir insana aşık olmayı, onu özlemeyi günah saymamıştır; oysa O’nda da kıskançlık duygusu vardır.
Emin olalım ki, onları tanımak için birazcık çaba sarf ettiğimiz vakit, onlar bize çok daha fazla yaklaşacak, beynimize ve ruhumuza kendilerini çok daha fazla duyumsatacaklardır. Türkiye’nin yetiştirdiği devasa düşünürlerden biri olan Cemil Meriç için kızının söylediği şu sözler, göz pınarlarımızı dolduracak değerdedir: “Babam, yöntem olarak sonuna kadar marksistti; ancak bu durum, onun ölmeden önce son söz olarak “Sevgilim Muhammed!” demesine engel olmamıştır.”
Büyük bir bilge, “Bir şey tamamen yapılamıyorsa, büsbütün de terk edilmemelidir.” diyor. Hiç olmazsa, bundan böyle beynimizin ve yüreğimizin birazını da O’na ve varlıkların en güzeli olsun diye dizayn ettiği “Yıldız Yetiştiren Adam”a ayıralım mı? Ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.