Havva'nın tılsımlı gözleri

 

Kadınların ilişkilerde edilgin bir tutum izlemesi, tek yönlü bir yol gibi görünmektedir. Kadınlar talep eden olabilirler; ama çoklukla talep edilen olmayı tercih ederler. Severler, hem de ölesiye severler; ama sevilmeyi daha fazla severler. Her an gerçek bir sevgi halesi ile kuşatılmış olmak isterler. Erkekler gibi sevgiyi bağımsızlığa kurban etmezler. Sevginin bağı ne kadar sıkı olursa olsun, onlara göre bu asla tutsaklık anlamına gelmez. Sevgiye değer vermek, böyle bir şey olsa gerektir. Köleliğin ve aşkın iflah olmaz birlikteliği…

    Havva anamız yaratıldığı ve tüm kadınlar doğdukları günden itibaren bilirler ki, az zahmetle çok iş çıkarmak kadınlar için olağan bir başarıdır. Çünkü onlar için, beğendikleri kişinin peşinden koşmaktan daha kolayı vardır. Nişan aldıkları zaman on ikiden vurmak için gerekli av malzemelerine de, yeti donanımına doğuştan sahip olduklarını bilirler. Söylemeye çalıştığım şudur ki, gözleri fazlasıyla tılsımlıdır. Üstelik bu tılsımın kullanma kılavuzu, yine doğuştan olan bir eşantiyondur. Daha doğrusu, tılsım kullanma kılavuzu ile birlikte verilmiştir, sonradan ekstra bir eğitime gereksinim duymaz.

 Bu açıdan erkek ne yaparsa yapsın, nerede ve hangi konumda olursa olsun, alabileceği herhangi bir pozisyon, avlanan biri olmaktan öteye geçemez. Bir tavuk ne yaparsa yapsın, eninde sonunda yakalanacak ve ocaktaki tencereye girecektir. Başka bir deyişle, erkek sonradan kazandıkları ile ne kadar güçlenirse güçlensin, Tanrı’nın kadının fiziksel ve ruhsal doğasına eklediği avantajlara karşı direnemez. Doğanın yasalarına karşı koymaya çalışmak beyhude ve budalaca bir çabadır. Bir nehirde akıntıya karşı kürek çekmeye kollarınız ne kadar dayanabilir ki?

 Kadınların bakışı, sakin ve barışçıl gibi görünen korkunç bir örümcek ağı gibidir. Her gün belki hiç farkına varmadan yanı başlarından geçer durursunuz. Zaman olur, onların orada olduklarını bile unutursunuz. Gider, gelir, konuşur, kahkahalar atar, düşler kurarsınız. Derken bir de bakarsınız ki, kıskıvrak yakalanmışsınızdır. Ağ sizi kapmıştır. O doğuştan efsunlu bakışlar, sizi düşüncelerinizin ya da düşlerinizin herhangi bir yerinden, herhangi bir dalgınlık anında yakalamıştır. Artık yapabileceğiniz fazla bir şey yoktur. Çırpınmak, imdat çığlıkları atmak boşunadır. Bu esrarengiz kuvvet, çok geçmeden bütün varlığınızı saracak ve içine çekmeye başlayacaktır. O andan itibaren, ağ içinde istemdışı yolculuğunuz başlamış olur. Ağın bir yerinden başka bir yerine doğru aktarılır durursunuz. Gidiş, sistemli ve kararlı bir biçimde sindirim merkezine doğrudur; ancak bu zorunlu yolculuk sırasında bedeninize ve beyninize öyle tatlı zevkler şırınga edilmektedir ki, direnciniz de direnme isteğiniz de felç edilir. Varlığınız, gizemli bir sunakta ona armağan edilmiştir. O sırada aralıklarla kulağınıza derinlerden bazı sesler gelir: “Sende gözüm vardı. Seni kafama koymuştum…” Merkez üssün sakini, müstakbel sahibinizden başkası değildir. Bedeniniz, ruhunuz, servetiniz onundur.

 Varlığınız ister zalim bir yaratığın, isterse soylu ve sevecen bir kalbin eline düşmüş olsun, sonuçta bazen acıdan acıya, bazen de düşten düşe sürüklenirsiniz. Bu müthiş makineden, bir gün ya yüzünüz utançtan çirkinleşmiş olarak ya da aşkın alevli tutkuları ile güzelleşmiş olarak çıkarsınız; fakat genellikle birinci seçenek gerçekleşir.

    Çünkü… Aşk, esareti gönüllüce kabullenmektir. Şu halde ünlü aforizmayı birlikte anmanın tam vaktidir: Aşk, sizi incitir…

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mert Aslan Arşivi