İnternette sıkça karşınıza çıkan etnik kültürlere dair kadın fotoğraflarını hatırlarsınız. Hatta bizim haberkonya.com’da da var. Dilini, dudağını uzatanlar, burunlarına ve kulaklarına ağır takı takanlar, boyunlarını halkalarla uzatanlar ve daha nice ilginç örnekleri görmüşsünüzdür.
Birbirinden enteresan bu kadınların ortak noktası ise şüphesiz ki beğenilme tutkusudur. Eminim birçoğumuza itici gelse de kendi kültürlerinde oldukça cazip sayılan bu tutumlar, ciddi bedensel zararlar verse dahi geniş bir kitle tarafından uygulanmaktadır.
Teknolojik gelişmeler, uzay çağı gibi süslü söylemlerin dilden düşmediği ve artık “Küçük bir köy haline geldi” denilen günümüz Dünya’sında bu denli ilginç gelenekleri sürdürmeye başaranları kutlamak mı gerek yoksa eleştirmek mi açıkçası karar veremiyorum. Kabul görmek, beğenilmek uğruna bu denli eziyete dayanmak ne denli mantıklı?.
Dikkat çeken bir diğer ayrıntıda bu tür ilginç, acı ağırlıklı gelenekleri bayanların uyguluyor olması. Çok özel örnekleri saymazsak, bir erkeğin toplum beni kabul etsin, bayanlar beni beğensin diye bedenine eziyet veren davranışlar gösterdiğine şahit olmadım.
Geleneksel kültürün kimi zaman şaşırtan, kimi zamanda tebessüm ettiren bu renklerine karşı tüyler ürperten bazı gerçeklerde yok değil. Birçok Müslüman ülkede uygulanmasına rağmen çoğumuzun hiç haberdar olmadığı, kadınların sünnet edilmesi bu örneklerin en acı olanlarından.
Waris Dirie’nin Çöl Çiçeği isimli kitabıyla tanıdığım bu konu hakkında insanın kanını donduran birtakım gerçekleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Somali’li bir mankenin otobiyografisi olan ve imkânlarımızın zenginliğini daha iyi fark etmemi sağlayan bu kitap, ayrıca kadınların sünnet edilmesinin ne denli bir trajedi olduğunu gözler önüne seriyordu.
Oldukça yaygın olan bu uygulamaya karşı BM’ninde gönüllü elçiliğini yapan Dirie’nin çalışmalarıyla artık daha çok dile gelen kadın sünneti, sağlık problemleri, uygulanan vahşi metotları ve geniş bir kitlede yaygın olması nedeniyle büyük bir kadın sorunu.
Uygulamayı, “Bir insanlık suçu” olarak tanımlayan Dirie “Kadın sünnetinin, kültürle, gelenekle ve dinle hiçbir ilgisi yoktur. Kadın sünneti bir işkence ve suçtur” sloganıyla çalışmalarını yürütüyor.
Kadınların nasıl ve ne zamandan itibaren sünnet edildiğini incelediğimizde ise kökeninin çok eski çağlara dayandığını görmekteyiz. Mısır’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan bazı kadın mumyalarının sünnetli olduğu belirlenmiş, kadın sünnetinin nasıl yapıldığı M.Ö 1600’lü yıllardan kalan duvar resimlerinde detaylı bir şekilde tasvir edilmiştir.
BM istatistiklerine göre bugün dünyada 150 milyon kadın ve kız çocuğu sünnetli. Bu sayıya her yıl sekiz bin kadın daha ekleniyor. Kadın sünneti esas olarak, Afrika kıtasının orta şeridinde yer alan 30 Afrika ülkesinde uygulanıyor. Umman, Yemen, Birleşik Arap Emirliği’nde, Endonezya ve Malezya’nın bazı bölgelerinde, Kuzey Irak’ta bazı Kürt bölgelerinde yaşayan kadınlar arasında da daha az oranlarda olmakla beraber sünnet geleneği yaşatılmakta. Konuyla ilgili haberleri internetten taradığınızda sınır komşumuz Irak’ta yedi yaşındaki bir çocuğun sünnet edilmesine dair dehşet fotoğraflarına rastlayacaksınız. Ayrıca, göçmenlerin geleneklerini taşımaları nedeniyle kadın sünneti, Avrupa, Kanada, Amerika, Yeni Zelanda ve Avustralya‘da da görülüyor.
Sünnet yaşı bölgelere göre değişmekle beraber genelde Etiyopya ve Nijerya’da kız bebek 8 günlük iken, Mısır'da 3-8, Sudan’da 5-8, Somali’de 4-10 ve diğer pek çok ülkede 13-15 yaşları arasında gerçekleştiriliyor.
