Bilgelik ve Konya

Bu hafta ekonomiyle, siyasetle ya da diğer meşgaleler ile ilgili yazmayacağım. Bu hafta geçtiğimiz günlerde Fevzi Halıcı'nın okuduğum bir şiiriyle bende başlayan düşünceleri sizlerle paylaşacağım. Favzi Halıcı Üstadımızı bilen bilir, Rahmetli Çinuçen Tanrıkorur "Günaydım" adlı şiirini bestelemişti. Daha sonrada onlarca şiiri betelendi ve onlarca şiiri TRT repertuvarına Türk Sanat Musikisi olarak girdi. Bana Favzi Halıcı Üstadımız Konya'nın Alaaddin Tepesinin üzerinde bulunan Alaaddin Caminin avlusunda yer alan Sultanlar Türbesinin hemen yanından, kale surlarının oraya gelip Doğuya doğru Konya'yı izlediğinizde görebileceğiniz ufkun genişliği ile bağlantılı bir bilgeliği içinde taşır gibi gelir. Aslında Fevzi Halıcı aynı zamanda Konya'da yıllarca süzülüp gelen Anadolu hikmetininde bize yansımasıdır.

Evet okuduğum o şiiri şöyleydi;

Destan Şehri Konya

Yoluna kurban olduğum
Aziz bildiğim, evlattan!
Şanın, şöhretin dörtnala
Koşa gelmede milattan...

Dört ufkundan mühür mühür
Hayaller fışkıran şehir.
Bağrında koca bir nehir
akar durur hububattan.

Sen ney dilinde uhrevi
Mevlana'nın aşk alevi.
Dile getir Keyhüsrev'i
Nağmeler sun, Keykubat'tan!

Toprak görünüşün hiçe
Verdiğin şevk yeter içe
Ey yeşil taşa, kerpiçe
Destanlar söyleten vatan...

Konya böyle anlatılabilir değil mi? Evet Konya toprak görünüşü ile insana müthiş bir şevk verir. Bugünlerde bunu pek insanlara anlatamıyoruz, daha doğrusu insanlar konuşmayıda sevmiyor, dünyanın meşgalesi herkesi sarmalamış, beton duvarlar kadar sertleşmiş kalplerde. Oysa insan maddenin içinde debelenirken manayı bulamaz, göremez. Ve zaten görülemiyor, insanların o kadar çok konuları var ki zamanları bunlarla bitiyor ve bilgelik şamanlık artık bu topraklarda azalmış bir nadide çiçeiği andırır hale geliyor.

Bakara Suresinde 269'uncu ayette Allah bizlere "Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar. " diyor. Toplumumuz hikmeti kaybettiği ve hikmeti de nerede bulacağını tam bilemediği için koşturup duruyor ama hepsi nafile.

İşte onun için galiba öncelikle "hikmet" ne demek onu anlamamız lazım. Hikmet, Fevzi Halıcı Üstadımızın yukarıda şiirinde yer alan "toprak görünüşün hiçe" ifadesinde manalaştığını düşünüyorum, o toprak görünüş insanın içine şevku nema veriyor.

Mana işte orada gizli, öyle bir hiçliğe bürüneceksin ki, varlıkların yokluğu sana en büyük sırrı takdim edecek. Özelde Konya genelde Anadolu ve tabi Anadolunun hinterlandı olarak kabul edebileceğimiz Balkanlar, Orta Asya, Orta Doğu, Kafkaslar, Kuzey Afrika yıllarca bu sırrın gerçekliği ile bize vatan olmuş.

Bizim argümanlarımız, algılayışlarımız İslamidir ve dolayısıyla Batıdan farklıdır, bu da normaldir. Biz büyük binalar yaparak, borsalar kurarak, paranın ezici dünyılığı ile insanlara hakim olarak medeniyetler kurmadık. Elbette Batının bugün içinde bulunduğu normlarıda öğrenmemiz ve ona göre yeni argümanlar geliştirmemiz gerekiyor ama asıl yapmamız gereken dünyayı bizim alanımıza, bizim evrenimize çekmektir. Bizim gücümüz imanımızdır, hakikete yaptığımız yolculuktur ve biz savaşları hiçbir zaman teknolojiyle kazanmadık, bizim zaferlerimiz kesinlikle dünyevi değildir.

Buradan keskin ifadeler anlamaya da gerek yok, ben bilimi yok edelim demiyorum asıl söylemek istediğim asıl dünyanın, evrenin, kainatın ve daha bilemediğimiz bir çok alemin yaratıcısını Hakkı, Hakikati görebilmemiz gerekliliğidir.

Konya öyle bir yerdi eskiden, şimdide kısmen var aslında bu ama mazide daha köklüydü. Birde şimdi çok fazla ayrışma görüyorum, bu ayrışmanın adı siyasi parti olabiliyor, cemaat olabiliyor, vakıf olabiliyor, dernek olabiliyor, neticede genelde baktığınızda birlik yerine ayrılma ve daha kötüsü tefrika başlıyor insanlarımız arasında. Bunun topluma büyük zarar verdiğini düşünüyorum. Müslüman az yemek yer, hayatını para kazanmak üzerine kurmaz, malı mülkü Allah'ın verdiğini bilir ve mutlaka malından mülkünden Allah yolunda harcar. Merkezinde hep Allah Rızası vardır, borcuna sadıktır, çevresinde emin kabul edilir, sözünde durur, yaptığı işi en güzel bir şekilde yapar ve bütün Müslümanların kardeş olduğunu unutmaz. Yani işte bunu başarmak asıl hikmetin kendisi değil midir? Bilgelikte, sırda buradadır, zira sen Allah'a yaklaştıkça Allah sana senin hızından daha fazla yaklaşacaktır. Mana buradadır, alimlikte, bilgelikte, dindarlıkta buradadır diye düşünüyorum. 

