Daha Çok Yolumuz Var

Türk milleti, tarih boyunca “asker” olmayı hayatının bir parçası olarak görmüştür. İlk Türk kavimleri, bir insan denizi olan Çin ülkesinin yanı başında, varlıklarını korumak ve her an gelebilecek bir Çin saldırısından korunmak için savaşmayı ve savaş sanatını öğrenmek, başarıyla uygulamak zorundaydılar.

 

Hareket, Türk milletinin en bariz vasıflarından biridir. Anadolu’yu anavatan yapıncaya kadar pek çok yurtlarda kaldılar, çok uzun yollar kat ettiler, hem kendileri olarak kalabilmeyi başardılar hem de İslam dini ile tanışıp varlıklarına yeni bir anlam kattılar.

 

Osmanlı’ya ve onun külleri üzerinde filizlenen cumhuriyete gelinceye kadar, dünyanın dört bir köşesine yayıldılar ve çeşitli kavimler halinde varlıklarını sürdürdüler. Bu uzun süreç içinde Türk milleti devletinden ve devletinin bir diğer görüntüsü olan askerinden vazgeçmedi. Vazgeçemezdi de. Devlete, Türkler kadar derin anlamlar yükleyen başka bir millet yoktur sanırım. Çünkü devlet; dirliğin, düzenin, birliğin gücün korunmasında en önemli tüzel kişilikti.

 

Devletin başı, Türklerde uzun yıllar aynı zamanda ordunun komutanı idi. Yani başkomutandı. Aslında, cumhuriyetin kuruluşunda bile bu durum bir şekliyle yaşanmıştı. Hükümdar, sefere bizzat çıkar ve ordusunun başında bulunurdu. “Fetih” anlayışı en önemli savaş sebeplerinden biri idi. Seferlerdeki amaç ile saraydaki devlet politikası arasında bir tezatlık ve ayrılık olmazdı.

 

Demokratikleşme çabaları ile ordu ve sivil yönetimin ayrı idare edilmesi fikri benimsendi. Doğal bir süreçti aslında. Fakat askere yüklediğimiz ağır anlam ve yük, hedef ve neden var olduğunu tespit etmede aksak bazı neticeler doğurdu. Zihniyet, her an “Müdahalem ve gücüm gerekebilir!” şeklinde gelişti. Böyle olunca, ordusunun başında sefere çıkan devlet başkanı ile ordunun komutanı olarak farklı iki gücün aslında tek bir gaye ve hedefe yönelik olduğu nüansı gözden kaçmış oldu.

 

Teamüller, hukukun önüne geçti. Gelenekler, bir topluluğun kendine olan güvenini ve pratikliğini canlı tutar. Ancak, görev ve sorumluluk tespitinde yapılan hatalar, ne gelenek ne alışkanlıklar bakımından olumlu sonuçlar verir.

 

Silahlı Kuvvetler, kurum olarak tebaanın gözünde en güvenilir kurum durumundadır. Aslında bu durum şu an öyle olduğu için değil, öyle olması gerektiği ve öyle beklendiği, öyle ümit edildiği içindir. Asker, tarihten getirdiği, yön verme ve kontrol etme alışkanlığını yeni sistemde yerine oturtamadığı için yeni gelişmelere karşı refleks geliştirmekte zorluklar çekiyor olabilir.

 

Son; Yüksek Askerî Şûra sürecinde yaşananları, terörle mücadelede ortaya atılan iddiaları, askerin kullandığı iktisadi yapıyı ve üzerindeki şüpheleri, görevinden başka işleri kendine görev edinmesini ve tüm bu süreci yönetmedeki çabasını, Türk milletinin “asker” geleneğini ve tarihini inceleyerek yeniden gözden geçirme zamanı gelmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hakan Bahçeci Arşivi