Allah insanı yarattığı sırada yapmak istediği sınavın kurallarını da koymuş, buna paralel olarak insanın doğasına uygulamaya koyacağı çetin sınavın tam bir sınav havasında geçmesini sağlayacak en uygun tasarımı vermiştir. Daha açık söylemek gerekirse, böyle bir varlığın, hayatın her yerine serpiştirilmiş bulunan iyiliklere olduğu kadar, kötülüklere de eğilimli biri olması gerekiyordu. Kalbinin bir bölgesindeki alıcıların meleklerin tertemiz ve nezih dünyasına, diğer bölgesindeki alıcıların iblis ve hizmetkarlarının karargahına ayarlı olması gerekiyordu. İyiliğin ve kötülüğün çağrısı, mahşer gününe dek sürmeliydi...
İnsan, dünyada istem gücüyle özgür bırakılmıştır. Yaptığı seçimler açısından bakıldığı zaman görünen tabloya göre, yeryüzünde yürüyen canlılar arasında insan kadar aşağılık bir varlık da, onun kadar soylu ve aziz bir varlık da yoktur; fakat burada bir noktayı öne çıkarmak istiyorum: İnsanlar davranışları mükemmellik ya da kusursuzluk açısından yekpare olmazlar. Dosdoğru olma uğrunda ne kadar sıkı ve titiz uğraşlar verseler de, hatalar ve kusurlar işlemekten kurtulamazlar. Her insanda yasalara karşı biraz klostrofobi vardır. Emirlerin, yasakların, kuralların kapalı veya dar mekanları her zaman bunaltıcıdır; oysa onlar sıkıya gelemez, hep rahat hareket etmek isterler. Bu durumda, en iyisi ormana kaçmaktır… Bugün aramızda ara sıra sıkılıp Rabb’inden uzaklaşarak ormana kaçmayan kaç kişi vardır acaba?
En şanlı ve takvalı bilinenlerimiz bile gündelik hayatın akışı içinde pek çok hatalar yapıyor, gece kapıları kilitleyip lambaları söndürdükten sonra yatağına girince nice günahların fantastik ve sıcak hayalleri içinde kıvranıyor olabilir. Tertemiz bilinen bazı kimselerin görünmeyen yerlerde ne garip ruh hallerine girdiklerini, Cuma günü okuldan eve dönen çocukların çantalarını bir tarafa fırlatıverdikleri gibi Allah’la olan dostluklarını ve anılarını bir kenara atıp kendilerini nasıl da salıverdiklerini, Allah’ı nasıl da sıkıcı biri olarak görmeye başladıklarını kolaylıkla yadsıyabilir miyiz? Peki ya kendimiz öyle olmadığımızdan emin olabiliyor muyuz?
Allah, bizim her şeyimizdir (Bu sözü dünyevi sevgililere asla söylemeyin, her şeyi kendisine borçlu olduğunuz Allah’ı gücendirmiş olursunuz). Allah, vicdandır. Allah saf bir akıl, şiddetli bir merhamet ve berrak bir düşünce iklimidir. Allah, evrenin, dünyanın ve hayatın en alımlı ve görkemli anlamı, en dokunaklı ve dingin anlayışıdır. Allah, bazen başkasını kendinden fazla düşünmek ve sevmektir. Allah, dünyanın öbür yakasında hiç görmediğiniz ve tanımadığınız, hatta hiçbir zaman yan yana gelip dokunamayacağınız birine karşı beslediğiniz sımsıcak ve karşılıksız bir kardeşlik duygusudur. Allah kimi zaman tanımlanamayan sınırsız bir gücün azameti, heybeti ve şiddeti karşısında korkuyla tepeden tırnağa ürpermek, kimi zaman O’nun aynı zamanda “güzelliğin güneşi” olduğunu hatırlayıp derin bir özlem içinde ufuklara doğru gülümsemektir. Allah, sürekli sevgi paylaşımına
çağıran bir “aşk uygarlığı” önerisidir. Allah inancının ve irtibatının olmadığı yerde her türlü suç ve kötülük caizdir.
Allah “kürsi”sini “semavat”ın ve “arz”ın üzerine istiva etmiştir, oradan hükümler verir, olayları yönetir; ancak aynı şekilde Mü’minlerin kalbine de yerleşmiştir. Hem yıldızlar kadar uzak, hem göğsümüzdeki yürek çarpıntısı kadar yakındır. İyi bir Müslüman’ın gece gündüz devriye gezen askerlere ve polislere ne ihtiyacı olabilir? İçindeki asker de, polis de, aşk da, sevda da Allah’tır, korku ile aşkın birleşik ve armonik parıltısıdır. Düşünün ki, canınızdan çok sevdiğiniz sevgiliniz sizi kötülüklere karşı ikaz etmek için sürekli gözetliyor. Bunu yüksünür müsünüz? Hiç zannetmiyorum… Evrenin kudretli olduğu kadar merhametli ve ikramkar da olan kralı Allah ki, çevremizde gördüğümüz bütün güzelliklerden başlayarak bilinçaltımızda o güzellikleri sevinçle algılayan ve yeniden yorumlayıp üreten “estetik aygıtları”nın hepsi, O’nun dayanılmaz güzelliğinden ve sanatçı kişiliğinden yansıyan küçücük ışıltılardan ibarettir.
O’nun hiç kimse ile kıyas kabul etmeyen güzelliği öylesine aşırı ve şiirseldir ki, bir anlık olsun olduğu gibi görünmesi halinde hiç kimse O’nu mevcut duyu sistemleri ile algılamaya dayanamaz. Basit bir dünyevi güzellik karşısında transa geçercesine dış dünyadan soyutlanan insanın, o benzersiz güzelliğin dehşeti karşısında aklını kaybedip çıldırmaması, etrafında ateş böcekleri gibi dönmeye başlayan bir deli divaneye dönüşmemesi olasılığı söz konusu bile olamaz!
O, saf bir sevgi ve iyiliktir. Gazap ve şiddeti istisnaidir. Tüm insanlığa yönelik bir aşk, merhamet, kardeşlik, yardımlaşma, fedakarlık, kibarlık ve anlayış çağrısıdır.
Allah bireyselliğimiz için gerçek bir sevgi ve nezaket, insanlık için de evrensel bir aşk uygarlığıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.