
Düşünce özgürlüğü Müslümana X-large mıdır?
“Düşünce özgürlüğü” dendiğinde içinde hiçbir rahatsızlık duymadan herkesin ağzına geleni konuşma özgürlüğüne sahip olması gerektiğini söyleyebilen bir Müslüman’a rastladınız mı şimdiye kadar? Belki şöyle de sorabilirdik soruyu: “Uygarca sınırlar içinde kalmak, başkalarına karşı hakaret veya aşağılama biçim ve tonunda olmamak kaydıyla, herkes duygu ve düşüncelerini özgürce ifade edebilir mi?” sorusuna Müslüman kimliğine vurgu yapan kesimlerin verdiği yanıt ne olabilir sizce? Bazı medya organlarında sıkça rastladığımız şekliyle gerçekten dindar kesimler fikir özgürlüğüne samimi olarak inanıyor mu yoksa ilgili kavramı kendileri için rahatça konuşabilecekleri geniş bir manevra alanı açmak için bir argüman olarak mı kullanıyorlar? Daha doğrusu, düşünce özgürlüğüne bakışımızın salt dünyevi kökenli herhangi bir ideoloji veya siyasal grup kadar yumuşak olmamasının anlaşılabilir bir durum olduğunu söylemeye çalışıyorum. Sonuçta bizim hayata ve olaylara bakış açımızı belirleyen bizim gibi yeryüzünde yürüyen diğer bir insan değil, tüm evreni yalnızca yaratmakla kalmayıp aynı zamanda an be an yöneten Yüce Dost ve Sultan Allah’tır. Beşeri değil, yüce, kutsal ve bağlam açısından konuşacak olursak daha da önemlisi “yanılmaz” bir kaynaktır. İşte dışımızda kalan düşüncelere bakışımızı belirleyen temel, bilinçaltımızdaki bu haklı “tanrısal yanılmazlık” inancıdır. Düz bir mantıkla bakıldığında sonsuzca ve sorgusuzca haklı sayılabilecek olan bu inancın bizim “diğerleri”ni algılama biçimiz açısından sıkıca gözden geçirilmesi gerektiği kanısındayım. Çünkü bizim tanıdığımız Allah, pek çoğumuzun yan gözle baktığı o “diğerleri”ne bizden çok daha merhametli, toleranslı ve sabırlı davranıyor gibi geliyor bana. Yaşadıkları sürece, bizden pek de ayırmıyor onları. Pek çoğunu bizden daha iyi ve daha özgür koşullarda yaşatıyor. Onlara, “Artık doğru ile yanlış apaçık ortaya çıkmıştır. Dileyen dilediğini seçsin.” diyor bir anlamda. Sınav ortamının gereği de bu değil midir zaten? Dileyen dilediği yolu bizzat kendi istemgücü ile seçecektir ki, sonuçlarını da hak etmiş olsun… Şu halde, bizim “Benim inandığımdan başkasını seçmeye hakkınız yok!” diyerek “tanrıdan çok tanrılık taslamak” gibi bir şansımız olabilir mi? Dürüst olmak gerekirse, İslami kesimi genel olarak katı laikçi kesimden daha hoşgörülü bulduğum halde, birey olarak bu konuda yeterli olgunluğa eriştiğimizden fazla emin değilim. Örneğin laikçi Kemalist ve sol kesimi bir metrelik bez parçası ile uğraşmakla alaya alan kimselerin başı açık olanlar için aynı bez parçasının eksikliğini aynı şiddette sorun yapmaya devam ediyor olmasını yadırgadığımı söylemeliyim. Demek istediğim, bir taraf başörtüsünün varlığını, diğer taraf ise yokluğunu sorun yapmaya devam ediyor. Kuşkusuz başörtüsü İslam’ın bir emridir; ancak Kur’ani emirlerin önem hiyerarşisi içinde düşünülecek olursa, varlığı “İslam’ın beş ana şartı”ndan biri sayılmamış, yokluğu da “yedi büyük günah” arasında anılmamıştır. Öte yandan, dinin pratiğini en olgun şekliyle ortaya koyan Yıldızların Efendisi’nin hayatında insanlara sırf