
Müslümanlar Diri Olun
Gazze konusu bizler için çok önemli bir gelişmedir. Müslümanlar ince ince bu konuları düşünmeli ve buna göre bir tavır belirlemeli. Bakın medyaya kim bizden kim bizden değil net anlarsınız, konuşulanları izleyin, gazeteleri okuyun, dünyaya bakın, ülkelerin tavırlarını izleyin ve bu olaylardan bir netice çıkarın, hakkı batılı görün. Bazı olaylar çok önemlidir ve turnosal kağıdı etkisi yaparlar ve ayrıştırırlar, bize iyi ile kötüyü gösterirler. Şöyle bir değerlendirme yapalım, İsrail zaten terörist bir ülke değil miydi? Benim aklım 1980’lerin ilk yıllarında ermeye başladı, ilkokulu bir köy okulunda okudum ve orada bile İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulüm anlatılırdı. Sonra Elmas Kuran Kursuna geldim burada 1986’lı yıllarda bir yılda en az on “İsrail’i Telin Mitingi”ne katıldım, sonraki yıllarda da İmam Hatip Lisesinde okurken hep İsrail’in haydutluklarını okudum, dinledim ve onunla büyüdüm. Evet, Gazze ile Hamas ile Hama ile Kudüs ile büyüdüm. O yıllarda Minyeli Abdullah filmi vardı ve bu filimde da anlatıldığı gibi benimle birlikte büyüyen ve benim gibi düşünen herkes bilir ki Mısır’da Suriye’de, Afganistan da Müslümanlara, Müslüman Kardeşlere yapılan zulüm bizim en önemli acı konularımızı oluştururdu. Müziklerimiz, şiirlerimiz, şarkılarımız, ezgilerimiz hep bu acılar üzerine kurgulanır ve bu acıların biteceği günlerin hatırına yaşanırdı. Biz böyle büyüdük ve ben böyle büyüyenlerin bugün en sorunlu sosyal kesimi oluşturduğunu düşünüyorum. Gazze vakıasının da bize öğretmesi gereken çok hususun olduğunu belirtmek istiyorum. Geçen akşam NTV’de Can Dündar’ın “Canlı Gazete” başlıklı haber programını izliyordum, “Rüzgâr Tersine Döndü” üst başlığı ile Gazze olayları değerlendiriliyordu, bu manşet ekranda yer alan gazeteye de yazılmış ve büyük fotoğraftan da İran Cumhurbaşkanı Ahmeti Necad yer veriliyordu. Bir İsrailli gazeteciyle konuşuyor ve özellikle İsrail ile ilişkilerin kesilmemesi gerektiğine vurgu yapıyordu. Başbakanın Kudüs açıklamasına takılmış ve yine konuları yorumlamaya çalışan İlker Türkmen “Kudüs’ü İsraillilere biz vermedik, Araplar verdi biz neden alalım, Kudüs bizim sorunumuz değil” mealinde açıklamalar yapıyordu. Birkaç gün önce Pazar günü de Hürriyet Gazetesinde yardım gönüllülerin dövdüğü iddia edilen ve İsrail Hükümetinin yayınlaması için gönderdiği her halinden belli olan dayak yemiş İsrailli askerlerin görüntüleri vardı. Sonra yine aynı şekilde Milliyet’te, Haber Türk’te yorumlar yer aldı. İsrail’in haber alma özgürlüğünü yok etmesi kimsenin umurunda değildi ve Türkiye Başbakanının İsrail’in avukatlığını yapan gazetecilere karşı yapmış olduğu çıkışı eleştiriliyordu. Bunlar anormal değil ve bunlarda en az yüz tane örnek verebilirim, buna alışkın olmalıyız ve şaşırmamalıyız. Babam “hep herkes kanının layığını yapacak” derdi, evet herkes kanının layığını yapacak ama önemli olan bizler ne yapıyoruz ve neler yapmalıyız. Bakın şu Konya’daki Müslümanların haline, profesyonel bir iş ahlakına tamamen uyan kaç büyük firma kurabildik, medyamıza bakın, televizyonlara bakın, radyolara bakın, gazetelere bakın, kaç tane Müslüman dünyasına örnek teşkil edebilecek kurum kurabildik? Kaç tane profesyonel, kendisi ile barışık, Müslümanlarla barışık, evrensel yayıncılık standardını belirlemiş bir yayın kuruluşu var. Ağalar beyler beni kötü bellemeyin, amacım sizleri ağır bir şekilde eleştirip incitmek değil, amacım silkelenebilir miyiz, kendimize gelebilir miyiz, yapmamız gerekeni yapabilir miyiz, dünya çapında olabilir miyiz? Sorusunu sesli sormaktır. Bakın Almanya’daki bir yayın kuruluşunun (Doğan medya grubunun da çok ciddi hissesine sahip) birinci maddesi “İsrail aleyhine yayın yapmamak” şeklindeymiş. Biz birinci maddesi “Müslümanlara hizmet, emribil mağruf nehiy anilmünker (iyiliği emretmek, kötülükten nehiy etmek)” olan bir dünya yayın kuruluşu kurabildik mi? Biz kimseye küfredemeyiz, öncelikle kendimize gelmenin ve küfür etmek yerine kendi insan kaynaklarımızı kullanarak büyük bir yapıya bürünmenin vakti gelmiştir. Bizden bekleneni yapmalı, uyuyan devi uyandırmalıyız. Gururla, kibirle yürünecek yol değil bu ve Allah’ın bize lütfettiği onun yolunun yolcuları olabilme olanağımızı yok etmeyelim, cennetimizi yok edip cehennemimize odun olmayalım bu çerçevede herkes mutlaka iki elinin arasına başını alsın ve biraz olsun düşünsün, geleceğe bırakmak istediğimiz şey para, mal, mülk, şöhret mi, ev arsa mı? Yoksa yaşanabilir, kardeşliğin, barışın hâkim olduğu, insanların ezilmediği, adaletten vazgeçilmeyen bir dünya mı? Ben mutluluğun bununla ilintili bir şey olduğuna inanıyorum ve bu dünya için değil sonsuz dünya için mutluluğun arzulanması gerektiğini düşünüyorum. Çevrenize bakın, yetişmiş insanların törpülendiği, herkesin kendi feodalitesini ilan ettiği ve kendisini bir makama yamamaya çalıştığı, zekilerin, akıllıların, yeteneklilerin ellerinden bir şey gelmediği, fırsat verilmediği bir dünya. Bunun faydası kime, birkaç makam mevki sahibi ağabeyimize mi, yoksa Müslümanlara mı? İşte Gazze olayı, işte İsrail, işte düşman, işte gelecek, işte geçmiş, işte hak, işte batıl, işte dünya işte ahiret… Ben Hürriyet’e kızmıyorum, dünyada etkin olan medyaya kızmıyorum, NTV’ye, Can Dündar’a kızmıyorum, Ertuğrul Özkek’e kızmıyorum, Yılmaz Özdil’e kızmıyorum, Ahmet Hakan’a kızmıyorum, ben kendimize, bize kızıyorum, bizim adam olmayışımıza kızıyorum, başaramayışımıza, samimiyetimizi miting meydanlarındaki sloganlarla kaybedişimize kızıyorum ve umarım aklımızı başımıza alırız diyorum… Daha ne diyeyim bilmiyorum ki…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.