
Mehmet Dede'den öğrendiklerim
Geçtiğimiz hafta içinde Çarşamba günü ikindi namazımı kültür park civarında güzel küçük mescidlerin birinde kılmış tam çıkıyordum, cep telefonuma baktım bir dostum beni aramıştı ve tekrar aradım, bana çok güzel bir yere gideceğimizi hemen yanına gitmemi söyledi. Tabi gittim ve biraz sonra Valilik Özel Kalem Müdürlüğünden emekli dostumuz, abimiz Fahri Razi Ünver ve değerli dostum Fahri Uyar ile birlikte Karaman yoluna doğru hareket ettik. Gittik, gittik, gittik… ve ben o semtin adını bilmiyorum Konya’nın belkide en uzak mahallelerinden birine gittik. Karaman Yolunda tren yoluna bakan bir bölümde (kesinlikle abartmıyorum) bir barakayı andırır bir eve gittik. Bizi bir teyze karşıladı, zannediyorum 70 yaşlarında idi ve içeri buyur etti. Temiz, tertemiz bir ev yerde serili iki halı ve halının üzerinde süngerden bir yatak… Biraz sonra Mehmet Dedemizle tanıştık, biz elini öpmek istedik ama o müsaade etmedi. Geçtik karşısına oturduk, o konuştu biz dinledik. Nasıl bir gündü, nasıl bir sarhoşluktu yaşadığımız bilemiyorum, ben hala etkisinden kurtulamıyorum. Yaklaşık bir saat kaldık ya da kalmadık hala kulaklarımda “şeriat değişmez evladım” sesi çınlıyor, “sen koyunların hiç et yediğini gördün mü” diyordu bana. “Hayır görmedim”, “göremezsin, çünkü şeriat değişmez, Allah’ın yarattığı gerçeğin dışına dünya çıkamaz”.
Nasıl bir yaşam, otururken Mehmet Dedenin oğlu geldi, bize çay ikram ettiler. Bir hırka bir lokma nedir, bu çağda nasıl olunur, ahirette dünyada nasıl Allah’a teslim olunur bize göstermiş oldu.
Mehmet Dedemizi anlamak dünyadan vaz geçmektir, dünyallıklardan vazgeçmektir. Müslümanlar, abilerim, büyüklerim, dostlarım, kardeşlerim gün bugün değil midir? Yeniden kendimizi keşfetmenin vakti gelmedi mi? Yıllarca sıkıntılı baskıcı bir süreç yaşandı bizim ülkemizde şimdi daha rahat herşey ve fakat bakıyoruz şimdi de bizim gururlarımız Takkeli Dağ gibi büyümüş, her birimiz ayrı bir feodalite olmuşuz, kaf dağının arkasından herkes kendisinin evresinde dönsün istiyor dünyayı.
Sevgili dosltar Mehmet Dede konuştu biz dinledik, eve geldiğimde Mehmet Dedemizin bize anlattıklarından bazılarını yaşam prensibim olarak not aldım sizinle bunları paylaşmak istiyorum:
1- Müslüman olduğunu unutma ve yanında mutlak senin Müslümanlığına delil olacak bir emare taşı.
2- İslam düşamanlarının, batılın hiçbir zaman hak olmayacağını unutma, bilki hiçbir zaman kurt ile kuzu dost olmaz. Gururu kibiri bırak Müslümanlarla kardeş olduğunu unutma ve kardeşlerini sevmenin Allah emri olduğunu aklından çıkarma
3- Annene- babana gerçekten itaat et ve onları sev, onların gönlünü al.
4- Eşine bağırarak konuşma, sinirli davranma, sakin ol. Unutma o senin hep kahrını çekiyor ve senden sevgi bekliyor, kötülük değil.
5- Evladın için hep dua et ve hayırlı bir evlat yetiştirmek için Allah'tan yardım dile.
6- Sabret, bilki Allah Sabredenlerle beraberdir.
7- Helal kazan, helal ye. Haram lokma yeme. Öyleki mal ecnebinin malı bile olsa ve hatta bu malı fatihle ele geçirmiş bile olsan haram yeme, haramı alma, haramla olma.
8- Bütün canlılara karşı merhamet sahibi ol.