düşüncelerinden dolayı baskı veya işkence etmenin en küçük bir örneğine rastlanmış mıdır? Eğer bunu yapacak olsaydı, her gün o tatlı çiçeksi yüzüne baktıkları halde kalplerindeki nifak ve fesadın baskısından kurtulamayan, hatta kendisine kin duyan, ancak kendisinin ismen ve resmen tek tek bildiği münafıkların listesini Huzeyfetül Yemani adlı sırdaşına verip hem kontrol sağlama hem de günün birinde gerçeği anlama olasılıklarını saklı tutma diplomasisi yürütmez, onları deşifre ederek linç ettirebilir ve hiç kimseye de hesap vermezdi; ama hayatı boyunca “şiddet”i yalnızca yaşamsal olduğu yerde bir savunma mekanizması olarak devreye sokmuştu… Nitekim hayatını iyi niyetle ve dikkatle okuyanlar bilirler ki, O hiçbir zaman hiçbir savaşın öznesi olmamıştır; tam tersine, girdiği her savaş bir savunma savaşı şeklinde gerçekleşmiştir. “O’nun elinde kılıç vardı.” diyerek o “Yeryüzünün Seçkini”ni kötüleme cahillik ve arsızlığını gösteren Hıristiyan papazlarına yazıklar olsun! Ne yapsaydı yani? Pis ağızlarından salyalar ve tükürükler akıtarak saldıran gözü dönmüş zalimlerin önüne yatıp lime lime doğranmayı mı bekleseydi? Bunu kendisi için yapmak isteseydi bile, etrafındaki zavallılar için yapamazdı. Çünkü adil olmazdı. Herkes sevgiden ve kardeşlikten söz ediyor değil mi? Peki ya adalet nerede? Adaletin nerede ve ne kadar olduğunu hiç kimse söylemiyor! Gerçek şu ki, adaletin olmadığı yerden kan çıkması adalet ve eşitlik duygularına göre senkronize edilmiş olan insan doğasının bir gereğidir ve hoşlansak da hoşlanmasak da bu hep böyle olmuştur. İslam düşünce tarihine baktığınız zaman, İslam Bilginlerinin veya müçtehid imamlarının Allah’ın varlığı, birliği, risalet, ahiretin varlığı ve benzeri temel hükümlerin dışında tümüyle müttefik oldukları bir tek konu bulamazsınız. Yoksa bu kadar itikadi ve ameli mezhep ve de meşrep ortaya çıkmazdı… İslam kendi içinde bu kadar çeşitliliği tolere etmeyi başarmıştır. Bugün lokal birtakım olaylar dışında hiçbir yerde Müslümanlar bu düşünsel ve ameli çeşitlilikten ötürü birbirini öldürmüyorsa, bu Allah’ın ve O’nun sevgilisinin bildik, engin hoşgörüsü ile ilintilidir. Bütün türleri ile şiddet, bugüne dek hiç kimseyi Müslüman yapmamıştır ve bundan böyle de yapmayacaktır. Yine İslam’ın her vakit özenle örtüştüğü insan doğasının bir gereği olarak, baskı ve şiddet olsa olsa sıkı ve kaliteli münafıklar üretir… Sonuç olarak düşünce özgürlüğü en çok bize yakışmaktadır. Düşünce ve konuşma özgürlüğünü yalnızca kendimiz için değil, bizim gibi düşünmeyen ve yaşamayan herkes için de içtenlikle savunmalıyız. Anlamalıyız ki, her ne olursa olsun, düşüncelerine gerçekten saygı duyduğumuzu hissettiremediğimiz birinin bizim düşüncelerimize saygı duymasını beklemek bencilce bir tutum olur. İslam tarihin hiçbir döneminde şiddetle yayılmamıştır, o bir gönül fethidir. Sevgi ve iyilik dillerinin sanatıdır. Kendi içimizde ise, şöyle düşünmekte hep yarar görmüşümdür: İslam’ın geniş ana caddesinde bulunduğumuz sürece, kendi aramızda iyi niyet ve samimi bir çabayla ulaşılmış olan bütün düşünce teferruatları doğrudur…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.