
Hamdi Bağcı
Kutlu Doğum
Yayınlanma:
Evet bu haftalarda bizler için çok önemli olan günler yaşıyoruz. Bu hafta Kutlu Doğum haftası. YaşamıAn anlamsızlığına anlam katan alemlerin Rabbinin bizi doğru yola eriştirmesi için elçi olarak seçtiği iki cihan güneşi Peygamberimiz, Önderimiz, Liderimiz, Yol Göstericimiz uğruna canlarımızı feda edeceğimiz Efendimiz Sallahualeyhi Vesellimin dünyaya teşriflerinin yıl dönünümü bu günlere raslıyor.
Böyle bir Bahar günü doğmuş O, bizi ısıtmak, donan yüreklerimize bir ılık sam yeli gibi esmek üzere bu tarihlerde gelmiş, gönderilmiş, tayin edilmiş. Peygamber Efendimiz miladi 571 yılında doğmuş, bu yıl 2010 yani 1439 yıl olmuş Peygamberimiz Dünyaya teşrif edeli. O günden bu güne dünyada neler neler değişti değil mi? İnsanlık aya ayak bastı, hücre ve atom parçalandı en küçük zerreye kadar keşfedildi. İnsanlar nötronu, protonu ve daha bir çok maddenin çekirdeğini keşfetti. DNA’yı keşfettiler. DNA ile canlıların birçok sırrı ortaya çıkarıldı. Binalar, yollar, bombalar, uçaklar, araçlar, internet, cep telefonu bu denli yapılacağını bundan yüzyıl önce bir insana desek inanırmıydı? Ama oldu. Bugün gelinen noktaya bakın ve gidilen noktaya bakın. Peki mutlumuyuz, içimiz huzurlu, insanlık huzura erişti mi? Erişti diyebilir miyiz? Öyle ise eksik nedir?
Eksik Sensin Efendim. Senin sevgin eksik, senin önderliğin, senin özlemin bizde yanan ateşin nedeni bu. Bitmiyor ne isteklerimiz, ne beklentilerimiz, içimizdeki hırs dağlar kadar büyük, dünyanın bir oyuncak olduğunu unutuveriyoruz, amacımızı, emelimizi kaybediyoruz. Nefsimiz her zaman benliğimize galip geliyor. İşte Kutlu Doğum haftası nedeniyle galiba bunları bir daha düşünmeliyiz. Bir içinde yaşadığımız dünyaya bakmalıyız, bir ölene bir kalana bakmalıyız. Var mı kalan, en uzunu ne kadar yaşamış, daha dün çocuktuk, şimdi bize amca diyorlar, dayı diyorlar, baba diyorlar…
Kafamız çok karışık, yazmak istediklerimizi bile yazamıyoruz. Geçenlerde Saygıdeğer abim Mustafa Tatlısu’yu ziyarete gitmiştim. Orada iken değerli dostum Mustafa Kara geldi. Umreye gitmiş, Mustafa Bey’in odasındaki Medineyi Münevvere’den Mescidi Nebevi’nin tablolaştırıldığı bir resim vardı. “Yeşil Halılarla gördüğün yerlere “Cennet Bahçelesi” derler” dedi, Gözleri dolu dolu, orada saatlerce oturduğunu ve bir insanın dünyada başka nerede olmak isteyeceğini kendisine sorduğunu anlattı. Hala Mekken’nin, Kabe’nin, Medineyi Münevvere’nin kokusu vardı üzerinde. Üzgündüm, ağlamaklıydım, uzaktım, korktum ama anlatamadım. Kabe’nin kokusundan ikram etti bize Mustafa Tatlusu Bey. Mustafa Kara’ya canın çekiyor Kabeyi değil mi diye sordu. Kimin canı çekmiyor ki? Dünya meşgelesinden sıylırıp Cennet Bahçesine gitmeyi kim istemez ki? Kim kırılmaktan, dökülmekten, bitmekten bıkkınlıkla Allah’ın evine sığınmak istemez ki?