Uygulandığı toplumlarda bir zorunluluk olarak görüldüğü için dile getirilmesi dahi ayıp karşılan kadın sünneti kimi ülkeler de hükümet tarafından yasaklanmış olsa da geleneksel yapının sert tutumları nedeniyle yazık ki devam ediyor. Örneğin Mısır'da 2007 yılında bayan sünnetine Bakanlar Kurulu kararıyla yasak getirilmesine rağmen hala uygulama devam ediyor. Mısır Sağlık Bakanlığı'nın 2005 yılına ait verilerine göre, 77 milyon nüfuslu ülkede 15 yaş ve üstü kadınların yüzde 95'i sünnet edilmiş durumda. Ülke nüfusunun yüzde 10'unu oluşturan Hıristiyanlar da kız çocuklarını sünnet ettiriyor.
Kadın sünneti; kadın cinsel organının bir parçasının veya tamamının kesilmesi şeklinde gerçekleşiyor. Genelde genital bölge uyuşturulmadan ve bıçak, traş bıçağı, keskin cam parçaları, keskin teneke kenarı kullanılarak yapılırken yaranın tutturulmasında akasya ağacı dikenleri, kemik çiviler, iğne, hayvan kıllarından elde edilen iplikler, deri iplikler kullanmaktadır.
Cinsel uzvun parçalanmasının ardından kız çocuğu ayağa kaldırılarak bacakları dizden kalçaya kadar bitişik olarak sıkıca sarılır ve birkaç hafta hareket etmeden yatması, idrarını ve dışkısını yattığı yerde yapması sağlanır.
Kadın sünnetinin sağlık açısından, bilinen pek çok sakıncası vardır. Sünnet sırasında kan kaybından çocuklar ölebiliyor. Kız çocukları ve kadınlar uyuşturulmadan ve birçok işte kullanılan, steril olmayan araçlar ile yapılan müdahalenin hemen ardından şok, kansızlık, kan zehirlenmesi, enfeksiyonlar, idrar yaparken yaranın yanması sebebiyle idrar tutma ve bunun yarattığı sorunlar, tetanos, HIV/AIDS bulaşması gibi problemler yaşayabiliyor.
Hamilelik ve doğum sırasında kadının ve bebeğin hayatını tehlikeye atan zorluklar oluşuyor. Çocuğunu doğururken ölen kadın sayısı azımsanmayacak oranda. Karnın alt kısımlarında durmadan meydana gelen kronik iltihaplanmalar, özellikle idrar yollarında ve yumurtalıklarda kısırlaşmaya neden olan enfeksiyonlar görülüyor. İdrar keselerine zarar verilen kadınlar idrarını tutamaz hale geliyor. İdrarını tutamayan kadınlar ise eşleri tarafından sokağa atılıyor. Sokağa atılan ve çöplerden karınlarını doyuran binlerce Afrikalı kadın mevcut. Ayrıca bir kadın iltihaplardan dolayı doğurganlığını kaybettiğinde yine toplumdan dışlanıyor.
En trajik taraflarından birisi ise bu korkunç sarsıcı işkence kadınların başına hayatta bir kere de gelmiyor. Her doğumda kesilerek açılan organ, doğumdan sonra yeniden dikiliyor. Bu nedenle defalarca sünnet olma durumda kalan kadınlarda kansızlık, depresyon, endişe, kabus gibi ömür boyu süren fiziksel ve ruhsal sorunlar görülmektedir.
Sonuçları bu denli zararlı olan ve bir bayanın hayatına mal olan bu uygulamanın gerçekleşme nedeni ise kadınların cinsel arzularını frenlemek. Kadının cinsel isteğinin azaltılmasıyla namusunu koruyacağı düşünülüyor. Böylece kızların evleninceye kadar bakire olması, evlendikten sonra da kocasına sadık kalması garantileniyor!.
Ayrıca sünnet bekaretle eş anlamlı görüldüğü için kadının iffetini temsil ediyor. Sünnetle birlikte kadın ruhen temizleniyor ve pişirdiği yemek mundar olmaktan çıkıyor. Kadın sünnetini sürdürmek isteyen güçlerin kullandığı diğer gerekçeler arasında ise ; Kadın cinsel organlarının sünnetten sonra temiz ve görünüşünün düzgün olması, kadınlığa adımın sembolü sayılması ve kadının kadınlığını öne çıkarması, kadının kadınlar arasında kabul görmesini ve değer kazanmasını sağlaması, kadının evlilik şansının artırması, dine bağlılığının göstergesi olması, bekaretin korunması, erkeklere daha fazla zevk vermesi, kadınları çıldırmaktan koruduğuna inanılması gibi ilginç düşünceleri de saymak mümkün.
Bu denli vahşi uygulamanın yaygınlığından ziyade beni en çok üzen tarafı ise kadın sünnetinin İslamiyet’in ayrılmaz bir parçası olarak lanse edilmek istenmesi.
Kadınların doğranmasını mubah görenlerin dayandığı nokta ise Hz. Peygamber’e ait hadis olduğu söylenen "Sünnet olmak (hitan), erkekler için bir sünnet (şiar) kadınlar için ise bir değer ve iyilik (mekrume)dir" sözü. Hz. Peygamber’e ait başka bir ifade de ise kadınların cinsel hayatta daha mutlu olmaları için sünnet edilmesine karşı çıkmadığı. Müslüman âlimlerinin bir kısmı