
Aşkın ikinci kanadı
Hiç kimsenin, özellikle dünyanın bugünkü konuklarının anlamadıkları, anlamış olsalar bile asla yüzleşmek istemeyecekleri ikinci kanatta ise, sabır, hoşgörü, özgecillik, feragat, sahici gözyaşları, zaman zaman haklı olduğu halde susabilmek, sorunları aşmaya çabalarken yorulmak, elde olmayan sıkıntılara tahammül edebilmek, hataları bağışlamak veya unutmak, küslüklerin sonunda barışa ilk adımı atabilen olabilmek, diğerinin kalbini yeniden kazandırma büyüsüne sahip olan iki kelimelik bir özrün bir maliyetinin olmadığını anlayabilmek gibi belirli zorlukları da içeren erdemler yer almaktadır. Gerçek şu ki, aşkı zamanın derin uçurumlarının üzerinden uçuran gerçek güçleri ikinci kanada kodlanmış durumdadır. Ne hazindir ki, günümüzde aşkın ikinci kanadı yok olmuştur. İnsanların “aşk ilişkisi” (adına gerçekten “aşk” denebilirse tabii) kavramından anladığı şeyin karşı taraftan birinci kanat adına alınabilecek olan zevklerin tam listesinden ibaret olduğunu görmek için iki çıplak gözden fazlasına gereksinmemiz kalmadığı çok açıktır. Üstelik bu “full liste”nin 7/24 yürürlükte kalması bir zorunluluktur. Sevgili ne kadar yoğun biri olursa olsun, bu listenin içeriğini gerçekleştirmek için sürekli uyanık ve faal olmalıdır. Mağara kovuğundan çıkmamış olup dağ başında yaşayan biri hilkat garibesi olmadığını düşünmemeli, toplumsal bir varlık ve bir birey olduğunu unutarak o’ndan başka herkesten ve her şeyden kopmalıdır. Biraz daha ayrıntılandırmak gerekirse, normal bir insan olarak, örneğin bir kurumda tam gün yasası gereğince çalışıyor olmak, iş görüşmesi yapıyor olmak, konukları ile ilgilenmek, kitap okuyor olmak, yazı yazıyor olmak, TV izliyor olmak, dişlerini fırçalıyor olmak, uyuyor olmak, banyo yapıyor olmak gibi şeyler bile, karşı tarafın mesajlarına karşılık vermemiş ya da geç karşılık vermiş olmanın bir mazereti olamaz. Sevgili çağdaş bir tür köle olmalı, eski zaman kölelerinden tek farkı, daha doğrusu eksiği, boynundaki tasması ve ayaklarındaki zincirleri olmalıdır. Lütfen kimse kızmasın; ama genel olarak bu anlayış her görüşümde adeta erkeklik duygularımı dumura uğratan feministlerin etkisi altında kalmış olan bayanların kafasında yer etmiş görünmektedir. Mutlak yönetici pozisyonunda olmayı çok severler ve memleketin başbakanı bile olsanız, “Senin benden başka ne işin olur?!” der gibi bir tavır içindedirler. Bu bağlamda “hükmetmenin tadı”na ererek kendinden geçen kimi aptal erkeklerin kocaman bir arabayı caddeler boyu hoplatıp gezmeleri gibi, daha güçlü cinsten birini, üstelik de “kaliteli” bir erkeği köleleştirip kafese sokmak en büyük kadın fantezilerinden biridir. Erkek kendisi için hizmet üreten bir makinedir ve takdir edersiniz ki hiç kimse mekanik bir aletle duygusal bir ilişkiye giremez. Dolayısıyla, kadın romantizmi dedikleri şey de uluslar arası kültürün uydurduğu kocaman bir palavradan başka bir şey değildir. OKURLARIMA ÖNEMLİ BİR NOT! Geçen haftaki yazım için zahmet edip yorum yazan arkadaşlara teşekkür ediyorum ve inanarak dile getirdikleri görüşlerini önemsiyorum; ancak eleştiri ile hakaretin sınırlarını ayıracak kadar sağduyu sahibi olduklarından kuşku duydum. Gerçeğin cesurca açığa vurulmasını ayıp, gizlenmesini ise nezaketten sayan ve çoğu zaman “din”in yerine geçip oturan geleneksel kültür ve töre doğrultusunda biçimlenmiş bu kafayı iyi tanırım ben. Sizleri öncelikle kafanızdaki İslam kavramının ne kadarının töre ne kadarının gerçekten din olduğu konusunda samimi bir seleksiyon çalışması yapmaya davet ediyorum. Tabii ki, işin bir de tahammül boyutu var. Can Dündar’ın ve Ahmet Altan’ın kadınları pohpohlayan yazılarını gerçeği yansıtıp yansıtmadığına bakmaksızın bayıla bayıla okuyan bayanlarımız, kendilerinin de çok iyi bildiği ve hatta yaptığı şeyler açıkça söylendiği vakit çılgına dönüyorlar. Gerçeğin acı olduğu yerde yalanlar ne kadar da sevimli görünüyor! İkinci olarak, korkarım söylemekten yorulduğum bir şeyi tekrar etmek zorundayım. Ben “sayın her şeyi bilen” değilim. Zaten her konuda konuşan kimse, hiçbir konunun uzmanı değildir. Her yazar gibi, benim de uzmanlık alanlarım vardır ve genellikle o konularda yazıyorum. Ayrıca, yakın bir geçmişte büyük yayınevlerince ulusal çapta iki kitabımın yayınlandığını, dört ayrı kitabımın ise yolda olduğunu anımsatmak isterim. Meraklılar ve hakaretçiler için söylüyorum: Google’da “Mert Aslan” yazarsanız, birkaç saniye içinde gerekli bilgilere erişirsiniz. Yürekten sevgiler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.