Bu aşk doslarım bence yaşatacak tek duygu bizi, kaybettik mi bırakıverelim, yaşayıpta ne yapacağız.
Kutlu Doğum haftasında kendimizi dinleyelim; Efendimiz, canımız, ciğerimiz, aşk ışığımız, bizi Rabbimize götürcek Peygamberimiz ile kalbimiz çarpmıyorsa neye yarar. Yaramaz zaten yaramıyor. Kaç gündür dilimde aklımda bir şiir, her yerde :
“Ruhum sana aşık, sana hayrandır EFENDİM.
Bir ben değil alem sana kurbandır EFENDİM.
Ecramü felek Levhu kalem mesti nigahın,
Medheyleyen ahlakını Kurandır EFENDİM.
Mahşerde nebiler bile senden meded ister,
Rahmet, diyen alemlere Rahmandır EFENDİM.
Kıtmırinim Ey Şahı Rusül koğma kapından,
Asilere lutfun,yüce fermandır EFENDİM.
Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim.
Sensiz bana cennet bile hicrandır EFENDİM.
Doğ kalbime bir lahzacık Ey Nur-i dilara,
Nurun ki gönül derdime dermandır EFENDİM.
ULVİde senin bağrı yanık aşık-ı zarın,
Feryadı bütün ateş-i suzandır EFENDİM...” deyip duruyorum. Şiir malumunuz Ali Ulvi kurucu Rahmetli Üstadımıza aittir. Kendisi Medine’de vefat etti. Hz. Ebu Bekir’in evini kütüphane haline getirmişler, orada yıllarca görev yaptıktan sonra emekliliğinde de Medine’de yaşadı ve son yolculuğuna da oradan çıktı ve oraya defnedildi. Allah ondan razı olsun ve bizi de şefaatlerine nail eylesin. Hatıratını okurken müthiş bir iman, müthiş bir Peygamber sevgisi görmüştüm. Olamıyoruz biz öyle, başarmıyoruz. Bırakamadık dünyayı, bırakamadık küçük oyuncakları, aşamadık kendimizi, geçemedik buralardan, isyanınmız dağlar kadar büyük biz hala tövbe kapısını bile çalamıyoruz.
Bırakın dünyayı, bırakın gündemi, günceli, kavgaları bırakın, kini, hırsı atıverin çöpe, Doğumun en kutlusunun büyüsüne bırakın kendinizi. En güzelide ne kadar yıl geçerse geçsin her dem taze bu duygunun esintisi.
Kendinizi Mekke sokaklarına bırakın, Peygamber Efendimiz Hira Mağarasına gidiyor geliyor, bir değişiklikler var, siz oralarda bir yerdesiniz, çölü, tozu, evleri düşünün, insaları, Mekke çalkalınıyor, Muhammet’e vahiy geliyor muş diyorlar, hemen karşı çıkanlar var kapsına sığın, titreyişini duy Yüce Peygamberine tabi ol. Ağla ağla ağla. Hz. Ebubekir ol, Hz. Ömer, Hz. Osman ol, Hz. Ali ol, Hz. Abdurrahman b. Avf, Hz. Ebu Ubeyde b. Cerrah, Hz. Sa’d b. Ebi Vakkas, Hz. Said b. Zeyd, Hz. Talha b. Ubeydullah, Hz. Zübeyr b. Avvam, Hz Musab b. Umeyr ol. O’nun gösterdiği yoldan git, O’nun getirdiğine iman et. Hicret Et, Kabe’ye veda et; sonra yine geleceksin bil, acılar sıkıntılar onun yanında ne kadar azalıyor. Allah dedin mi bütün sıkıntılar bitiyor. İki cihan güneşi sana bakıyor, rahmet dolu yüzü. Kabul et bize ey sevgili, en sevgili. Bedir ol, Uhut ol. Büyü büyü yine fetihle Kabe ‘ye dön, kutlu bir zafer ol.