9- Beraber çalıştığın ve sokakta gördüğün bayanlara şehvetle değil merhametle yaklaş.
10- Sakın Namazdan vazgeçme, unutma balık sudan çıkınca yaşayamaz, müslüman namazsız olmaz.
11- Hiç bir değişim seni aldatmasın, şeriat değişmez ve bilesinki koyun eti hiç bir zaman yemez, öyle olunca kendini kandırıp yanlışlara gitme, hakkın yolundan ayrılma...
12- Mala- makama tamah etme.
13- İstediğini Allah’tan iste, unutma nasibinde yoksa, Allah vermediyse sana hiçbir güç bir şey veremez, ama Allah’ın verdiğini kim engelleyebilir.
14- Ne cimri ol, ne de savurgan ol. Cömert ol ve gerektiği kadar ver, fazla verip elindekini bitirme, sıkıp cimrilik etme.
15- Çalışkan ol, çalış ama sadece dünya için çalışma. On parmağın dokuza kadar dünyalık, biri kadar ahiretlik çalışma. En azından beş parmağın kadar dünyalık, beş parmağın kadar ahiretlik çalış.
Evet çağ ne olursa olsun Allah dostları bazan Ladik’ten bazan Hadim’den çıkıp gelip bizi hakka, Rahman’a çağırıyor, hala sesi kulaklarımda çınlıyor ve galiba bize düşen kendimize gelmek ve biran önce yönümüzü Hakka çevirmek dostlarım…
Altınekin’den notlar
Geçtiğimiz hafta yolum Altınekin’e düştü, düştüde… Altınekin Konya’nın en büyük tarım arazilesine sahip ilçelerinden. Güzel, şirin bir ilçe… Yolda giderken sağda solda tarlalarda çapa yapan insanlar görüyorsunuz, Ekinler boy vermiş bereketli toprakların nimetlerini barındırıyorlar içlerinde. Büyük, geniş araziler de Erdem Beyazıt Rahmetli’nin dizelerinde;
“Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.”
İfadeleriyle hayat bulan insanlar görüyorum. Biraz sonra Altınekin’deyim öğle ezanı okunuyor camide yoğunlukla Doğu illerinden geldikleri anlaşılan vatandaşlarımız var. Birisiyle konuşuyorum Urfa’dan geliyorlarmış. Çapa yapıyorlarmış, bütün ailesini getirmiş, hatta birkaç aile birleşmiş öyle gelmişler. Ellerinde nasırlarla hayatı kazanmaya çalışan Harran’dan Konya’ya gelen insanlar… Bir başkasıyla konuşuyorum, “bu yıl iş fazla yok, biz tarla sularız ama fazla iş yapamadık, sekiz kişi geldik 18 gün oldu geleli yedi gün çalışabildik, 200 lira para kazanabildik” diyor. Beni sonu görünmez tarlalara bakarken bir düşünce alıyor ve içinden kurtulamadığım bir hüzün. İbrahim Dıvarcı Konya için Bozkır’ın ve hüznün daimi başkentidir demiş, galiba bundandır benim hüznüm.
Fatihin İstanbulu Fethi
Değinmeden geçemezdim, İstanbul’un fethinin bu yıl 557. Yılı… Tarihimizin en görkemli en büyük günlerinden birisini bize Sultan Fatih yaşattı. Elbette Allah’ın izni ile yaşandı… Bize düşen bugün galiba fethi tam idrak etmektir. Tam manasıyla idrak etmek, bugün neden bu haldeyiz, atalarımız nasıl başardı. O dönemde İstanbul demek bugün için ya Paris ya Londra demek. Nasıl olduda atalarımız bu kenti fethedebildiler, neydi ellerindeki güç? Bizim elimizde eksik olan ne, gönlümüzde eksik olan ne? Fatih Sultan Mehmet 5 dil biliyormuş. O gün döktürdüğü toplar ondan önce dünya üzerinde hiç görülmemiş büyüklükteymiş, güç nedir, nasıl elde tutulur ve nasıl yönetlilir? Bugün anlamamız gereken bu ama anlayabilirsek tabi…
Tüm şehit ve Gazilerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, Allah onlardan razı olsun, bizi de onlara layık kılsın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.