
Demokratik açılım ya da vampir çıkmazı iddiası
Ortada bir yerde akla gelebilecek bir şeyi başlangıçta söylemek istiyorum: Tabelalara inancım yoktur benim. Türkiye’de yüce meclis cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören yasayı çıkardığında, buna şiddetle karşı çıkan tek parti tabelasında “halk” yazan partiydi. “Tabelandan utan!” diyesi geliyor insanın; ama halktan utanmayan, Allah’tan utanmayan tabeladan neden utansın ki!? Son günlerde sürekli tartıştığımız demokratik açılım sürecinde su yüzüne çıkan kimi olasılıklar, birçok kimse gibi benim de midemi bulandırıyor. Onlara, birazdan değineceğim. Kişisel olarak, başbakanın malum açılım konusunda iyi niyetle harekete geçtiğinden kuşku duymuyorum. Anadolu’nun çeşitli yerlerine her gün beş on tane şehit tabutunun geliyor olmasından ciddi anlamda rahatsızlık duyuyor ve bu sorunu kökten bir çözüme kavuşturmayı amaçlıyor. Ayrıca üstüne basa basa belirtmek gerekir ki, geçen çeğrek asır zarfında iyice kronikleşmiş olan terör sorununun çözümü adına hazırlanmış bu açılım planı, sivil ve askeri bürokrasinin ortak projesidir. Birinci aşamada terör örgütünü silahsız halde dağdan şehre indirerek topluma ve siyasete montajlamayı öngören bu girişimin geri planında, bir çeşit toplumsal entegrasyon projesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Daha sonraki bir aşamada ise, gelen kimselerin eklemlenecekleri siyasi yapının birkaç parçaya bölünerek etkisizleştirileceği sanılmaktadır. Burası, benim tahminimdir. Iraktan gelen ilk terörist kafilesinin ülkeye girişi sırasında yaşanan çirkin gösteriler, tamamen devletin kontrolü dışında bir olaydır. Eve dönüşü çirkin ve provakatif bir şova dönüştürmenin sorumluluğu, kendilerince kurnazlık eden DTP’nin boynundadır. Centilmence bir antlaşma için, ortada iki centilmenin olması zorunludur; ama eşyanın doğası gereği, bazı şeyler süreç içinde deneme-yanılma yoluyla öğrenilecektir. Elbette ki demokratik açılım denilen sürecin içinde nelerin olduğunu şimdilik bilmiyoruz. Bilinen en açık şey, terörün bitirilmesi için radikal bir girişimin yapılmak istendiğidir. Bu noktada garip olan şey, MHP’nin bu girişime ta başından itibaren karşı çıkıyor olmasıdır. Hem de anlamadan, anlama çabasına girmeden, refleks tarzında… Neden? Size, bununla ilgili olduğunu sandığım bir deneyimi aktarmak istiyorum: Olasılıkla 2007 yılının yaz mevsimiydi. Yaz tatili için gitmiş olduğum Mersin’de bir akşam evde otururken, o anda izlemekte olduğum haber bülteninde ertesi gün Mersin’e bir şehit cenazesinin geleceği ve naşın (kentin en büyük camii olan) Mudat Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından törenle kaldırılacağı haberi geçti. Haberi duyar duymaz, cenaze törenine katılmaya karar verdim. Nitekim ertesi gün vakit geldiğinde caminin önünde toplanmış olan kalabalığın arasındaki yerimi almış bulunuyordum. Şehidin naşı askeri kordonun arasında ortada duruyor, yakınları onun etrafında gözyaşları döküyordu. Buraya kadar anlattıklarım mutat görüntülerdi; ancak orada dikkatimi çeken başka bir şey oldu. Daha doğrusu benim dikkatimi çeken değil, benim ve orada bulunan herkesin gözlerinin içine sokulan bir şey… Kalabalığın bulunduğu caddenin başından sonuna kadar el ele tutuşarak başka bir kordon oluşturmuş olan belli bir siyasi grup, gerek belirli el işaretleri, gerekse ellerinde taşıdıkları parti bayrakları ile durmadan sloganlar atıyordu. Öyle ki, orada olup biten her şeyi gölgede bırakacak kadar baskın bir fiili durum oluşturuyordu. Şimdi kendinizi o şehidin yüreği kor gibi yanan annesinin, babasının, kardeşinin, amcasının, dayısının, teyzesinin, halasının, herhangi bir akraba veya arkadaşının yerine koyarak düşünün. Etrafınıza baktığınız zaman, somut anlamda acılarınıza tercüman olan, onları paylaşan bir tek siyasi grup görüyorsunuz. Bir dahaki seçimde gidip o partiye oy vermeyi düşünür müsünüz düşünmez misiniz? Açıkçası, şimdi çevremde pek çok kimsenin “vampir” ve “kene” benzetmeleri arasında şu soruyu sorduğuna tanık oluyorum: Acaba bu parti sorunun çözülmesinden rahatsız mı oluyor? Dağdaki teröristler dağda kalsın, silah bırakmasın, ülkeye girip askerimizi, polisimizi ve vatandaşımızı öldürmeye devam etsin, yani terör devam etsin de Allah’ın her günü kanını emecek yeni şehit cenazeleri gelsin mi istiyor? Yurtseverlik damarı güçlü biri olarak, bunları duymak hiç mi hiç hoşuma gitmiyor doğrusu; ama gördüklerimle bugün olanlar arasında kurduğum otomatik bağıntılar benim de kuşkularımı arttırıyor. Yenir yutulur bir şey değil bu! “Silahlarını dağda bırakıp inen beş on bin kişi ile DTP’nin oyu da yükselmez, iktidara da gelmez; fakat normal yurttaşlık koşullarına döndükleri takdirde, askerimizin, polisimizin kanı durabilir, başka annelerin gözyaşları akmayabilir. Onlar poşuları ve silahları ile birlikte dağda kalsa da, her gün Anadolu’ya beş on tane şehit tabutu gelmeye devam etse daha mı iyi olur? Şehit tabutları gelmez olursa, MHP yönetimi seçim barajında boğulmaktan mı korkuyor?” diye düşünüyor bu insanlar. Lütfen popülizmi kesip biraz da bu tarafa bakın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.