Hepinizin Kutlu Doğum haftasını kutluyorum, kutlu doğumun içimizde yaşayabilmeyi, gerçek kutlu doğumları yaşaya bilmeyi diliyorum.
Yol onun yolu, ona varmayan yol bize gerekmez. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Böyle bir Bahar günü doğmuş O, bizi ısıtmak, donan yüreklerimize bir ılık sam yeli gibi esmek üzere bu tarihlerde gelmiş, gönderilmiş, tayin edilmiş. Peygamber Efendimiz miladi 571 yılında doğmuş, bu yıl 2010 yani 1439 yıl olmuş Peygamberimiz Dünyaya teşrif edeli. O günden bu güne dünyada neler neler değişti değil mi? İnsanlık aya ayak bastı, hücre ve atom parçalandı en küçük zerreye kadar keşfedildi. İnsanlar nötronu, protonu ve daha bir çok maddenin çekirdeğini keşfetti. DNA’yı keşfettiler. DNA ile canlıların birçok sırrı ortaya çıkarıldı. Binalar, yollar, bombalar, uçaklar, araçlar, internet, cep telefonu bu denli yapılacağını bundan yüzyıl önce bir insana desek inanırmıydı? Ama oldu. Bugün gelinen noktaya bakın ve gidilen noktaya bakın. Peki mutlumuyuz, içimiz huzurlu, insanlık huzura erişti mi? Erişti diyebilir miyiz? Öyle ise eksik nedir?
Eksik Sensin Efendim. Senin sevgin eksik, senin önderliğin, senin özlemin bizde yanan ateşin nedeni bu. Bitmiyor ne isteklerimiz, ne beklentilerimiz, içimizdeki hırs dağlar kadar büyük, dünyanın bir oyuncak olduğunu unutuveriyoruz, amacımızı, emelimizi kaybediyoruz. Nefsimiz her zaman benliğimize galip geliyor. İşte Kutlu Doğum haftası nedeniyle galiba bunları bir daha düşünmeliyiz. Bir içinde yaşadığımız dünyaya bakmalıyız, bir ölene bir kalana bakmalıyız. Var mı kalan, en uzunu ne kadar yaşamış, daha dün çocuktuk, şimdi bize amca diyorlar, dayı diyorlar, baba diyorlar…
Kafamız çok karışık, yazmak istediklerimizi bile yazamıyoruz. Geçenlerde Saygıdeğer abim Mustafa Tatlısu’yu ziyarete gitmiştim. Orada iken değerli dostum Mustafa Kara geldi. Umreye gitmiş, Mustafa Bey’in odasındaki Medineyi Münevvere’den Mescidi Nebevi’nin tablolaştırıldığı bir resim vardı. “Yeşil Halılarla gördüğün yerlere “Cennet Bahçelesi” derler” dedi, Gözleri dolu dolu, orada saatlerce oturduğunu ve bir insanın dünyada başka nerede olmak isteyeceğini kendisine sorduğunu anlattı. Hala Mekken’nin, Kabe’nin, Medineyi Münevvere’nin kokusu vardı üzerinde. Üzgündüm, ağlamaklıydım, uzaktım, korktum ama anlatamadım. Kabe’nin kokusundan ikram etti bize Mustafa Tatlusu Bey. Mustafa Kara’ya canın çekiyor Kabeyi değil mi diye sordu. Kimin canı çekmiyor ki? Dünya meşgelesinden sıylırıp Cennet Bahçesine gitmeyi kim istemez ki? Kim kırılmaktan, dökülmekten, bitmekten bıkkınlıkla Allah’ın evine sığınmak istemez ki?
Bu aşk doslarım bence yaşatacak tek duygu bizi, kaybettik mi bırakıverelim, yaşayıpta ne yapacağız.
