
Mert Aslan
O SİZİN BEDENİNİZ DEĞİL!
Yayınlanma:
Aklını kullanma zahmetine katlanamayan budalaları bir davar sürüsü gibi önüne katıp güden bazı uyanıklar, eskiden beri kendilerini haktan, eşitlikten ve insan sevgisinden yana göstermeyi çok iyi beceriyorlar. Biraz basiret sahibi olan herkes, onların suratında sırıtan iblisi görebilirler.
Dün ülkemde böyleleri vardı, bugün de var; ama artık boyunlarında eskiden efendilerinin takmış olduğu tasmalar yok… Kendi çaplarında takılıyorlar…
Basın yayın dünyasında kendileri gibi hareket eden birilerinin “Falancadan bomba yazı!”, “Filancadan çok konuşulacak yazı!” diyerek manşetten pompalamasyon yöntemiyle ilgi odağı haline getirerek millete okutmaya çalıştıkları, her bir paragrafı yalnızca bir satırdan oluşan köşe yazılarına şöyle bir bakın… Öyle seviyesiz, öyle basit, öylesine kandırma ve istismar odaklı yazılar ki, okuduğunuz zaman gülmekten yerlere yatmak için birazcık aklınızın ve bilgi birikiminizin olması yeter de artar bile… Anlı şanlı bir yazar unvanıyla insan öyle üfürükten nağmeleri köşe yazısı diye ulusal bir gazeteye göndermekten ar eder, utanır sıkılır biraz! Çünkü bir kahvehanede oturmuş iskambil oynayan bir herhangi bir adam istemiş olsa, o uyduruk köşe yazılarına benzer bir yazıyı, karanlık bir odada, kara kalemle kağıt üzerine üç dakikada ayaklarıyla yazabilir. Sorun şu ki, bu sözde aydın, özde karanlık beyinlilerin müşterileri de kendileri gibidir… Onlarda aynı seviyede oldukları için, o lağımdan, çöplükten çıkma köşe yazılarını face’te, twitter’da “tarihi sallayan büyük tezler” gibi paylaşıp duruyorlar.
Geçen gün bu tiplerden biri çıkmış, Tanrı’nın kürtaj konusunda fikir değiştirip değiştirmediğini sorgulayan bir yazı uydurmuş... Yazıda 12 Eylül döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı yapan kişi ile bugünkü meslektaşının görüşlerinin çelişiyor olmasını örnek vermiş… Bütün o zırvaları, yazıyı okuyanların 12 Eylül dönemindeki askeri rejimin atadığı ve cehennemden çok generallerin işkence hücrelerinden veya sürgününden korkan bir Diyanet İşleri Başkanı’nın görüşlerinin bazen Allah’ın fikirleriyle bağdaşmamasının çok doğal olduğunu, ayrıca Diyanet İşleri Başkanının Peygamber ve dolayısıyla “yanılmaz” olmadığını düşünemeyeceklerini gayet iyi biliyor; ama durmak yok, cahil saftiriklere yönelik manipülasyona devam… Bu, en iyi bildikleri şeydir.
Şimdilerde birileri sağda solda göğüslerinin alt taraflarındaki geniş, beyaz alana, “Benim Bedenim, Benim Kararım” yazısı yazarak akılları sıra zekice bir protesto yöntemi geliştirdiklerini sanıyorlar. Bu protesto yolu, benim şu ana dek gördüklerim içinde en akıldışı olanıdır.
Kusura bakmayın da, söz konusu olan kürtaj olduğunda, bir marul gibi doğratarak katlettirdiğiniz o ikinci beden sizin bedeniniz değildir. Eğer karnınızda çocuk, yani başka bir can yoksa, kendinizi öldürme kararını verme özgürlüğünüz saklı ve bakidir. İnsanlar arkanızdan bir iki gün “Ah, yazık etti kendine!” filan der, sonra unutur gider. Zaten dünyada bir eser bırakmazsınız siz; ama dünyaya gelmiş çocuğunuzu kestirip biçtirerek öldürtme kararını verme hakkına sahip olmadığınız gibi, aynı şekilde karnınızdaki çocuğu öldürtme hakkına da sahip olamazsınız. İnsan olarak ikisi arasında hiçbir fark yoktur. Ağzına, burnuna, gözüne varıncaya kadar bütün organları oluşmuş normal bir insanı mastürbasyonla dışarıya atılan spermlerle aynı görmek ve göstermeye çalışmak, ayrı bir cehalet, ahmaklık ve fikir düzeysizliği örneği olmuştur.
Devlet de, aklı ve vicdanı olan herkes de bu vahşete karşı çıkmak zorundadır. En önemli hak olan “yaşama hakkı”nı, geceleri gönlünce taklalar atma hakkından daha değersiz görmeyelim lütfen…
Özetlemek gerekirse, kürtajda kendi bedeniniz hakkında bir karar vermiyorsunuz! Başka bir varlığı öldürtme kararı vermiş oluyorsunuz. Kimin başka birinin ölüm talimatını vermek gibi bir hakkı olabilir?
Bunun, örneğin benim kiralık katil tutup sizden birini öldürtme talimatı vermemden en ufak bir farkı varsa biri çıksın söylesin…
Üstelik kadınların çocuklarına karşı daha şefkatli olması beklenir. Kürtajla öldürttüğünüz çocuk sizin çocuğundur, sizden bir parçadır. Aklı başında bir kadın, nasıl olur da iki üç hafta içinde resmen bir “birey”e dönüşen evladını öldürtme emrini verebilir?
Böyle bir çocuk, her kimin spermlerinden oluşmuş olursa olsun, kesin olarak masumdur, genetik kodları temizdir ve Yaratıcı’nın bağışladığı “insan onuru”yla mavi gök kubbenin altında mutluca yaşamayı hak etmektedir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.