Geçen gün Ülke TV'de bir program izledim, sunanında ismini bilmiyorum, konuğunda ama program tam anlamıyla beni cezp etti. Bu programda konuk olarak katılan Beyefendi şöyle diyordu "madde ile, varlık ile hikmetli olunmaz. Bir insan yaşamamını idame edeceği kadar mal kazanmalıdır. Mala tamah etmek insanı malı taşıyan hamala benzetir. Fazla yük hamalı yorduğu içinde başka şeylerle uğraşmaya, hikmetli olmaya vakit bulamaz" işte bugün bizim yaşadığımızda budur. Dünyayı kazanmak için o kadar dünyaya meylediyoruz ki hem dünyayı hem ahireti kaybediyoruz.

İnsamımızın yaşadığı çorafyanın genelinde bugün yaşanan fakirliğin asıl nedenini başka yerde aramak pek anlamlı değildir. Çünkü ruh zenginleşmeyince nefsin isteği bitmez oluyor, nefis zenginleşmeye başlıyor ve bu bizim malın mülkün, paranın, arabanın, evin içinde fakirleşmemize neden oluyor.

Aşık Veysel Şatıroğlu, Ladikli Ahmet Efendi, Muharrem Ertaş, Aşık Nesimi, Aşık Ruhsati yakın zamanımızın bu toprakların yetiştirdiği değerlerden bazılarıdır. Bu insanların ortak özelliği ümmi olmalarıdır ve bırakın üniversiteyi ilkokulu bile okumamışlardır. Fakat insanların hikmetleri o kadar derindir ki her halde yetiştirdiğimiz yüzlerce profesör bu insanlarımızın toplumu etkilemesinin binde biri kadar bile etkileyememişlerdi. Burada ilim, alim düşmanlığı yapmıyorum yanlış anlamayın ama içimdeki derinliği kaybettiğimizde okumak yazmak ya da bir sürü ünvan sahibi olmak ne kadar sığlaşıyor onu ifade etmeye çalışıyorum. "Alim akrabalarımdan ilminden daha çok ümmi akrabalarımın hikmetine güveniyorum" diyordu yukarıda bahsettiğim programdaki konuk.

Burada bence en önemli iki ifade Hikmet ve Hakikattir, işte sır bu kelimelerin içinde gizlidir. Aşık Veysel Şatıroğlu'na okumayı yazmayı bilmeden o sözleri söyleten herghalde hikmettir. Muharrem Ertaş'a  ve diğerlerine de aynı. Ben Ladikli değilim ama ta çocukluğumdan beri Ladikli Ahmet Efendiyi duyarım. Bence bunun bir anlamı vardır. Bunlar madde ile olmaz, bunlar elbette maddi gelişmeden vazgeçelim anlamına da gelmiyor ama ben geleceğimizi yanlış yerlerde aradığımızı düşünüyorum, öyle olmasaydı binlerce okul açılınca bu toplumdaki insanların daha farklı olması ve bilgeleşmesi gerekirdi. Bugün insanımızın bundan elli yıl önceki insanlara göre daha hikmetli olduğunu kim söyleyebilir.

Size güzel bir şiir yayımlayacağım. Nesimi Çimen'in Aşık Ruhsati'den derlediği bir türkü vardır ve Bedia Akartürk'te doğrusu bu türküyü çok güzel icra eder. Sizinle bu şiiri paylaşmak istiyorum, şiirin, şairlerliğin her halde bu dönem kadar acizleştiği başka bir dönem yoktur. Neyse Aşık Ruhsati bakın neler diyor:

Daha Senden Gayri Aşık Mı Yoktur

Daha
senden gayri aşık mı y
oktur
Nedir
bu telaşın v
ay Deli Gönül
Hele
düşün Devr-İ Adem’den b
eri
Neler
gelmiş geçmiş, say deli g
önül

Şu
fani dünyada umudunu y
üz
İnanmazsan
var kitaba büz be y
üz
Evin Mezaristan
, malın bir top b
ez
Daha
duymadınsa d
uy Deli Gönül

Günde
bir yol duman çöker s
erime
Elim
ermez gidem kisbü k
arıma
Kendi
bildiğine doğrudur d
eme
Var
iki kamile s
or Deli Gönül

Gördüm
iki kişi mezar e
şiyor
Gam
gasavet gelmiş, boydan a
şıyor
Çok
yaşayan yüze kadar y
aşıyor
Gelde
bu dünyayı yor D
eli Gönül

Mevlam
kanat vermiş u
çamıyorsun
Bu
nefsin elinden k
açamıyorsun
Ruhsati
dünyadan g
eçemiyorsun
Topraklar
başına vay Deli Gönül


Herhalde anlatmak istediğimiz ancak bu kadar güzel anlatılabilir... Hepinize sağlık, afiyet ve saadet diliyorum...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hamdi Bağcı Arşivi