Kutlu Doğum haftasında kendimizi dinleyelim; Efendimiz, canımız, ciğerimiz, aşk ışığımız, bizi Rabbimize götürcek Peygamberimiz ile kalbimiz çarpmıyorsa neye yarar. Yaramaz zaten yaramıyor. Kaç gündür dilimde aklımda bir şiir, her yerde :
“Ruhum sana aşık, sana hayrandır EFENDİM.
Bir ben değil alem sana kurbandır EFENDİM.
Ecramü felek Levhu kalem mesti nigahın,
Medheyleyen ahlakını Kurandır EFENDİM.
Mahşerde nebiler bile senden meded ister,
Rahmet, diyen alemlere Rahmandır EFENDİM.
Kıtmırinim Ey Şahı Rusül koğma kapından,
Asilere lutfun,yüce fermandır EFENDİM.
Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim.
Sensiz bana cennet bile hicrandır EFENDİM.
Doğ kalbime bir lahzacık Ey Nur-i dilara,
Nurun ki gönül derdime dermandır EFENDİM.
ULVİde senin bağrı yanık aşık-ı zarın,
Feryadı bütün ateş-i suzandır EFENDİM...” deyip duruyorum. Şiir malumunuz Ali Ulvi kurucu Rahmetli Üstadımıza aittir. Kendisi Medine’de vefat etti. Hz. Ebu Bekir’in evini kütüphane haline getirmişler, orada yıllarca görev yaptıktan sonra emekliliğinde de Medine’de yaşadı ve son yolculuğuna da oradan çıktı ve oraya defnedildi. Allah ondan razı olsun ve bizi de şefaatlerine nail eylesin. Hatıratını okurken müthiş bir iman, müthiş bir Peygamber sevgisi görmüştüm. Olamıyoruz biz öyle, başarmıyoruz. Bırakamadık dünyayı, bırakamadık küçük oyuncakları, aşamadık kendimizi, geçemedik buralardan, isyanınmız dağlar kadar büyük biz hala tövbe kapısını bile çalamıyoruz.
Bırakın dünyayı, bırakın gündemi, günceli, kavgaları bırakın, kini, hırsı atıverin çöpe, Doğumun en kutlusunun büyüsüne bırakın kendinizi. En güzelide ne kadar yıl geçerse geçsin her dem taze bu duygunun esintisi.
Kendinizi Mekke sokaklarına bırakın, Peygamber Efendimiz Hira Mağarasına gidiyor geliyor, bir değişiklikler var, siz oralarda bir yerdesiniz, çölü, tozu, evleri düşünün, insaları, Mekke çalkalınıyor, Muhammet’e vahiy geliyor muş diyorlar, hemen karşı çıkanlar var kapsına sığın, titreyişini duy Yüce Peygamberine tabi ol. Ağla ağla ağla. Hz. Ebubekir ol, Hz. Ömer, Hz. Osman ol, Hz. Ali ol, Hz. Abdurrahman b. Avf, Hz. Ebu Ubeyde b. Cerrah, Hz. Sa’d b. Ebi Vakkas, Hz. Said b. Zeyd, Hz. Talha b. Ubeydullah, Hz. Zübeyr b. Avvam, Hz Musab b. Umeyr ol. O’nun gösterdiği yoldan git, O’nun getirdiğine iman et. Hicret Et, Kabe’ye veda et; sonra yine geleceksin bil, acılar sıkıntılar onun yanında ne kadar azalıyor. Allah dedin mi bütün sıkıntılar bitiyor. İki cihan güneşi sana bakıyor, rahmet dolu yüzü. Kabul et bize ey sevgili, en sevgili. Bedir ol, Uhut ol. Büyü büyü yine fetihle Kabe ‘ye dön, kutlu bir zafer ol.
Hepinizin Kutlu Doğum haftasını kutluyorum, kutlu doğumun içimizde yaşayabilmeyi, gerçek kutlu doğumları yaşaya bilmeyi diliyorum.
Yol onun yolu, ona varmayan yol bize gerekmez. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.