
Bir Anlık Erkekliğe Ömür Boyu Kadınlık
Adını hatırlayamadığım bir Türk filminde izlemiştim. Eşini öldürmekten hapis yatmış bir adam söylemişti. “Bir anlık erkeklik için 15 yıl kadınlık yaptım” diye.
Anlık öfkeyle yapılan hataların pişmanlıklarını bir ömür çeken ne çok insan var güzel ülkemde. Her şey bir tarafa, haklılıktan ya da haksız olmaktan geriye tek kalan yalnızca keşkeler.
Ruh demir parmaklıkların arkasından acıyla kavrulsa da, son şiddet olaylarındaki artışa baktığımızda, pekte ders almışa benzemiyoruz.
Tahammülün ya da anlayışın azaldığını hatta kimi yerlerde bittiğini kabul ediyorum da yinede bazı tavırları anlamak mümkün değil. Hadi sinirli toplumuzda bu denli kavgacı olmayı nasıl başarıyoruz?.
Gazetelerin üçüncü sayfaları beni doğrulasa da bizler çözüm odaklı olalım. Sebepler ve sonuçları pozitif değerlerle inceleyelim. Aktardıklarımın uygulamaya geçmesi içinde suç işleme oranlarının nedenleri ve yoğun olarak yaşandığı yerlerin iyi irdelenmesi ve araştırılması gerekiyor.
Nasıl ki dönem dönem, bölgesel ve ülke bazında eğitime, ekonomiye hatta boşanma oranlarına yönelik veriler oluşturuluyorsa, şiddet kavramı da bu şekilde irdelenmeli. Ve en önemlisi yaptırımlar arttırılmalı.
Son günlerde cinayet haberleri ardı tepkileri ve değerlendirmeleri takip edenlerde bana hak verecekler. Cezaların arttırılmasını bırakın, idamın yeniden gelmesini başbakanda son günlerde dile getirmişti.
Tahmin ediyorum ki, MHP’nin desteğiyle meclisten geçecektir. Temennim ülkede ki cezaların caydırıcı bir nitelik taşıması. Tecavüz, gasp gibi suçlarda kanunlar yeniden düzenlenmeli.
Konu şiddet ve suç olunca uzun yıllar önce Sızıntı dergisinde okuduğum yaşanmış bir hikayeyi de paylaşmak istiyorum.
Vaktiyle ailecek görüşen ve samimi olan iki arkadaş vardır. Bir akşamüzeri konuşurlarken, beylerden birisi erken kalkar. Arkadaşı kalkan kişiye “Sanki eve gidip de bir şey yapabileceksin” diye absürt bir şakayla takılır.
Samimi dostunun bu lafına sinirlenen adam yol boyu kafasında kurar. “Bu adam benim karımın hayız olduğunu biliyordu. Kesin aralarında bir şey var. Yoksa durumunu nerden bilecekti” diye düşünür.
Eve gidince hiçbir şey sormadan tabancasıyla üç çocuğunun annesi eşini öldürür. Tek sözü de “Pişman değilim” olur.
Aradan birkaç ay geçer, arkadaşı hapishaneye kendisini ziyarete gelir. Katil koca, karısıyla aşk yaşadığını düşündüğü dostunu görünce kan beynine sıçrar ve başlar bağırmaya “Buradan bir çıkayım senide öldüreceğim. Alçaklar bunu bana nasıl yaptınız”…
Birkaç ayda çökmüş arkadaşıysa katil eşe ölümü istetecek sözlerle cevap verir “Yemin ediyorum senin karın masumdu. O benim bacımdı. Bizim hanımla otururken namaza kalkmışlar. Bizim ki “Niye kılmıyorsun” diye sorunca eşin “Hastayım kılamam “demiş. Bizim boşboğaz hanımda laf arasında bana söyledi. Bende sana şaka olsun diye sana takıldım”.
Eşini öldüren adamın daha sonra çektiği vicdan azabını ve acısını dergi aracılığıyla insanlarla paylaşmış. Yazdığı satırlarda pişmanlığın etkisiyle, ölümü her gün isteyen birinin serzenişleri vardı.
Yazık ki, bir anlık erkekliğe bir ömür boyu vicdan azabı da eklenmiş oldu.
Korkmak
Ruh çirkinliğinin yansıdığı yer nere diye sorsalardı, suretten öte dil derdim. Gönlü şer olanların ağzından hayırlı cümle çıkmaz ya. Takip ediyorum da son zamanlarda ne çok açar oldular ağızlarını.
Onların halleri bana okuduğum bir anekdotu hatırlattı. Rivayet bu ya, bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır.
Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.
Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar.
Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür.
Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar.
Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkân yok.
Onu eski haline döndürür. Ve der ki,“Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem.”
Farenin korkaklığını ruhlarında taşıyan ama dilleri zehir akıtan ne çok insan var hâlbuki. Bu tür kişilerde bırakın fikirden, görüntüden bile korkuyorlar. Çok çabalasam da, durumu ne anlamam mümkün nede aktarmam.
İzah edecek cümle bulamıyorum çünkü şahsım adına söyleyebilirim ki, hiçbir insandan (tehlikeli bir durum arz etmiyorsa) dış görünüşünden korkmadım. Tesettürlü ya da açık fark etmeden giyinişiyle teşhirciliğe kaçanları bazen yadırgasam da korku bambaşka.
Yani zaten bir insanın giyinişinden ürkmek, düşüncesinden çekinmek kendine güveni olmayan insanlara özgü bir davranış biçimi değimlidir?.
Başkalarının varlığına dahi tahammülü olmayan bu insanların var olduğunu bilmek ne kadar acı…
Hele ki, birde bu kişiler toplum tarafından ciddiye alınıyor ve belirli bir hayran kitlesine ulaşıyorsa...
Serra Yılmaz, Müjdat Gezen, Levent Kırca, Fazıl Say ve diğerleri…
Hazımsızlığı kabız olmuşçasına yaşayan bu isimler, fikirlerini ise argonun en dibe vurmuş şekliyle açıklıyorlar.
Ne denilir ki, kötü söz sahibine aittir ve küfretmek, kaba konuşmak alışkanlık yapar.
Allah böyle insanların şerrinden tüm toplumu korusun
Selam ve dua ile
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.